TDK’NİN “YAZIM KILAVUZU”NA GENEL BAKIÅž / Nuri SAÄžALTICI
Nuri SAÄžALTICI

Nuri SAÄžALTICI

TDK’NİN “YAZIM KILAVUZU”NA GENEL BAKIÅž



Yazım Kılavuzu’na Genel Bakış

TDK BaÅŸkanı Prof. Dr. Sayın Şükrü Halûk Akalın’la 16 Haziran 2005’te ilk kez görüştüğümde, TDK’nin o güne kadarki yanlış uygulamaları ve yazım kurallarına iliÅŸkin düzenlemelerini eleÅŸtiren birçok yazı yayınlamış, bunların çoÄŸunu TDK’ye de yollamıştım

(Bkz. http://www.fokada.com/Default.asp?sayfa=10&id=247, http://www.fokada.com/Default.asp?sayfa=10&id=250 , http://www.fokada.com/Default.asp?sayfa=10&id=234, http://www.fokada.com/Default.asp?sayfa=10&id=222 ).

BaÅŸkanın makam odasında bir saatten fazla sohbet etme olanağı bulmuÅŸtum. Sayın BaÅŸkan’ın TDK’ye yönelik sert eleÅŸtirilere hoÅŸgörülü ve makul yaklaşımı doÄŸrusu çok hoÅŸuma gitmiÅŸ ve bunu görüşme sonrasında yayımladığım bir yazımda da belirtmiÅŸtim. (bkz. http://www.fokada.com/Default.asp?sayfa=10&id=251) Sayın BaÅŸkan, bana 2005 Eylül ayında, “Yazım Kılavuzu”nun yapılacak yeni baskısında son eleÅŸtiriler göz önüne alınarak pek çok düzeltmenin yapılacağını belirtmiÅŸti.

Gerçekten yeni 2005 baskısını gözden geçirdiğimizde bu konuda pek çok olumlu adımın atıldığını görmekteyiz. Ama yapılan değişikliklerin doyurucu olmaktan hâlâ uzak olduğu da açıktı.

TDK’nin hazırladığı Yazım Kılavuzu’nun 2008 baskısını merak edenlere iÅŸte birkaç not:

OLUMLU DÜŞÜNCELER:

1) Yazım Kılavuzu’nun başına eklenen “SunuÅŸ” yazısı, bizdeki “Yazım Kılavuzu” tarihçesini samimi ve yansız bir dille aktardığı için TDK’ye ve Sayın BaÅŸkan’a teÅŸekkür ediyorum.

Türkçenin en önemli sorunlarından biri elbette yazımdaki karışıklıktır. Bir türlü önüne geçilemeyen bu sorunun temel nedenlerinden biri, “SunuÅŸ” yazısında da belirtildiÄŸi gibi TDK’nin bir süre önce izlediÄŸi yanlış politikalarsa, bir baÅŸka nedeni de ticari amaçlı “Yazım Kılavuzları” ve eÄŸitim-öğretime dönük özel yayınlardır. Bu konuda da daha önce MEB ve TDK’ye açık çaÄŸrıda bulunarak yasal yolların ve bilimsel denetleme yönteminin kullanılması gerektiÄŸini belirtmiÅŸtim. () Çünkü piyasadaki kitaplarda yer alan yanlışların on binlere, yüz binlere ulaÅŸtığı açıktı. Neredeyse kitap çıkaran her insan, hemen hemen her konuda kiÅŸisel bulgularını, geçerli tek doÄŸru ilan ediyordu. Denetim taraftarı olduÄŸum için deÄŸil; ama en kötü denetimin, denetimsizlikten iyi olacağına inandığım için söyledim bunu. Yazım bunalımından çıkmanın, o bunalımı hafifletmenin en saÄŸlıklı yol olduÄŸuna inanıyordum çünkü. Yazım Kılavuzu’nun “SunuÅŸ” yazısında: “Ülkemizde yazım kılavuzu hazırlamak ve yayımlamak görevi, Anayasa’nın 134. maddesine dayalı olarak çıkarılan 2876 sayılı yasanın 37. maddesinin b fıkrasıyla Türk Dil Kurumuna verilmiÅŸtir.” denmektedir.

2) “SunuÅŸ” bölümünde herkesin yüreÄŸine su serpecek bir özeleÅŸtiriye deÄŸinmeden ve bu samimi yaklaşımından dolayı TDK’ye teÅŸekkür etmeden geçemeyeceÄŸim. Sayın BaÅŸkan diyor ki: “… 1985 baskılı İmlâ Kılavuzu, olumsuzlukları gideremediÄŸi gibi yazımda yeni tartışmalara da yol açmıştır.” Hata yapıldığını kabul ettiÄŸine göre, Sayın BaÅŸkanı ve TDK’yi alkışlamak gerekir. Yine de gönlümüzden geçen düşünce ÅŸudur: KeÅŸke o büyük hatalar yapılmasaydı.

Yine aynı yazıda şöyle bir ifade dikkatimizi çekmektedir: “Dil birliÄŸinin saÄŸlanması için öncelikle yazımda birliÄŸin saÄŸlanması gerektiÄŸi düşüncesinden yola çıkılarak birleÅŸtirici bir kılavuz hazırlanması için çaba harcanmıştır.”

3) “Konservatuvar, laboratuar, repertuvar, tretuvar,tuval,tuvalet” sözcüklerindeki yerleÅŸmiÅŸ “v”li yazım biçimini benimsemeniz birleÅŸtirici bir yaklaşımdır.

4) Yeni “Yazım Kılavuzu”nun herkesin kılavuzu olma yolunda olduÄŸunu sevinçle görmekteyim. Yazım Kılavuzu’nda “hane” ve “ev” sözcükleriyle birleÅŸen “dershane, hastane, postane, pastane, eczane; öğretmenevi, orduevi, aÅŸevi, gözlemevi, orduevi, huzurevi, konukevi, basımevi, kitabevi” yazımları, zaten toplumun yıllardır benimseyip kullandığı yazım biçimleri olduÄŸundan bu yazımları TDK’nin bir kez daha benimsediÄŸini görmüş olmak doÄŸrusu sevindirici. Çünkü bu konuyu 2005 yazındaki görüşmemizde, makam odasında Sayın BaÅŸkanla uzun uzun konuÅŸtuk ve TDK’yi bu eski yanlışından dolayı eleÅŸtirmiÅŸtim. TDK’nin kararını aldığı bu olumlu deÄŸiÅŸiklik kararını o görüşmeden çıkar çıkmaz yazdığım bir yazıyla kamuoyuna duyurmuÅŸtum.

5) “Alt”, “üst” ve “üzeri” sözcükleriyle kurulan bileÅŸik sözcüklerin bitiÅŸik yazımının benimsendiÄŸini görmekteyiz: “akÅŸamüstü, ayaküstü, baÅŸ üstüne, gerçeküstü, olaÄŸanüstü, suçüstü, yüzüstü; akÅŸamüzeri, öğleüzeri, ayaküzeri; bilinçaltı, gözaltı, ÅŸuuraltı, ayakaltı…”

6) “AÄŸaçkakan,cankurtaran, oyunbozan, gökdelen, saçkıran, yelkovan, yolgeçen, çöpçatan, dalgakıran; akımtoplar, altıpatlar, barışsever, bilgisayar,dilsever, uçaksavar, füzeatar, yurtsever; hacıyatmaz, kadirbilmez, kuÅŸkonmaz, külyutmaz, tanrıtanımaz, varyemez; çıtkırıldım, fırdöndü, hünkârbeÄŸendi, imambayıldı, külbastı, mirasyedi, papazkaçtı, şıpsevdi, zıpçıktı, dedikodu, kaptıkaçtı, oldubitti,; biçerdöver, göçerkonar, konargöçer, okuryazar, uyurgezer, yanardöner; kaçgöç, örtbas, veryansın, yapboz, gelgit, yazboz (tahtası), gelgit” gibi bileÅŸik sözcüklerin bitiÅŸik yazımının bu kılavuzda benimsenmiÅŸ olması da aynı güzelliktedir.

OLUMSUZ DÜŞÜNCELER:

7)
1987’ye kadar “Hıristiyan” diye yazılan, toplumca benimsenen bu sözcüğün yazımının ısrarla aslına benzetilmeye çalışılması çok şık bir tavır olmamıştır. EÄŸitim-öğretimle ilgili, geçmiÅŸteki deÄŸiÅŸik yayınlara, ÖSS sorularına, gazete ve dergi yazılarına göz atıldığı takdirde, söylediklerimizin doÄŸruluÄŸu ortaya çıkacaktır.

8) Yazım Kılavuzu’nun 28. sayfasının 8. maddesinde diyorsunuz ki: “Dış, iç, öte, sıra sözleriyle oluÅŸturulan birleÅŸik kelime ve terimler ayrı yazılır: ahlak dışı, çaÄŸ dışı, yasa dışı; hafta içi, yurt içi; fizik ötesi, mor ötesi, sınır ötesi; aklı sıra, ardı sıra, yanı sıra, peÅŸi sıra…

Ne yalan söyleyelim, “sıra” sözcüğüyle kurulanları bir yana koyarsak, geriye kalan bütün sözcüklerin bu yazımını yadırgamamak olanaksız. Bunlar üzerinde birlikte bir kez daha düşünmekte yarar var. Genel yayın taraması yapılarak bu karar gözden geçirilebilir diye düşünüyorum.

9) İyi dilek bildirmekte kullanılan “saÄŸol” sözcüğünün yerleÅŸmiÅŸ bitiÅŸik yazıma raÄŸmen “saÄŸ ol” biçiminde yazılması da eleÅŸtirilebilecek noktalardandır.

10) Yeni “Yazım Kılavuzu”na göre “bilinçaltı, ÅŸuuraltı” gibi sözcükler bitiÅŸik; “köprü altı” ayrı yazılacak. Yani yazılarımızda “İnsanın bilinçaltı gerçeÄŸi, ÅŸuuraltı etkinliÄŸi” diyebiliriz de “köprüaltı çocukları” demeyeceÄŸiz. “Köprü altı çocukları” diye söz edeceÄŸiz.

11) Åžimdi gelelim TDK’nin bence en çok tartışılması gereken yazım kuralına. Kurum, diyor ki: “Kurum, kuruluÅŸ ve kurul adlarının her kelimesi büyük harfle baÅŸlar: Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-CoÄŸrafya Fakültesi, Milli Kütüphane, Atatürk Orman ÇiftliÄŸi Çankaya Lisesi, YeÅŸilay DerneÄŸi, Muharip Gaziler DerneÄŸi, Danışma Kurulu, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.”

Bu maddedeki “Danışma Kurulu”, “Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü” ifadeleri ayakları havada kalan ve temeli hiçbir zaman doldurulamayacak olan tartışmalı örnekler olarak kalacaktır. Neden mi? Bir kere bu ifadelerin özel isim olma özelliÄŸi yoktur; çünkü hangi kurum ya da kuruluÅŸun “danışma kurulu”ndan veya hangi üniversitenin “Türk dili ve edebiyatı bölümünden söz edildiÄŸi belli deÄŸildir. Oysa ifade şöyle olsaydı bunları büyük harfle yazabilirdik: Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu bir öğretmenim var.” ya da: “Adana Yeni Sistem Dershanesi Danışma Kurulu oluÅŸturuldu.” derdik.

“Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-CoÄŸrafya Fakültesi, Milli Kütüphane, Atatürk Orman ÇiftliÄŸi Çankaya Lisesi, YeÅŸilay DerneÄŸi, Muharip Gaziler DerneÄŸi” örneklerine hiçbir itirazımız yok. Ancak Son iki örnekte yer alan “Danışma Kurulu, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.” gibi örnekler çok kafa karıştıracaÄŸa benziyor. Özel ad niteliÄŸi taşımayan ve belli bir yeri iÅŸaret etmeyen bu adlar neden büyük harfle yazılmaktadır? ÖrneÄŸin “TDK Yürütme Kurulu”, Özel GündoÄŸdu Koleji Yönetim Kurulu, Dokuz Eylül Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Çukurova Üniversitesi Biyoloji Bölümü…” dense tamamdır. Ama böyle bir durum yok. İşte 2010 YGS sorusunda geçen : “1969 yılında Güzel Sanatlar Akademisini bitirdim.” yanıltıcı ifadesi de bu çeliÅŸkili mantığın ürünüdür. Bu yazım yanlışının bir an önce düzeltilmesinde yarar var. Aksi takdirde “ilköğretim okulu, lise, üniversite, yüksekokul, akademi, eÄŸitim fakültesi, hukuk bölümü, kimya bölümü, sergi komitesi, jüri üyeleri, reklam departmanı, bölge temsilciliÄŸi, gazete bayiliÄŸi, okul yönetimi” gibi pek çok tür adının karışıklığa yol açacağı ortadadır. Bu nedenle Yazım Kılavuzu’nda yer alan: “Kurum, kuruluÅŸ ve kurul adlarının her kelimesi büyük harfle baÅŸlar.” ifadesinin en kısa zamanda açıklığa kavuÅŸturularak: ”Özel ad niteliÄŸi taşıyan Kurum, kuruluÅŸ ve kurul adlarının her kelimesi büyük harfle baÅŸlar.” biçimine dönüştürülmesi gerekmektedir.

12) TDK yetkililerinin bugüne kadar yazımda yaptığı yanlışlardan biri de bence “unsur, eleman” anlamına gelen ve on yıllardır “öğe” biçiminde yazı dilimizde kullanılan sözcüğün söz konusu kılavuzda yer almamasıdır. Son baskıda da -bilinçli ya da bilinçsiz- buna yer verilmediÄŸine göre, kimi öğretmenlerimiz, okullarda bunu “öge”, kimi de benim gibi “öğe” diye öğretmeye devam edecektir. YerleÅŸmiÅŸ yazım kurallarıyla oynamak, yalnızca karışıklık nedenidir. Tehlikeli oyunlardır. Åžu anki kılavuzu hazırlayanlar da dahil herkes, okulda bu sözcüğü “öğe” biçiminde öğrenmiÅŸken bunu deÄŸiÅŸtirmeye kalkmak cinayettir. ÖSS sorularına ve eÄŸitim yayınlarında buna iliÅŸkin bir tarama yapılması yeterlidir.

13) “Kısaltmaların Yazımı” baÅŸlığı altında yer alan kimi düşüncelerin de gözden geçirilmesi gerekmektedir. Burada kısaltmalarla ilgili belirli bir kural konmamış, kuralı ortaya koyanların benimsediÄŸi ve kendi içinde çeliÅŸen bir yazım biçimi benimsenmiÅŸtir. Kısacası bu konu, bir oldubittiye getirilmiÅŸtir.

50. sayfada 3. maddede: “KuruluÅŸ, kitap, dergi ve yön adlarıyla element ve ölçülerin dışında kalan kelime veya kelime gruplarının kısaltılmasında, İLK HARFLE BİRLİKTE KELİMEYİ OLUÅžTURAN TEMEL HARFLER dikkate alınır.” ifadesi yer almaktadır. Bu alıntıda geçen “temel harfler” sözü herkesin uzlaÅŸabileceÄŸi açık bir ifade midir acaba? “Kelimeyi oluÅŸturan temel harfler”den amaçlanan nedir? Bir yazım kılavuzunda böyle ucu bucağı belirsiz ifade olur mu?

TDK, buna iliÅŸkin kısaltma örnekleri verirken : ”Alm. (Almanca), İng. (İngilizce), Kocatepe Mah. (mahalle), Güniz Sok. (sokak) fiz.(fizik), kim.(kimya)” gibi kısaltma örneklerinde ilk üç harfi alarak kısaltma yoluna gitmiÅŸ; ancak ileriki örneklere baktığınızda “Dr. (doktor), Prof. (profesör), Av.(avukat), is. (isim), sf.(sıfat), hzl.(hazırlayan), çev.(çeviren), ed.(edebiyat, editör), “ gibi belirli bir ölçütü olmayan örneklere de yer vermektedir.

Yazım kılavuzu, bir dilin yazım birliğini sağlamaya dönük kurallar bütünüdür. Bu nedenle ortaya konulan kuralların anlaşılır ve kesinliği olmasına dikkat edilmelidir.

14) Kitabın 19. sayfasında 15. sayfasında : “Kurultay, bilgi şöleni, açık oturum vb. toplantıların adlarında yer alan her kelime büyük harfle baÅŸlar: V: Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Manas Bilgi Şöleni…” TDK, bu kuralı koyduktan hemen sonra kitabın 20. sayfasında 18. maddenin ç bendine örnek verirken “Lale festivali 25 Haziranda baÅŸlayacak.” örneÄŸini verirken bu kurala ters düşerek “Lale Festivali” biçiminde yazılması gereken adı yanlış yazmıştır.

15) TDK, bütün yazılarımıza ve uyarılarımıza karşın, son yıllarda dilimize gelip yerleÅŸen ve TDK’nin ihmali sonucu yazım kargaÅŸasına neden olan “chat, mail, nick, “ gibi teknoloji ürünü sözcüklerin yazımına iliÅŸkin bir politika üretmekten ısrarla kaçınıyor. Bunlardan kaçarak sorun çözülemeyeceÄŸine göre, toplumda da bu sözcükler yaygın biçimde yanlış kullanıldığına göre tutulacak yol, yerleÅŸmiÅŸ yazım kurallarına uyarak bunları söylendiÄŸi gibi “çet, meyl, nik” biçiminde yazmayı önermektir. Bu konuda çok geç kalınsa da zararın neresinden dönülürse kârdır. Yanlışta ısrar olmaz.

16) Yazım Kılavuzu’nda anlatımda savrukluk ve özensizlik örnekleri çoktur. Bu ifadeleri daha iyi anlamak için iki maddeyi örnek vermekte yarar var. Kitabın 22. sayfasında 6. maddede şöyle denmektedir: “-an/-en, -r/-ar/-er/-ır/-ir, -maz/-mez ve –mış/-miÅŸ sıfat-fiil eklerinin kalıplaÅŸmasıyla oluÅŸan birleÅŸik kelimeler bitiÅŸik yazılır: aÄŸaçkakan, alaybozan, cankurtaran, çöpçatan, dalgakıran,filizkıran, gökdelen,oyunbozan…”

Aynı kitabın 27. sayfasının 3. maddesinde de deniyor ki: “-r/-ar/-er, -maz/-mez ve –an/-en sıfat-fiil ekleriyle kurulan sıfat tamlaması yapısındaki birleÅŸik kelimeler ayrı yazılır: bakar kör, çalar saat, çıkar yol, güler yüz, koÅŸar adım, yazar kasa, çıkmaz sokak, uçan daire…”

Bu iki açıklama arasındaki tek fark, ikincilerin “sıfat tamlaması” biçiminde kurulmuÅŸ olmasıdır.

Bu kural yüzünden on yıllardır bitiÅŸik yazımı benimsenen ve tür kayması yoluyla oluÅŸan “uçandaire (ufo), yakartop(oyun adı)” gibi sözcükler yeni bir yazım karışıklığına neden olacaktır.

17) “Yabancı Özel Adların Yazılışı” bölümünde sözcüklerin kökenleri çok ayrıntılı açıklanarak kafa karışıklığı yaratılmaktadır. Oysa yazım kılavuzları, bir dilin olabildiÄŸince açık ve kısa anlatımlı dil kurallarını içermelidir ki herkesçe anlaşılabilsin. TDK’nin Yazım Kılavuzu’nda “Arapça-Farsça”, “Latince”, “Yunanca”, ”Rusça”, “Çince ve Japonca” adların yazılışı ayrı ayrı maddelerle açıklanarak kılavuz, gereksiz ayrıntılara boÄŸulmuÅŸtur.

Bu konudaki önerimiz şudur: A) Latince Kökenli Adların Yazımı, B) Latince Kökenli Olmayan Adların Yazımı.


Noktalamayla İlgili Eleştiriler

18)
Kitabın 20. sayfasında “Uyarı” bölümünde verilen “Özel adlar yerine kullanılan ‘o’ zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz.” kuralı, “Kesme İşareti” baÅŸlığı altındaki bir “Uyarı”da 46. sayfada gereksiz yere tekrarlanmaktadır.

“Virgül” baÅŸlığı altında 8. maddede “KonuÅŸma çizgisinden önce konur.” denmiÅŸ ve örnek olarak da:
“Bahçe kapısını açtı, Sermet Bey’e,
–Bu anahtar köşkü de açar, dedi.”


Ömer Seyfettin’den alınan bu örnek, Ömer Seyfettin’den günümüze kadar deÄŸiÅŸmeden mi gelmiÅŸtir? Son yılların edebiyat kitaplarında böyle kullanılmakta mıdır virgül acaba? TDK’nin bence asıl sorunu buradadır. Dilde tutuculuÄŸu benimsemek, dilde doÄŸruluÄŸu yakalamak deÄŸildir. Önce buna inanmak gerek. Çünkü dille uÄŸraÅŸan herkes iyi bilir ki dil, birileri istedi diye deÄŸiÅŸmez ama, deÄŸiÅŸince birileri istedi diye de yerinde durmaz. Burada TDK yetkililerine “Dil, canlı bir organizmadır.” sözünü bir kez daha anımsatmakta yarar var.

Normalde bu tür alıntılarda konuÅŸma çizgisinden önce iki nokta konmalıdır. Bu noktadan hareketle merak edip iki nokta(:)nın kullanımına bakıyorsunuz, iki noktanın bu kullanımına yer verilmediÄŸi gibi alıntıların tırnak içinde verildiÄŸi cümlelerde kullanılması gerektiÄŸine iliÅŸkin en ufak bir açıklamaya da kılavuzda yer verilmemiÅŸtir. Son derece yaygın olan bu kullanımı TDK’nin fark etmemiÅŸ olması talihsizliktir. EÄŸer TDK yetkilileri, iki noktanın kullanımına iliÅŸkin bilgileri hazırlarken ÖSS sorularına bakmış olsalardı pek çok soruyla karşılaÅŸacaklardı. Demek ki onlar deÄŸiÅŸen ve geliÅŸen günümüzün dilinden çok eski örneklere saplanıp kalmayı tercih etmektedirler. Belki de en büyük eksiklikleri budur. Oysa TDK’nin görevi eski yazım kurallarını ortaya çıkarmak deÄŸil, günümüzün yazım yanlışlarına etkin çözümler üretmektir.

19) Nokta” baÅŸlığı altında hem yukarıda az önce açıkladığımız maddeyle çeliÅŸen bir yazım örneÄŸi görmekteyiz hem de hatalı bir örnek verilmiÅŸtir. Yazım Kılavuzu’nu hazırlayan TDK, 1. maddede diyor ki: “Kendisinden sonra örnek verilecek cümlenin sonuna konur:

–BuÄŸdayla arpadan baÅŸka ne biter bu topraklarda?
Ziraatçı sayar:
–Yulaf, pancar, zerzevat, tütün…”


Allahaşkına örneğe dikkat edelim. Gerçekten açıklamayla örtüşüyor mu? Yani iki noktadan sonra örnek mi verilmiş yoksa alıntı mı yapılmıştır? Bir yazım kılavuzunda bunları normal karşılamaya olanak yoktur. Örnekleri, açıklamalarıyla örtüşmüyorsa o yazım kılavuzu inandırıcılığını baştan kaybeder.

Bu örnek, Yazım Kılavuzu’nun 34. sayfasının 8. maddesindeki “(Virgül), konuÅŸma çizgisinden önce konur.” kuralıyla da çeliÅŸmektedir. Karşılıklı konuÅŸmadan alınan bu söz, düpedüz bir alıntıdır. Bize göre burada iki nokta kullanılması son derece doÄŸrudur ama TDK, bunu onaylamadığı halde kendi içinde çeliÅŸkiye düşmektedir. Sorun buradadır.

20) Kitabın 38. sayfasında 5. maddede iki noktanın kullanımı açıklanırken aynen şöyle denmektedir: “Genel AÄŸ adreslerinde kullanılır: http://tdk.org.tr” İnsaf artık insaf!.. Nasıl olur da sıradan bir terim olan “Genel AÄŸ” özel ad gibi yazılır? Pes doÄŸrusu! Bunu da TDK kurum ya da kuruluÅŸ adı diye mi açıklayacaktır acaba?

Kısaca belirtmek gerekirse, TDK’nin attığı olumlu adımlar sevindirici. Fakat bu hâliyle Yazım Kılavuzu baÅŸ aÄŸrıtmaya devam edeceÄŸe benziyor. Yeni baskılarda, karmaÅŸaya yol açacak belirsiz ifadelerin ayıklandığı, yerleÅŸmiÅŸ yazım kurallarının benimsendiÄŸi, çaÄŸdaÅŸ teknolojik terimlerin de yer aldığı ve doÄŸru yazımlarla dolu bir Yazım Kılavuzu görmek en büyük dileÄŸimizdir.

21) “Uzun Çizgi” baÅŸlığı altında: “Yazıda satır başına alınan konuÅŸmaları göstermek için kullanılır. Buna ‘konuÅŸma çizgisi’ de denir.” (s.42) dendikten sonra şöyle bir örnek verilmektedir:

“Dedi:
- Hana saÄŸ indi, ölü çıktı geçende!”


Görüyorsunuz değil mi çelişkiyi konuşma çizgisinden önce iki nokta kullanılmış.

Bu sayfadan sonraki sayfada, yani 43. sayfada bu kez “Tırnak İşareti” baÅŸlığı altındaki açıklamayı izliyoruz:

Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tırnak içine alınır:
Dil ve Tarih-CoÄŸrafya Fakültesinin ön cephesinde Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürÅŸit ilimdir.” vecizesi yer almaktadır. Ulu önderin “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözü her Türk’ü duygulandırır.


Bu iki örnekte de görüldüğü gibi TDK, tırnak içine alınmış alıntılardan önce iki noktayı kullanma taraftarı da değildir, onlara göre iki noktanın böyle bir işlevi de yoktur. Oh ne güzel! İşimize geldiği gibi yazalım olsun bitsin. Nereden çıktı bu, demeyin. Aynı kılavuzda, aynı sayfada, hatta bu örneklerden sonra bir örnek daha var. Ona bakarsak neden böyle dediğim anlaşılacaktır. İşte örnek:

Bakınız, şair vatanı ne güzel tarif ediyor:
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eÄŸer uÄŸrunda ölen varsa vatandır.”


Alın size iki nokta kullanımı… Kim demiÅŸ tırnak içine alınmış alıntılardan önce iki nokta konmaz diye? Kafanız karışmadı mı bu çeliÅŸkili örneklerden? Benim başım döndü gerçekten. Tek kelimeyle üzücü. Bunca yıldır TDK hâlâ kendine bir çekidüzen veremedi. Hâlâ toplumunun kırdığı gönlünü kazanmayı hak edecek düzeye gelemedi. İşte asıl üzücü taraf bu.

22) DeÄŸinilmesi gereken pek çok ÅŸey var daha ama son bir maddeye deÄŸinip geçelim. Yazım Kılavuzu’nun “Kısaltmalar” bölümünde 1. maddenin sonunda bir açıklama dikkat çekmektedir:

“GelenekleÅŸmiÅŸ olan T.C (Türkiye Cumhuriyeti) ve T. (Türkçe) kısaltmalarının dışında büyük harfle yapılan kısaltmalarda nokta kullanılmaz.” Kitabın ”Kısaltmalar Dizini” bölümüne merak edip bakıyorum acaba sözlüklerde yer alan dil adlarını nasıl kısaltmışlar diye. 54. sayfada Ar. (Arapça), Asb. (Astsubay), AtÄŸm. (AsteÄŸmen); 55. sayfada Av.(Avukat), BçvÅŸ. (BaşçavuÅŸ), Bl. (Bölük); 57. sayfada Cum. BÅŸk. (CumhurbaÅŸkanı), Doç.(Doçent); 59. sayfada Far. (Farsça), Erm. (Ermenice); 60. sayfada Fr. (Fransızca) örnekleri uzayıp gidiyor. Kendisiyle çeliÅŸen böylesi düşüncelerin çok olduÄŸu bir kılavuz, deÄŸil topluma, hazırlayıcılarına bile yol gösterici olamaz.

Sonuç:

Sınava giren ilköğretim ve lise öğrenci sayılarının üç milyonu bulduÄŸu bir ülkede, aileleri de katarsak yaklaşık on milyon insanın yaÅŸamını ve geleceÄŸini yakından ilgilendiren sınav gerçeÄŸinin yaÅŸandığı bir yerde “yazım kuralları”yla bu kadar rahat oynanamaz. Bu sınavlarda bir puanlık dilim aralığında ortalama 12.000 kiÅŸinin bulunabildiÄŸi varsayılırsa öğrencilerin hayatıyla sürekli oyun oynandığı sonucuna varılır ki bu da bir cinayettir. Sınav sorularını hazırlayan gerek MEB ve gerekse ÖSYM, bu konuda duyarlı olmalı ve oturmamış yazım kurallarından ısrarla kaçınmalıdır.


Okuyucularımız daha iyi anlasınlar diye bu durumu ÖSS’de çocuklarımıza bu yıl sorulan bir örnekle aktarmak istiyorum:

ÖSS 1993 SORUSU:

Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı vardır?

A) Aradığın bilgiyi ansiklopedinin 6’ncı cildinde bulabilirsin.
B) Mektubuna “Sayın BaÅŸkan” diye baÅŸlayabilirsin.
C) Konser yarın akÅŸam saat 20.30’a ertelenmiÅŸ.
D) 1975’te Liseyi, 1979’da Üniversiteyi bitirmiÅŸ.
E) 22 Mart Pazartesi günü göreve başlayacakmış.
(cevap: D)


2010 YGS SORUSU:

“1969 yılında Güzel Sanatlar Akademisini bitirdim. Resim yapmaya

I
karikatürist olarak başladım. Çizdiklerimi 10 liraya satardım Dolmuş,
II
Tel, Pardon gibi dergilere. İlk sergimi 1959 yılında Taksim meydanında
III IV
Açtım ve yalnızca üç tablo satarak yer kirasını ancak ödeyebildim.”
V
diyor usta ressam sanat yaşamının ilk yıllarını anlatırken.

Bu parçadaki altı çizili sözlerden hangisinin yazımı yanlıştır?

A) I. B) II. C) III. D)IV. E)V.

(cevap: D)


ÖrneÄŸin 2010 YGS’de bir de baktık ki ÖSYM, kendisiyle çeliÅŸen yeni yazım kuralları icat etmiÅŸ. “1969 yılında Güzel Sanatlar Akademisini bitirdim.” cümlesindeki altı çizili bölüm doÄŸruymuÅŸ. Yahu on yıllardır özel ad niteliÄŸi taşımayan “özel lise, açık üniversite, özel ilkokul, spor akademisi, eÄŸitim fakültesi, eÄŸitim enstitüsü” gibi kavramlar küçük harfle yazılır diye öğrenip öğretmedik mi? Yoksa bunlar, TDK’nin istediÄŸi türden birer kurum ya da kuruluÅŸ adı deÄŸil midir?

Hattâ ÖSYM’nin kendisi bu konuyu 1993 ÖSS’de “1975’te Liseyi, 1979’da Üniversiteyi bitirmiÅŸ.” cümlesindeki altı çizili sözcükler nedeniyle yanlış yazım diye benimsememiÅŸ miydi? DoÄŸru cevap olarak da 1993’te cevap anahtarında belirtilmemiÅŸ miydi bu seçenek? Bu ne perhiz, bu ne lahana turÅŸusu?

Bu durum hepimizin ayıbıdır. Eğitim-öğretimdeki bu çelişki ve yanlışlar bir an önce giderilmelidir.

Åžimdi daha önceki önerimizi yineleme zamanıdır: TDK, dile gönül vermiÅŸ kiÅŸi, kurum ve kuruluÅŸlarla, bir araya gelip bundan sonraki yazım kurallarına son biçimini vermeli ve Yazım Kılavuzu’nun yeni baskısına gitmelidir.

Bu yazımızın birer örneÄŸini TDK (Türk Dil Kurumu), MEB (Milli EÄŸitim Bakanlığı) ve ÖSYM’ye göndermek suretiyle onlardan kamuoyunu ciddiyetlerine yakışır biçimde aydınlatacak samimi bir cevap bekleyeceÄŸiz. Gelen her cevabı kamuoyuyla paylaÅŸacağız.

Adana, 23 Nisan 2010 Cuma


Nuri SAÄžALTICI




25 Nisan 2010 Pazar / 5707 okunma



"Nuri SAĞALTICI" bütün yazıları için tıklayın...