BİLGİ ÇAĞI’MI, DÜŞÜNME ÇAĞI’MI ?
Hakikat iki kişiye muhtaçtır; biri onu dillendiren, diğeri onu anlayan.
Halil Cibran
Çağımızın bilgi çağı olduğu söyleniyor. Bence değil! Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolay. Eskisi gibi ciltlerce kitaplara sahip olmak gerekmiyor. Bir tuşla her türlü bilgiye erişebiliyoruz. Günümüzde teknoloji, hamallığı ortadan kaldırmıştır; gerek fiziksel, gerekse zihinsel hamallığı. Dünyanın bir ucuna yorulmadan gidebiliyoruz. Bir tuşla her türlü bilgiye erişebiliyoruz. O halde, bilgi, elde etmesini bilenler için kolayca erişilebilecek bir konumda. Önemli olan bu bilgiyi kullanabilmek. Yani DÜŞÜNMEK. Zamanımız “Bilgi Çağı” değil “Düşünme/irdeleme” çağıdır. Ancak, farklı düşünme yöntemleri ile yeni bilgilere erişebiliriz.
Elimizdeki bilgileri kullanmak madem düşünme ile mümkün, zihin, düşünme işlevini mükemmel olarak ancak ana dili ile gerçekleştirebilir. Anadiline vakıf olmakta onu iyi kullanma ile mümkün olur. İşte, burada Anadilde okumak ve yazmak vazgeçilmez bir öğe olarak belirmektedir. Yabancı dil, bilgiye erişmede bir aracıdır. Hatta birkaç yabancı dil bilmek bu erişilmeyi daha da kolaylaştırır. Ancak, erişilen bu bilgilerin zihin tarafından kullanılması, ancak ve ancak anadilde düşünme ile gerçekleşir. Siz, ben yabancı dili anadilim kadar biliyorum derseniz; anadil, anadil olmaktan çıkar o zaman. Zihinsel kayıt ancak anadilde gerçekleştiğine göre, hepimiz Türkçe’ye gerekli önemi vermek zorundayız. Özellikle eğitim kurumlarımızda artık yabancı dil hegomnyasına bir son vermek gereklidir. Maalesef günümüzde yabancı dil ile eğitim bir moda halini aldı. Özellikle tüm fen ve matematik derslerinin yabancı dil ile okutulması tam bir fiyaskodur. Düşünmeye dayalı olan bu derslerde öğrenciler yeterince düşünme ve irdeleme işlevini yerine getiremezler. Çünkü zihin tüm karşılaştırmaları, irdelemeleri anadil ile yapar. Eğitimi yabancı dil ile veren okullarda eğitim seviyesinin düşüklüğü de bunun açık bir göstergesi değil midir.
Orta öğretim kurumlarında fen ve matematik derslerinin, İngilizce verilmesinden daha acısı ise bazı üniversitelerde sosyal derslerin de İngilizce verilmesidir. Örnek olarak ismini Fatih Sultan Mehmet’ten alan Fatih Üniversitesi’nin sitesine girip bakın lütfen. Tarih, Coğrafya, Felsefe... gibi tüm dallarda eğitimin İngilizce verildiğini görebilirsiniz. Ellerinden gelse, yapabilseler Türk Dili ve Edebiyatı derslerini de İngilizce verecekler. Neden diye sorarsanız yetkililere aldığınız cevap daha vahimdir. “Amacımız İngilizce’yi iyice öğreterek, yabancı yayınları kolayca takibedebilmesini sağlamak olacaktır” cevabı. Yani ana amaç üniversite branşındaki eğitim değil, İngilizce dilini öğretmektir. Amaç İngilizce öğretmek ise hazırlık sınıfındaki süreyi iki yıla çıkararak İngilizce’yi öğretebilirsiniz. İşin korkunç boyutunu görebiliyor musunuz, üniversite eğitiminin düşünmeye, araştırmaya dayalı bir sistem olması gerekirken, düşünme devre dışı bırakılmıyor mu bu durumda. Yukarıdaki paragraflarda düşünme işlevinin ancak anadili ile gerçekleştirilebileceği irdelenmişti. Fatih Sultan Mehmet’in kemikleri sızlamıyor mudur şimdi acaba, kendi adını alan bir üniversitede kendi dili ile eğitim yapılmaması karşısında. Takdirlerinize sunuyorum.
Gelelim asıl konumuza. Madem günümüz düşünme/irdeleme çağıdır. Bilgi dogma olmaktan çıkmış, bir araç haline gelmiştir. Üzerinde düşünülerek yeni bilgilere, kavramlara erişmek sahip olduğumuz bilgileri ancak kullanmakla mümkün olabilir. Bu döngü sonsuzdur. Yani bilgilerin geçerlilikleri, yeni bilgilerin elde edileceği süreye kadar geçen zamandır. Diğer bir deyişle, bilgiler devamlı değişime uğramak zorundadır. Çocukluğumuzdan beri anne, baba, yakın çevremizdekiler, okul tarafından bize hap halinde adeta yutturulan toplumsal, siyasi, dinsel bilgilerin de ne derece doğru olduğu tartışmaya açıktır. İşte burada düşünme/irdeleme devreye girmek zorundadır.
Bilgi deyince sadece bilim dünyası anlaşılmamalıdır. Özellikle dini bilgilere de artık herkes kolaylıkla erişebilmektedir. Her yaştan insan , özellikle gençler, internet ortamında kutsal kitabımızın her mealini okuyabilmekte, her türlü dini bilgiye ulaşabilmekte, tartışabilmektedir. Her dine ait bilgilere dahi ulaşmak artık çocuk oyuncağı haline gelmiştir. Keza internet ortamında her türlü tartışmayı izleyebilmekte, olaylara daha geniş bir açıdan bakabilmektedirler. Diğer bir deyişle, artık başkalarının ağzına bakmaktan kurtulmuş, kendisi okuyarak, az veya çok üzerinde düşünebilme özerkliğine kavuşmuştur.
Eskiden, bilgiye erişmenin kitaplarla sınırlı olduğu dönemlerde, bu bilgilere sahip olanlar kendilerini adeta, o alanda bir otorite olarak görme eğiliminde idiler. Tabi ki, toplumda bu özellikleri ile saygın bir yer almaktaydılar. Günümüzde ise bu kesimlerin otoriteleri sarsılmaya başlamıştır. Bu durum bazı kesimleri rahatsız etse de, yapabilecekleri fazla bir şey bulunmamaktadır.
Bilgi hamallığından kurtulma ancak bilgilerin bir araç olduğu kabulü ile mümkündür. Zihnimiz buna karşı gelecektir hemen. Çünkü zihin tembeldir. Alışılmış şeyleri tekrar kolaydır onun için. Halbuki eğer irdelemeye başlarsa çocukluktan beri ehlileştirilen zihin birdenbire altüst olacaktır. Tüm sistem çökecektir. Zihin böyle bir duruma düşmek istemez ve alıştığı eski kısır döngüyü devam ettirmek ister hep. Bunu için de çeşitli bahaneler bulmaya çalışır. Bu bilgiler bize atalarımızdan gelmiş yılların birikimidir iddiasının arkasına saklanır. Ve bu iddiasında da başarılı olur çoğu kez. Çok az insan bu döngüyü kırabilir. Onlar da insanlık tarihine yön vermiş olan bilim/ilim adamları ve peygamberlerdir.
Sonuç olarak günümüz bilgi çağı değil, düşünme çağıdır. Düşünmek için ise anadilimizi çok iyi öğrenmeli, öğretmeli ve de kullanmalıyız. Çocuklarımıza verebileceğimiz en büyük hediye Türkçe’mizi onlara tam anlamıyla öğretmektir.
syalcin50@yahoo.com
|