Atatürk’ün Düşünce Boyutuna Katkıları - 1
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir.” Atatürk
Atatürk(1881-1938), tüm yaşamı, İlkeleri, Devrimleri, Söylevleri ile 57 yıllık bir ömre, bin ömürlük bir maneviyat sığdırdı. Büyük bir lider ve önder, devlet adamı, asker olmasının yanısıra, büyük bir düşünce adamıydı. Söylediği sözler, verdiği nutuklar, düşünce boyutumuza, manevi boyutta katkılar sağlamıştır. İleri görüşlülüğü, maneviyata verdiği değer ve bitmez tükenmez enerjisi, eşsiz zekası ve düşünce yapısı, bizlerin gönlünde örnek insan olarak varlığını ilelebet sürdürecektir. O her zaman, en büyük mertebenin ve zenginliğin Türk’lük olduğunu savunmaktan ileri gitmemiştir.
O hiçbir zaman yılmadı, durmadı, hiçbir olumsuz sözden, davranıştan etkilenmedi, azmi ve çabası, çizdiği hedefe an be an onu yaklaştırdı. Daha okurken, gençlik çağlarında, ülkenin içinde bulunduğu durum onu çok üzdü, ama o bu üzüntünün çarelerini aradı. Ülkesi için, yurdu için projeler üretti. Boş negatif düşünceler üreterek zaman harcamadı. O her zaman bize, olumlu düşüncenin, pozitif düşüncenin neler başarabileceğini gösteren en büyük delilleri sundu. Düşündüğünün uygulayıcısı olmanın, ve bu uygulama esnasında, çabanın ve kararlılığın insanı nasıl hedefe götürdüğünün en büyük temsilcisi OL’du.
Maddi yokluklar içerisinden, manevi değerlere götüren çok uzun bir yolda ilerledi. Olumlu düşüncenin, pozitif bir alan yarattığını, hedefe ancak bu alan içerisinde ulaşılabileceğini biliyordu. Hedefe ilerlerken, endişeye mahal vermeden, karamsarlık veren duygu ve düşünceleri uzaklaştırarak, varlığın özüne duyduğu güven bilincinde hareketle kazanılmış bir hürriyeti milletine armağan etti.
13 Kasım 1918’de İstanbul Haydarpaşa’dan karşıya geçerken İtilaf Devletleri’nin donanması arasından geçmek zorunda kaldı, Yaveri Cevat Abbas’a “Geldikleri gibi giderler” dedi. Bu sözü bir kehanet değildi, ileri görüşlülüğün, kararlılığın, azmin ve birlik inancının önceden ifade edilmesiydi. Ve öyle de Ol’du.
Çanakkale Savaşı’nda (1915), cephanesi biten askerlere, süngü tak emrinden sonra, “ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir.” Dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir savaşın kaderini değiştiren bu sözü oldu. Savaş anında, cephede, tüm olumsuzlukların yaşandığı, herşeyin bittiği ve tükendiği bir anda üretilen olumlu bir düşünce ve verilen olumlu bir karar. Kaçmak yerine, ölmenin tercih edilmesi. Hürriyet uğruna, vatan uğruna, manevi değerler uğruna. Geçen sürede yeni desteklerin geleceğini düşünmek ve savaşın kaderini yönlendirmek. İşte bu sayede zaferlere imza atılabildi.
“Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir”. Sözü ile asla savaş yanlısı olmadığı, barışçı ve insancıl yönü ifade eden en önemli sözlerinden biridir. İnsana değer vermenin, manevi duyguların ve düşüncelerin önemi, zaruret olmadan asla savaşın olmaması gerektiğinin altını önemle çizen sözlerinden biridir.
Tekliği, bencilliği değil, bütünlüğü savundu her sözüyle. O asla tek başınalığın fayda getirmeyeceğini, birlik ve bütünlüğün ancak hedefe götüreceğini düşündü. “Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna canını vermeye razı olmasaydı ben hiçbir şey yapamazdım."
Olumlu ve pozitif düşüncenin, ve bunu kararlılıkla idame ettirmenin ne olduğunu bizlere gösterdi “Zafer, “zafer benimdir” diyebilenindir. Başarı ise “Başaracağım” diye başlayarak sonunda “başardım” diyebilenindir.”
“Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak!” derken çalışmanın, azmin ve çabanın ne kadar önemli olduğunu her zaman vurguladı ve düşünce boyutlarımıza çalışma tohumları ekilmiş oldu. Düşünce boyutunun, fizik boyuta etkilerini, düşüncenin bedene olan etkilerini vurgulayan sözlerinden biri : “Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği, gayeye, bizim yüksek idealimize, yorulmadan yürüyecektir.” Bu sözünü o kadar emin ve hiçbir endişe duymadan ifade etmiştir. Yürüyecektir demiştir. Yürümeli, yürüsün ifadesi kullanmamıştır. Cümlelerinin içeriğinde, “acaba”, “belki”, “keşke” ifadelerine asla yer vermemiştir. Kararlılıkla ve emin bir şekilde, geleceği görerek, hissederek, Varlığın özünde taşıdığı karakterin olumlu pozitif enerjisinden tam emin olarak ifade etmiştir. “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” sözüyle, her bireyin, dışarıdan kuvvete ihtiyacı olmadığını, bizahiti kendi öz varlığında, hücrelerinde ve kanında o kuvvetin mevcut olduğunu göstermiştir.
(Devam Edecek)
|