ANTAKYA ÇOK UZAK DEĞİL
Amik Ovası, Asi Nehri, Amanos Dağları. Lise yıllarımın coğrafya derslerini hatırlatıyor bana. Ne kadar da uzak değil mi İzmir’den bakınca ülkemin en güneyi. Bambaşka bir kültür, bambaşka insanlar, bambaşka zevkler. Yıllardır tatil deyince hiç de ilk sıralarda yer almayan Antakya ve çevresi son dönemlerde iyiden iyiye popüler oldu. Biz de dostlarımızla birlikte 23 Nisan’da bu bölgeye kısa bir tur düzenledik. İyi ki de gitmişiz. Adana’ya uçakla başlayan bu turumuz Ebruli Tur’un keyifli ve kaliteli rehberlik hizmetiyle otobüsle devam etti. Önce İskenderun, daha sonra Antakya ve çevresi. Gitmek isteyenlere özellikle iki otelden bahsetmek istiyorum. Bir tanesi bizim de konakladığımız Büyük Antakya Oteli, diğeri ise Savon Otel. Özellikle Büyük Antakya Oteli’nin bulunduğu bölge son derece kayda değer. Harika bir Asi Nehri manzarası size eşlik ediyor odanızın balkonunda. Otel tam da şehrin ortasında. Köprülerle geçebileceğiniz, nehrin diğer tarafında ise farklı bir çarşıyla karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Uzun Çarşı binbir rengiyle sizi harika bir dünyaya sürüklüyor. Kilo probleminiz varsa zaten Uzun Çarşı’ya hiç girmeyin. Antakya her şeyden önce sayısız tatla süslenmiş sofralarıyla sizi karşılıyor. Çarşıda her şeyden satın almak istiyorsunuz. Özellikle künefe peynirini alıp almama noktasında duraklıyorsunuz. İzmir’e kadar dayanır mı acaba? Zücaciye türü el yapımı çalışmalar gerçekten kayda değer güzellikteler. Bir Antakya evinin restorasyonuyla kapılarını açan Soterya’nın ise adını özellikle anmalıyım. Humusun bu kadar güzelini tattığınızı sanmıyorum. Kebapları ise anlatmam mümkün değil, gerçekten değil, gidip tatmanız gerekecek.
Diğer yandan herkesin üç dinin adeta ortak noktası olduğu yönündeki söylemlerine de tanıklık ettik. Gerçekten de adeta yan yana sıralanan camisi, havrası ve kilisesiyle mükemmel bir uzlaşma ve hoşgörü kültürünü yansıtıyor şehir. Ancak göçler dolayısıyla Yahudi nüfusu 15 aileye kadar düşmüş. Şehir merkezinde bin kadar da Hıristiyan nüfus bulunuyor. Samandağ’da neredeyse Suriye sınırında bulunan ve 130 nüfuslu Ermeni Köyü Vakıflı’ya gittiğimizde ise yine bambaşka bir kültürle karşı karşıya kaldık. Bunca çeşitlilik arasında herkes müthiş bir keyifle yaşıyor. Biz her zamanki gibi kebapların peşindeyken kiliseden çıkan bir Hıristiyan grup yemek yediğimiz yere geldi, Yahudi dostlarımız da bizimle birlikteydi ve elbette bizler bu gerçek mozaiğin parçası olmanın keyfini yaşıyorduk. Herkes birbirine saygı duyuyor, herkes birbirini seviyor. Aslına bakarsanız İzmir’in başka bir versiyonunu yaşıyorduk.
Ve elbette künefe. Hani derler ya: “Yok böyle bir şey”. Künefeciler sabahtan gecenin yarısına kadar açıklar ve künefe yemek Antakya’da adeta hayatın bir parçası. Anlat deseniz anlatamam, tek yapabileceğim basit bir fotoğrafını göstermek olabilir. Ama sadece şunu söyleyebilirim. İzmir’de yediklerinize bakıp da, sakın “ben künefe yedim” demeyin.
Antakya’ya gidin gitmesine ama havalar da ısındı ve ben feci halde Foça’yı özledim.
|