Hemşireler günü
Bugün, katıldığım spor kursunda, önlerden hafif bir ses geldi : “Bugün Hemşireler günü”. Bir grup hemşire arkadaşla, yine hemşire olan Selda Hanımın açtığı salonda haftada üç gün terliyoruz. Onlar, görevlerinden sonra, koşa koşa geliyorlar. Neşeli, genç, cıvıl cıvıl kadınlar. Bir problemleri var : KİLO. Onları da atacaklar inşallah.
Onlar, benim hemşirelere bakışımı da değiştirdiler. Aslında onlar için ön yargılı değildim, ama ne zaman hastaneye gitsem biraz buruk çıkardım oradan. Sonra da kendi kendime “böyle düşünmeye hakkın yok. Onlar, bir kadın olarak birçok mesleği üstleniyorlar”
Çok şükür, hastaneye sık gidip gelmem olmuyor. Ancak geçen yıllarda annem, kısa süre bir hastanede yatmış ben de onun yanında kalmıştım. O zaman, hemşirelerin özverili, dikkatli çalışmalarını yakından görmüştüm. Kaç kez “ıııh ben yapamam bu mesleği” diye düşünmüştüm. Birçoğu, yıllardır bu zahmetli ve sorumluluk isteyen mesleği yapıyorlar. Onların görevi yalnız tedaviyle bitmiyor. Doktora soramadığımız birçok soru için, “hemşiranımı” bir köşede sıkıştırıp bizi üzmeyecek cevapları vermesini bekleriz. Yok öyle değilse, kızarız, odaya girip diğer refakatçilere şikayet ederiz. “İlgilenmiyorlar” Eve mi gidiyor, yemek mi yiyecek, dinlenecek mi, üzgün mü hiç önemli değil. Bizim işimiz olmalı önce. Özellikle gece nöbetlerinde, zır zil çalar. Hemen oradadır. Gözlerini ovuşturur, saçları dağınık, üstünü başını düzelte düzelte hastanın başına gelir. Belki de başını yastığa, daha yeni koymuştur. Aslında vaziyet vahim değildir ama refakatçi heyecanlanmıştır. Onu rahatlatır odasına döner. Hastanede beklerken izlerim onları. Ellerinde bir tomar kağıtla görününce bekleyenler arasında bir kıpırdanma, heyecan başlar. Bazı insanların sabırsızlığını, çekilmez davranışlarını, hele kabalaşmalarını gördükçe “ben olsam!” diye düşünürüm. Ama onlar sakince, sıraya sokarlar hepsini.
Bugün, hemşireler üzerine bilgilenmek istedim. Tarihçeyi biliriz. Florance Nightingal anısına (doğduğu gün 12 Mayıs) hemşireler günü olarak ilan edilmiş. Londra’da 1962 yılında Hemşire Okulu açılırken 1911 yılında Kızılay, Türkiye’de hemşirelik kurslarını açar. Buradan mezun olanlar 1912-1914 Balkan savaşlarında, 1914-1918 yıllarında 1. Dünya Savaşı’nda yaralı hastaları tedavi ederler. Cumhuriyet kurulduğunda, ön görülü ve insanlara değer veren Atatürk, sağlık konusunu da vurgular. “Ulusun bireylerini sağlıklı kılmak için gerekli koşulları gerçekleştirmek, devletin birinci görevidir.”
Ancak araştırdıkça ve günümüze geldiğimde, hiç de iç açıcı olmayan vaziyetleri de öğrendim. Hemşirelerin mesleki yönden çok sorunları var. Ücretleri daima yetersiz. Görev yetki ve sorumlulukları belli değil. Çalışma temposu çok ağır. Mesleki riskleri çok fazla. Bu liste uzadıkça uzuyor.
Hastanelerde en fazla (%98’e varan) sözlü ve fiziki şiddete hemşireler uğruyor. Türkiye’de ancak 104 bin hemşire görev yapıyor. Bir hemşireye 692 hasta düşüyor. Fazla çalışma ve nöbetler nedeniyle stres altındalar. Bir hemşire hasta geldiğinde, hekim tarafından verilen tedaviyi uygular. Bakımını planlayan, uygulayan, denetleyen ve izleyen kişidir. Böyle bir sorumluluk “genel müdürde” bile yok.
Hemşirelik yeryüzünde hekimlikten sonra en eski sağlık mesleğidir. İlk çağlardan beri bu meslek ifa edilmektedir.
Sağlık bir insanın yaşamındaki en büyük servettir. (Tak tak tahtaya vuralım.) Yaşlandıkça bunu çok daha iyi anlarız.
Bu servet yavaş yavaş azaldıkça kendimizi teslim edeceğimiz yer hastane, doktorlar ve hemşirelerdir.
Onların da bir aile yaşamları olduğunu, çoluk çocuklarıyla haşır neşir olduklarını, iyi-kötü günleri (biz hemşire olmayanlar gibi) olabileceğini düşünelim. Onlara anlayış gösterelim.
Hemşireler günü kutlu olsun.
|