
Tarık Dursun K.
“Ah, Kalamış’tan, Ah Kalamış’tan !”
Hey hey de hey! Aman efendim, ne güzel günlermiÅŸ, o günler. TaÅŸ plakların taçsız kraliçesi Deniz kızı Eftalya Sadi hanım, özlemle anlatır: Büyükdere’de otururlarmış ve mehtaplı gecelerde bir sandala atladıkları gibi BoÄŸaz’a açılırlar, baÅŸlarlarmış ÅŸarkı türkü çağırmaya. “Biz ÅŸakıya girdik mi, bir de bakardık, sağımız solumuz alaturka musıkiye aÅŸina sandallarla dolmuÅŸ.”
Deniz kızı Eftalya Sadi hanım çocuk yaşında ve babasıyla BoÄŸaz’da mehtap sefası yaparlarken bir baÅŸka ehli-i keyf de Heybeli’de mehtaba çıkarmış. Yanı sıra, saz sesleri sahile akseder, bir baÅŸka “dem”ler yaÅŸarlarmış.
Hayır, bitmedi, bir baÅŸka rint topluluÄŸu da “bir tatlı huzur” almak için (elbette mehtap zamanı ve denize açılmış sandallarla) Kalamış’a gidermiÅŸ. “Çepeçevre bahar içinde bir yer gördük-Ferhat ile Åžirin’i beraber gördük-Baktık geceden fecre ellerde-Yıldızlara yükselen kadehler gördük” diyerek.
KuÅŸkusuz, o dönemde (aslında daha uygun olarak devirde demem gerek) dönemin “baÅŸka”lığına yaraşır “baÅŸka” insanlar yaÅŸarmış. Hayata bakışları da, yaÅŸama biçimleri de çok ama çok “baÅŸka”ymış. Gerçekten birer ehl-i keyf adamı mıymışlar, yoksa bir kültür birikimi aracılığında eÄŸitilmiÅŸ, inceltilmiÅŸ insanlar mı olabilir? Olabilir.
Musıki anlayışları bile bugünün musıki anlayışlarına benzemezdi, biliyor musunuz?
Şarkıları ağır aksaktı; ne var ki, geçmişi yadsımayan, yozluğa yüz vermemiş makamları da, şarkıyı şarkı yapan sözleri de o günlerdeki toplumun olanca çirkin yanlarına tanıklık (bugünküler gibi) etmiyordu. Her şey büyük bir ağırbaşlılık içindeydi ve toplum henüz kendi içinden harp zenginleri, vurguncular, karaborsacılar, tefeciler, rant yiyicileri, kırsal kesimden büyük kente gelip ne oldum delilerini vitrine çıkarıp vitrinlememişti.
“Bir tatlı huzur”un biyografi kahramanı Münir Nurettin zamanında musıki, asla içki sofralarına, sarhoÅŸ masalarının eÄŸlentisi durumuna indirgenmemiÅŸti. O, arkasında tek tip giysiler giymiÅŸ saz topluluÄŸu, kendisi ya çok koyu renk giysili ya da farklı sahne alır, gerçek bir konser ciddiyeti içinde dinleyicileriyle kendisi arasında aşılmaz bir mesafe koyarak ÅŸarkılarını okurdu. (Her zaman bir elinde eksik etmediÄŸi beyaz mendilini de unutmalara getirmeden ve dinleyenler ona, o dinleyenlere saygılı olarak)
“İlk solist, ilk frak giyerek ÅŸarkı söyleyen lirik tenor, böyle bir gösteriye soyunabilen ilk cesur adam”dı Münir Nurettin.
Ayrıca, o alaturka müzik eÄŸitiminin kusursuzluÄŸuna karşılık, bununla yetinmeyen, Fransa’ya gitmek, batıda eÄŸitim görmek isteyen ilk alaturka ÅŸarkıcımızdı da. Paris’e gitmiÅŸ, vokal çalışmaları yapmış, ÅŸan, solfej ve piyano dersleri almıştır. Batı onu bir noktaya da yöneltmiÅŸtir.
Avrupa insanı müziğin klasiğini iki saat süreyle konser salonlarında nasıl çıtsız ve nasıl zevk alarak dinleyebiliyorlarsa, Türk insanı da aynı saygıyı, ilgiyi göstermeliydi.
Toplumsal eğitim salt okullardan mı alınır? Hayır, kitabın ve müziğin buradaki katkısı görmezlerden gelinemez. Münir Nurettin işe kendi geleneksel müziğimizin saygınlık ve algılama kazanmasına öncülük etmişti.
Ona kültür açısından çok ÅŸeyler borçluyuz. Bize ”bir tatlı huzur” vermiÅŸti çünkü.
Tarık Dursun K.
"Tarık Dursun K." bütün yazıları için tıklayın...
Hey hey de hey! Aman efendim, ne güzel günlermiÅŸ, o günler. TaÅŸ plakların taçsız kraliçesi Deniz kızı Eftalya Sadi hanım, özlemle anlatır: Büyükdere’de otururlarmış ve mehtaplı gecelerde bir sandala atladıkları gibi BoÄŸaz’a açılırlar, baÅŸlarlarmış ÅŸarkı türkü çağırmaya. “Biz ÅŸakıya girdik mi, bir de bakardık, sağımız solumuz alaturka musıkiye aÅŸina sandallarla dolmuÅŸ.”
Deniz kızı Eftalya Sadi hanım çocuk yaşında ve babasıyla BoÄŸaz’da mehtap sefası yaparlarken bir baÅŸka ehli-i keyf de Heybeli’de mehtaba çıkarmış. Yanı sıra, saz sesleri sahile akseder, bir baÅŸka “dem”ler yaÅŸarlarmış.
Hayır, bitmedi, bir baÅŸka rint topluluÄŸu da “bir tatlı huzur” almak için (elbette mehtap zamanı ve denize açılmış sandallarla) Kalamış’a gidermiÅŸ. “Çepeçevre bahar içinde bir yer gördük-Ferhat ile Åžirin’i beraber gördük-Baktık geceden fecre ellerde-Yıldızlara yükselen kadehler gördük” diyerek.
KuÅŸkusuz, o dönemde (aslında daha uygun olarak devirde demem gerek) dönemin “baÅŸka”lığına yaraşır “baÅŸka” insanlar yaÅŸarmış. Hayata bakışları da, yaÅŸama biçimleri de çok ama çok “baÅŸka”ymış. Gerçekten birer ehl-i keyf adamı mıymışlar, yoksa bir kültür birikimi aracılığında eÄŸitilmiÅŸ, inceltilmiÅŸ insanlar mı olabilir? Olabilir.
Musıki anlayışları bile bugünün musıki anlayışlarına benzemezdi, biliyor musunuz?
Şarkıları ağır aksaktı; ne var ki, geçmişi yadsımayan, yozluğa yüz vermemiş makamları da, şarkıyı şarkı yapan sözleri de o günlerdeki toplumun olanca çirkin yanlarına tanıklık (bugünküler gibi) etmiyordu. Her şey büyük bir ağırbaşlılık içindeydi ve toplum henüz kendi içinden harp zenginleri, vurguncular, karaborsacılar, tefeciler, rant yiyicileri, kırsal kesimden büyük kente gelip ne oldum delilerini vitrine çıkarıp vitrinlememişti.
“Bir tatlı huzur”un biyografi kahramanı Münir Nurettin zamanında musıki, asla içki sofralarına, sarhoÅŸ masalarının eÄŸlentisi durumuna indirgenmemiÅŸti. O, arkasında tek tip giysiler giymiÅŸ saz topluluÄŸu, kendisi ya çok koyu renk giysili ya da farklı sahne alır, gerçek bir konser ciddiyeti içinde dinleyicileriyle kendisi arasında aşılmaz bir mesafe koyarak ÅŸarkılarını okurdu. (Her zaman bir elinde eksik etmediÄŸi beyaz mendilini de unutmalara getirmeden ve dinleyenler ona, o dinleyenlere saygılı olarak)
“İlk solist, ilk frak giyerek ÅŸarkı söyleyen lirik tenor, böyle bir gösteriye soyunabilen ilk cesur adam”dı Münir Nurettin.
Ayrıca, o alaturka müzik eÄŸitiminin kusursuzluÄŸuna karşılık, bununla yetinmeyen, Fransa’ya gitmek, batıda eÄŸitim görmek isteyen ilk alaturka ÅŸarkıcımızdı da. Paris’e gitmiÅŸ, vokal çalışmaları yapmış, ÅŸan, solfej ve piyano dersleri almıştır. Batı onu bir noktaya da yöneltmiÅŸtir.
Avrupa insanı müziğin klasiğini iki saat süreyle konser salonlarında nasıl çıtsız ve nasıl zevk alarak dinleyebiliyorlarsa, Türk insanı da aynı saygıyı, ilgiyi göstermeliydi.
Toplumsal eğitim salt okullardan mı alınır? Hayır, kitabın ve müziğin buradaki katkısı görmezlerden gelinemez. Münir Nurettin işe kendi geleneksel müziğimizin saygınlık ve algılama kazanmasına öncülük etmişti.
Ona kültür açısından çok ÅŸeyler borçluyuz. Bize ”bir tatlı huzur” vermiÅŸti çünkü.
Tarık Dursun K.
"Tarık Dursun K." bütün yazıları için tıklayın...