ISSN 1308-8483
MUHTEŞEM BİR GÖSTERİ / ANADOLU ATEŞİ: TROYA / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 23.5.2010    


MUHTEŞEM BİR GÖSTERİ / ANADOLU ATEŞİ: TROYA


“Şu yalan dünyada” insan küçük şeylerle de mutlu olur diyeceğim ama Troya gösterisi devasa bir proje. Tam 3,5 Milyon Avroya malolmuş, ve her gün masrafı artıyor. Grubun genel sanat yönetmeni Mustafa Erdoğan, İzmirli Homeros’un İlyada Destanı’nda yer alan Troya Savaşı’ndan esinlendiği öyküyü 7 yıl önce yazmağa başlar. 120 kişilik ekibi ile günde 6-8 saat arasında, 3 yıl prova yaparak hazırlanırlar.

3000 yıl sonra büyülenerek izlediğimiz Troya gösterisi ile tüm dünyaya (turnelerle) Anadolu halkının birliğini ve beraberliğini göstermektedir. Ne yazık ki dünya, Troya Savaşı’na sadece tek pencereden bakmaktadır. Yani, Paris Helen’i kaçırdığı için savaş başlamıştır. Madalyonun bir de diğer yüzü vardır.

Troya ticaretle uğraşan zengin bir krallıktır. Bu zenginlik ve refah göze batmaktadır. Onları yerlerinden ederek bu zenginliğe sahip olmak isterler. Akhalılar saldırırlar Troya’ya. Hem de onlardan sayıca kat kat üstün bir orduyla. Felaketi bilge Kassandra haber verir ancak erkekler inanmaz kadın sözüne. Kassandra’nın dansında yalvarışı, çırpınışı ve çaresizliği tüylerimiz diken diken olarak izliyoruz.

Savaşı durdurmak, düşmanı topraklarından kovmak ve Troya’ya yardım için, Anadolu krallıkları tek tek gelirler ve Priamos’a desteklerini gösterirler. Ne rastlantı ki, yine aynı topraklarda, düşmanı topraklarından kovmak için Çanakkale Savaşı’na girer Anadolu halkı.

Zaferden sonra Mustafa Kemal “kahraman Hector’un da öcünü aldık” der.



Dansçılar, geldikleri yöreye özgü giysileri, müzik ve danslarıyla gümbür gümbür girerler Açık Hava’nın sahnesine (Ah, sahne daha büyük olsaydı) Karadeniz’in Amazon kadınları horon oynarlar. Adımlarını öyle sağlam basarlar ki alkışlar dinmez. Kafkas dansçıları, ayak figürleriyle, meşhur Kızıl Ordu’yu bile sınıfta bırakır. Trakya’nın cicili bicili kızları, yanık sesleriyle şarkılarını söyler, dans ederler.

Achilleus’un Hector’u öldürdükten sonra, arkadaşlarıyla yaptığı Sirtaki’yi izlerken “acaba Yunanlılar da böyle mi oynarlar” diye düşünüyoruz. Ve Efeler. İzmir Açık Hava Tiyatrosu’nu yerinden oynatırlar. Bu görsel güzellik aksamadan, duraksamadan yerini bir diğerine bırakır.

2000 adet kostüm ve başlıklar tek tek elde dikilmiş. Boncuklar, taşlar, tüylerle bezenmiş. Kılıçlardan çıkan kıvılcımlar ve sesler irkiltiyor izleyiciyi. Ve mükemmel savaş sahneleri.

Harika bir koreografi ile unutulmaz bir görsel şölen yaratmış Anadolu Ateşi.

Nazım Hikmet, Mustafa Erdoğan’a “Mutluluğun dansını yapabilir misin” diye sorsa onun yalnız mutluluğun değil, acının, üzüntünün, ihanetin de dansını yaptığını görseydi keşke.

Işıkların kullanılması da bir sanat gösterisine dönüşüyor. Özellikle Hector’un savaşa giderken karısı Andromakhe’ye vedasında, pırıl pırıl yakamozlar gözlerimizi kamaştırıyor.

Yüzlerinden eksilmeyen gülümsemeleriyle, uyumları ve canlılıklarıyla, dansçılar mükemmel bir ekip olduklarını gösteriyorlar. Anlatmak için kelimeler yetmiyor. İzleyen büyük bir mutluluk yaşayacaktır, bu yüzde yüz garanti.

Ülkede kültür yaşamı “dibe vururken”, sanat, sanatçı “bozuntularına” teslim edilmişken, birdenbire karşımıza çıkan birkaç yetenek, mutlu olmamıza yardım ediyor. Toparlanıp “hadi devam” diyoruz.

Not: Açık Hava Tiyatrosu’na ilk kez gidenler, Kültür Park’ta yer arama zorluğu ile karşılaşıyorlar. (Binayı gösteren levhaların olmaması)
Telaşla, bakınarak yürüyen insanlarla karşılaşılıyor.
Affedersiniz, İzmir Sanat nerede acaba? Galiba aşağılarda kaldı.
Özür dilerim, İsmet İnönü binasını biliyor musunuz? Şöööyle aşağıya gidin. Sağ mı sol mu?
Pardon Açık Hava buralarda mı? Biz de deminden beri arıyoruz. Yakınlarda olmalı.
Araya araya Bağdat bulunur demiş atalarımız.




Zuhal ÖZÜGÜL



3213










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)