
Işık Teoman
Bir günde dört mevsim
Mayıs ayının son günlerinde baÅŸlayan bölgesel yaÄŸmurlar bu kez gezimize renk kattı, ancak gerçekleÅŸtirmek istediÄŸimiz bir düşü yok etti ve planlarımız bozuldu. Aylar öncesinden Burdur, YeÅŸilova EÅŸeler Dağı’na çıkmayı hayal ettik durduk. Araya iÅŸimiz nedeniyle engeller girdi. Mayıs ayının üçüncü haftası EÅŸeler Dağı’na çıkmaya karar verdiÄŸimizde, bu kez annemin diz ameliyatı gündeme geldi. Protez takılması için annemi hastaneye yatırdık ve cuma günü ameliyat olacağını beklerken, ameliyat pazartesiye sarkınca bize iki günlük bir boÅŸluk doÄŸdu; Aykut ve Engin ile kısa bir telefon görüşmesinin ardından karar kıldık. Cumartesi sabahı gündoÄŸumunda Engin Yavuz ve ardından Aykut Fırat’ı evlerinin önünden aldığımda saat sabahın 06.00’sını gösteriyordu. Hava gri, puslu ve biraz da serindi, yani tam bizim sevdiÄŸimiz havalar. Kurt muyuz nedir anlayamadım! Ama bu gezide bir günde dört mevsimi birden yaÅŸadık. Önce güneÅŸli bir hava, ardından dolu ve kar yağışı ve çadırımızın üzerine yaÄŸan yaz yaÄŸmuru.

Engin, Işık ve Aykut geri planda Salda Gölü ve geliyorum diyen yağmur bulutları
Bulutlar kirlendi
Aydın otobanından yola koyulduk ve zaman kazanmak için eski yolu tercih etmedik. GideceÄŸimiz yol yaklaşık 360 kilometre. Daha yolda iken yaÄŸmur yaÄŸmaya ve bulutlar iyice kirlenmeye baÅŸladı. Mayıs ayı bu yıl biraz serin geçti. Yine de uyanmayan bitki kalmamış. YeÅŸil bir örtünün ortasına serilmiÅŸ gri bir yolluk halı gibi görünen otoyoldan Aydın’a uzandık ve eski yoldan devam ettik. Artık yerel yöneticiler yurtdışı gezilerine gide gele bu iÅŸi öğrendiler. Åžehircilikte estetik bilincini geliÅŸtirmeye baÅŸladı belediye baÅŸkanları. Özellikle de Aydın’ın ilçelerine giriÅŸlerde muhteÅŸem bir görsel şölen yaÅŸanıyor. İyice boy atmış aÄŸaçların arasında ve binbir renkli çiçekler ile donatılmış orta refüjlerin eÅŸlik ettiÄŸi bir yolculuk gerçekleÅŸtiriyoruz.

Burdur köylerine uzanan yol kır bitkilerini barındırıyor ve çevreye mis gibi kokular yayılıyor
Atça’dan çilek
Atça’dan geçerken dönüşte çilek almaya karar veriyoruz. Yol boyunca sıralanan tezgahlardan minik kasalar içindeki çilekler pek albenili görünüyor. Köşk ve Nazilli derken Karacasu yoluna sapıyoruz. Hiç bozulmamış doÄŸal güzellikler arasında yol alıyoruz. Karacasu ilçesinin içinden geçip, tekrar Burdur istikametine dönüyoruz. Engin Yavuz geçen gezide Karacasu belediye baÅŸkanını çöp döküm alanı konusunda uyarmıştı. Afrodisias antik kentinin hemen üzerinde yer alan çöp döküm alanı kısa sürede kaldırılması bizim için sevindirici bir geliÅŸme oldu.

İki bin metre yükseklikteki yangın kulesinden Salda Gölü
Binek araca kamyonet cezası
Serinhisar’a varmadan önce bir sürpriz yaÅŸadık. Kiraladığımız Renault Fiorina marka aracımızın, aslında bir kamyonet olduÄŸunu öğrendik, 80 kilometre limitini geçip radardan 130 TL cezayı yedikten sonra çok ÅŸaşırdık, trafik polisine direnmek istedik olmadı. Limiti 4 kilometre geçtiÄŸimiz için 130 TL cezayı paÅŸa paÅŸa ödedik. Hatırlatalım Serinhisar leblebisiyle ünlü. Çorum kadar sanayileÅŸmiÅŸ olmasa da, hatırı sayılır oranda hediyelik satıcıları var. Onlardan birine girip leblebinin her çeÅŸidinden bol bol satın aldık. Serinhisar’dan sonra gereksiz bir ceza yediÄŸimiz için biraz da canımız sıkıldı. YeÅŸilova’ya ulaÅŸtığımızda yaÄŸmur damlaları, hızını iyice artırdı. Sanki bir anda karakışın ortasında kalmış gibiydik. YeÅŸilova’da salaÅŸ bir lokantada patlıcan ve biber dolmasını yoÄŸurdun eÅŸliÄŸinde yiyerek karnımızı doyurduk. Kamp malzemelerimizi de YeÅŸilova’daki küçük bir marketten satın aldık.

İşte muhteşem bir görüntü az sonra ineceğim asfalt yol ve karşıda Salda Gölü
Önce dolu ardından kar
İki bin metre yükseklikte kamp alanımıza, EÅŸeler Dağı’na tırmanmaya baÅŸladık. Yön levhaları bulunmadığı için gördüğümüz her kiÅŸiden tarif aldık. Birkaç yüz metre gittikten sonra YeÅŸilova arkamızda kaldı ve yeÅŸil yolun içine giriverdik. YaÄŸmur damlaları sertleÅŸmeye baÅŸladı. İki bin metredeki yangın kulesine ulaÅŸmak için toprak yollardan hangisinin doÄŸru yol olduÄŸuna karar vermek için mantığımızı kullandık. Karaçamlar ile çevreli yeÅŸil çayırların ortasında yönümüzü bulmaya çalışırken baÅŸlayan dolu yağışı bizi ÅŸaÅŸkına çevirdi ve bir anda yeÅŸil çayırlar beyaza büründü. Aracın içinde klimayı çalıştırmak zorunda kaldık. Yangın kulesine vardığımızda ise rüzgar hızını öyle artırdı ki, dışarıda durmak mümkün deÄŸildi.
Ama Salda Gölü aÅŸağıda muhteÅŸem görünüyordu. Kuleden birkaç fotoÄŸraf çekmeden dönmek olmazdı. YeÅŸil çayırlar ile çevrili Salda Gölü’nün çivit mavisi suyu ve sahilindeki sakız gibi beyaz taÅŸları gerçekten görülmesi gereken büyüleyici bir manzaraydı. Kamp kurmak istediÄŸimiz alanda, ancak birkaç dakika dayanabildik ve aracımıza atlayıp kampımızı kurmak üzere Salda Gölü’ne hareket ettik.

Sabah kahvaltısında Aykut ve Engin koyu bir sohbete dalmışlar
Salda Gölü kamp alanı
Orman Genel Müdürlüğü’ne ait Salda kamp alanı da özelleÅŸtirilmiÅŸ. Kapısına zincir vurulmuÅŸ. Ben usta sürücü olarak direksiyona geçtim ve Engin Yavuz’un yönlendirmesi ile yandaki boÅŸluktan tereyağından kıl çeker gibi kamp alanına giriÅŸ yaptık ve kısa sürede çadırlarımızı kurmaya baÅŸladık. Aksilik iÅŸte, yakacak malzemenin bulunmadığı kamp alanında, çam aÄŸaçlarından düşen küçük parçalardan, akÅŸam yakacağımız kamp ateÅŸi için depoladık. Çadırlarımızı kurduktan sonra çevremizi tanımak için göl kenarında yürüyüş yaptık. ÇiÄŸnenip atılmış milyonlarca sakızın üzerinde yürüdüğünüzü sandığınız sahilde bolca fotoÄŸraf çektik. Korunaklı ocakta kamp ateÅŸimizi yaktık. Aşırı rüzgar nedeniyle ızgara yapamadığımız için sos ve zeytinyağı ile terbiye ettiÄŸimiz tavuk inciklerini piÅŸirdik ve bir yandan da rakılarımızı yudumladık, sohbet ettik.

Akşamın alaca karanlığında çadırlarımızı kurduktan sonra kamp ateşini yaktık ve rakılarımızı yudumlamaya başladık
16 saat sonra yorulduk
Saat 22.00’yi gösterdiÄŸinde, tam 16 saat ayakta olduÄŸumuzu düşündük ve yatmaya karar verdik. Yol yorgunluÄŸu ve rakının da verdiÄŸi rahatlık ile derin bir uyku çektik. Sabah çadırımızın üstüne tıklayan yaÄŸmur damlaları ile uyandık. Damlalar hızını artırdıkça bize ninni gibi gelmeye baÅŸladı ve üçümüz de kısa süreliÄŸine de olsa keyif uykusu çektik. Sabah kahvaltısını hazırlamak ve çay demlemek için kamp ateÅŸini tekrar zor da olsa canlandırdık. Odun kokulu çayımızı yudumlarken kızarmış ekmek eÅŸliÄŸinde köy zeytini ve peynirini afiyetle yedik. Arada bir atıştıran yaÄŸmura aldırmadan kahvaltımızı tamamladık.

Sahil boyunca sanki milyonlarca sakız çiğnenip atılmış gibi
Dönüş zamanı
Salda Gölü’nün üzerinde kararan bulutlar yine yaÄŸmurun habercisiydi. Çadırlarımız daha yeni kurumuÅŸtu, tekrar ıslanmasına fırsat vermeden kısa sürede toplayıp Burdur yönüne doÄŸru yola koyulduk. Sevimli, sıcacık gülüşlü köylülerin esirgemediÄŸi selamlarını alarak, köy kahvelerinde demli çayları yudumlayarak, Salda Gölü kadar olmasa bile, onun kadar görkemli Yarışlı Gölü’nün çevresini dolaÅŸtık. Tek tük kalmış kuÅŸların çıkardığı sesleri dinledik. Tabiat ananın bize sunduÄŸu görsel güzellikleri hapsettik objektiflerimize. İzmir’e dönerken, bir anda özledik Salda Gölü’nü, EÅŸeler Dağı’nı, Yarışlı Gölü’nü, köylerini, kırmızı kiremitli çatılarını... Olsun daha nice güzellikleri barındıran ülkemizde gideceÄŸimiz, göreceÄŸimiz ve keÅŸfedeceÄŸimiz o kadar çok güzellik var ki…

Yarışlı Gölü

Aykut Fırat sabah kahvaltısına hazırlık yapıyor

Eşeler Dağı'na tırmanırken tek tük kalmış asırlık karaçamlar karşılıyor bizi

Haşhaş tarlaları yol boyunca görsel bir güzellik katmış gri asfaltın kötü görünümüne

İki günümüzü geçirdiğimiz kamp alanı

İlaç sanayinde kullanılan ve denetimli olarak ekilen haşhaş tarlaları

Kararan bulutların ardından Salda Gölü üzerine yağmur damlaları düşmeye başladı

Salda Gölü 70 metreyi aşan derinliği ile Türkiye'nin en derin gölleri arasında yer alıyor

Salda Gölü'nde çadır kurduğumuz alan

Yağmur bulutları Salda Gölü'nün üzerinde görüntü muhteşem

Yarışlı Gölü de Salda Gölü kadar olmasa bile geniş bir alanı kaplıyor
Işık Teoman
isikteoman@gmail.com
Mayıs ayının son günlerinde baÅŸlayan bölgesel yaÄŸmurlar bu kez gezimize renk kattı, ancak gerçekleÅŸtirmek istediÄŸimiz bir düşü yok etti ve planlarımız bozuldu. Aylar öncesinden Burdur, YeÅŸilova EÅŸeler Dağı’na çıkmayı hayal ettik durduk. Araya iÅŸimiz nedeniyle engeller girdi. Mayıs ayının üçüncü haftası EÅŸeler Dağı’na çıkmaya karar verdiÄŸimizde, bu kez annemin diz ameliyatı gündeme geldi. Protez takılması için annemi hastaneye yatırdık ve cuma günü ameliyat olacağını beklerken, ameliyat pazartesiye sarkınca bize iki günlük bir boÅŸluk doÄŸdu; Aykut ve Engin ile kısa bir telefon görüşmesinin ardından karar kıldık. Cumartesi sabahı gündoÄŸumunda Engin Yavuz ve ardından Aykut Fırat’ı evlerinin önünden aldığımda saat sabahın 06.00’sını gösteriyordu. Hava gri, puslu ve biraz da serindi, yani tam bizim sevdiÄŸimiz havalar. Kurt muyuz nedir anlayamadım! Ama bu gezide bir günde dört mevsimi birden yaÅŸadık. Önce güneÅŸli bir hava, ardından dolu ve kar yağışı ve çadırımızın üzerine yaÄŸan yaz yaÄŸmuru.

Engin, Işık ve Aykut geri planda Salda Gölü ve geliyorum diyen yağmur bulutları
Bulutlar kirlendi
Aydın otobanından yola koyulduk ve zaman kazanmak için eski yolu tercih etmedik. GideceÄŸimiz yol yaklaşık 360 kilometre. Daha yolda iken yaÄŸmur yaÄŸmaya ve bulutlar iyice kirlenmeye baÅŸladı. Mayıs ayı bu yıl biraz serin geçti. Yine de uyanmayan bitki kalmamış. YeÅŸil bir örtünün ortasına serilmiÅŸ gri bir yolluk halı gibi görünen otoyoldan Aydın’a uzandık ve eski yoldan devam ettik. Artık yerel yöneticiler yurtdışı gezilerine gide gele bu iÅŸi öğrendiler. Åžehircilikte estetik bilincini geliÅŸtirmeye baÅŸladı belediye baÅŸkanları. Özellikle de Aydın’ın ilçelerine giriÅŸlerde muhteÅŸem bir görsel şölen yaÅŸanıyor. İyice boy atmış aÄŸaçların arasında ve binbir renkli çiçekler ile donatılmış orta refüjlerin eÅŸlik ettiÄŸi bir yolculuk gerçekleÅŸtiriyoruz.

Burdur köylerine uzanan yol kır bitkilerini barındırıyor ve çevreye mis gibi kokular yayılıyor
Atça’dan çilek
Atça’dan geçerken dönüşte çilek almaya karar veriyoruz. Yol boyunca sıralanan tezgahlardan minik kasalar içindeki çilekler pek albenili görünüyor. Köşk ve Nazilli derken Karacasu yoluna sapıyoruz. Hiç bozulmamış doÄŸal güzellikler arasında yol alıyoruz. Karacasu ilçesinin içinden geçip, tekrar Burdur istikametine dönüyoruz. Engin Yavuz geçen gezide Karacasu belediye baÅŸkanını çöp döküm alanı konusunda uyarmıştı. Afrodisias antik kentinin hemen üzerinde yer alan çöp döküm alanı kısa sürede kaldırılması bizim için sevindirici bir geliÅŸme oldu.

İki bin metre yükseklikteki yangın kulesinden Salda Gölü
Binek araca kamyonet cezası
Serinhisar’a varmadan önce bir sürpriz yaÅŸadık. Kiraladığımız Renault Fiorina marka aracımızın, aslında bir kamyonet olduÄŸunu öğrendik, 80 kilometre limitini geçip radardan 130 TL cezayı yedikten sonra çok ÅŸaşırdık, trafik polisine direnmek istedik olmadı. Limiti 4 kilometre geçtiÄŸimiz için 130 TL cezayı paÅŸa paÅŸa ödedik. Hatırlatalım Serinhisar leblebisiyle ünlü. Çorum kadar sanayileÅŸmiÅŸ olmasa da, hatırı sayılır oranda hediyelik satıcıları var. Onlardan birine girip leblebinin her çeÅŸidinden bol bol satın aldık. Serinhisar’dan sonra gereksiz bir ceza yediÄŸimiz için biraz da canımız sıkıldı. YeÅŸilova’ya ulaÅŸtığımızda yaÄŸmur damlaları, hızını iyice artırdı. Sanki bir anda karakışın ortasında kalmış gibiydik. YeÅŸilova’da salaÅŸ bir lokantada patlıcan ve biber dolmasını yoÄŸurdun eÅŸliÄŸinde yiyerek karnımızı doyurduk. Kamp malzemelerimizi de YeÅŸilova’daki küçük bir marketten satın aldık.

İşte muhteşem bir görüntü az sonra ineceğim asfalt yol ve karşıda Salda Gölü
Önce dolu ardından kar
İki bin metre yükseklikte kamp alanımıza, EÅŸeler Dağı’na tırmanmaya baÅŸladık. Yön levhaları bulunmadığı için gördüğümüz her kiÅŸiden tarif aldık. Birkaç yüz metre gittikten sonra YeÅŸilova arkamızda kaldı ve yeÅŸil yolun içine giriverdik. YaÄŸmur damlaları sertleÅŸmeye baÅŸladı. İki bin metredeki yangın kulesine ulaÅŸmak için toprak yollardan hangisinin doÄŸru yol olduÄŸuna karar vermek için mantığımızı kullandık. Karaçamlar ile çevreli yeÅŸil çayırların ortasında yönümüzü bulmaya çalışırken baÅŸlayan dolu yağışı bizi ÅŸaÅŸkına çevirdi ve bir anda yeÅŸil çayırlar beyaza büründü. Aracın içinde klimayı çalıştırmak zorunda kaldık. Yangın kulesine vardığımızda ise rüzgar hızını öyle artırdı ki, dışarıda durmak mümkün deÄŸildi.
Ama Salda Gölü aÅŸağıda muhteÅŸem görünüyordu. Kuleden birkaç fotoÄŸraf çekmeden dönmek olmazdı. YeÅŸil çayırlar ile çevrili Salda Gölü’nün çivit mavisi suyu ve sahilindeki sakız gibi beyaz taÅŸları gerçekten görülmesi gereken büyüleyici bir manzaraydı. Kamp kurmak istediÄŸimiz alanda, ancak birkaç dakika dayanabildik ve aracımıza atlayıp kampımızı kurmak üzere Salda Gölü’ne hareket ettik.

Sabah kahvaltısında Aykut ve Engin koyu bir sohbete dalmışlar
Salda Gölü kamp alanı
Orman Genel Müdürlüğü’ne ait Salda kamp alanı da özelleÅŸtirilmiÅŸ. Kapısına zincir vurulmuÅŸ. Ben usta sürücü olarak direksiyona geçtim ve Engin Yavuz’un yönlendirmesi ile yandaki boÅŸluktan tereyağından kıl çeker gibi kamp alanına giriÅŸ yaptık ve kısa sürede çadırlarımızı kurmaya baÅŸladık. Aksilik iÅŸte, yakacak malzemenin bulunmadığı kamp alanında, çam aÄŸaçlarından düşen küçük parçalardan, akÅŸam yakacağımız kamp ateÅŸi için depoladık. Çadırlarımızı kurduktan sonra çevremizi tanımak için göl kenarında yürüyüş yaptık. ÇiÄŸnenip atılmış milyonlarca sakızın üzerinde yürüdüğünüzü sandığınız sahilde bolca fotoÄŸraf çektik. Korunaklı ocakta kamp ateÅŸimizi yaktık. Aşırı rüzgar nedeniyle ızgara yapamadığımız için sos ve zeytinyağı ile terbiye ettiÄŸimiz tavuk inciklerini piÅŸirdik ve bir yandan da rakılarımızı yudumladık, sohbet ettik.

Akşamın alaca karanlığında çadırlarımızı kurduktan sonra kamp ateşini yaktık ve rakılarımızı yudumlamaya başladık
16 saat sonra yorulduk
Saat 22.00’yi gösterdiÄŸinde, tam 16 saat ayakta olduÄŸumuzu düşündük ve yatmaya karar verdik. Yol yorgunluÄŸu ve rakının da verdiÄŸi rahatlık ile derin bir uyku çektik. Sabah çadırımızın üstüne tıklayan yaÄŸmur damlaları ile uyandık. Damlalar hızını artırdıkça bize ninni gibi gelmeye baÅŸladı ve üçümüz de kısa süreliÄŸine de olsa keyif uykusu çektik. Sabah kahvaltısını hazırlamak ve çay demlemek için kamp ateÅŸini tekrar zor da olsa canlandırdık. Odun kokulu çayımızı yudumlarken kızarmış ekmek eÅŸliÄŸinde köy zeytini ve peynirini afiyetle yedik. Arada bir atıştıran yaÄŸmura aldırmadan kahvaltımızı tamamladık.

Sahil boyunca sanki milyonlarca sakız çiğnenip atılmış gibi
Dönüş zamanı
Salda Gölü’nün üzerinde kararan bulutlar yine yaÄŸmurun habercisiydi. Çadırlarımız daha yeni kurumuÅŸtu, tekrar ıslanmasına fırsat vermeden kısa sürede toplayıp Burdur yönüne doÄŸru yola koyulduk. Sevimli, sıcacık gülüşlü köylülerin esirgemediÄŸi selamlarını alarak, köy kahvelerinde demli çayları yudumlayarak, Salda Gölü kadar olmasa bile, onun kadar görkemli Yarışlı Gölü’nün çevresini dolaÅŸtık. Tek tük kalmış kuÅŸların çıkardığı sesleri dinledik. Tabiat ananın bize sunduÄŸu görsel güzellikleri hapsettik objektiflerimize. İzmir’e dönerken, bir anda özledik Salda Gölü’nü, EÅŸeler Dağı’nı, Yarışlı Gölü’nü, köylerini, kırmızı kiremitli çatılarını... Olsun daha nice güzellikleri barındıran ülkemizde gideceÄŸimiz, göreceÄŸimiz ve keÅŸfedeceÄŸimiz o kadar çok güzellik var ki…

Yarışlı Gölü

Aykut Fırat sabah kahvaltısına hazırlık yapıyor

Eşeler Dağı'na tırmanırken tek tük kalmış asırlık karaçamlar karşılıyor bizi

Haşhaş tarlaları yol boyunca görsel bir güzellik katmış gri asfaltın kötü görünümüne

İki günümüzü geçirdiğimiz kamp alanı

İlaç sanayinde kullanılan ve denetimli olarak ekilen haşhaş tarlaları

Kararan bulutların ardından Salda Gölü üzerine yağmur damlaları düşmeye başladı

Salda Gölü 70 metreyi aşan derinliği ile Türkiye'nin en derin gölleri arasında yer alıyor

Salda Gölü'nde çadır kurduğumuz alan

Yağmur bulutları Salda Gölü'nün üzerinde görüntü muhteşem

Yarışlı Gölü de Salda Gölü kadar olmasa bile geniş bir alanı kaplıyor
Işık Teoman
isikteoman@gmail.com
"Işık Teoman" bütün yazıları için tıklayın...