YAKIN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BAKMAK...
Şevket Süreyya Aydemir 1897-1976 yılları arasında yaşamış eğitimci, sosyolog, iktisatçı, tarih yazarı, sezen, bilen, gören güçlü bir düşün adamıdır.
En önemli eserleri kendi yaşamını anlattığı ''Suyu Arayan Adam'', (1959) Atatürk ve İnönü dönemlerini incelediği üçer ciltlik ''Tek Adam'' (1963-65) ve ''İkinci Adam'' (1966-68)’dır.
Benim burada bahsetmek istediğim 1974 yılında basılmış olan ''Kahramanlar Doğmalıydı'' adlı kitabı. 70'li yılların başında Türkiye üzerine yazdığı bu yazıları okuduğunuzda aslında bir arpa boyu yol alamamış olduğumuzu görüp kanınız donuyor. 40 yıl önce de aynı davalar, aynı problemler, aynı zihniyetler, aynı sorular... Pes doğrusu! Ne denebilir ki?
Buyrun bazı satır başları:
-1970 yılının mayıs ayının ikinci haftasında, ülkemizin gidişatından, sağduyulu insanların endişe duyduklarını görmemek mümkün değildir. Memleketimizde, uzun geleceklerle değil, yarının üstünde bile gittikçe yoğunlaşan, karanlık soru işaretleri var. Her sağduyulu insanın kafasında şu kaçınılmaz endişe, gittikçe düğümlenmektedir: Nereye gidiyoruz?!
- İktidar ve ana muhalefet partisi ile; Meclis'teki öbür siyasi partiler, en yüksek kademelerinden, en uçtaki örgütlerine kadar, bütün vakitlerini Bizansvari şahıs kavgaları içinde harcadıkları için, onlar bu soruları duymayabilirler.
- Türkiye çok hızlı bir sınıflaşma içindedir. Bu hızlı sınıflaşma, Türk toplumunun temel yapısında, tehlikeli sosyal çelişmeler biriktirmektedir.
- Türkiye'de bütün müesseseler, hızla itibarsızlaşmaktadır. İtibarsızlaşan bu müesseseler, halkta devlete karşı güven ve saygıyı sarsmaktadır.
- Türkiye, kötü zararlı, tehlikeli bir yerleşme içindedir. Şehirler, genişlemekte değil, kanserleşmektedir. Köyden şehre akın, rasyonel bir sanayileşme temposuna uydurulacağı yerde hükümetçe teşvik görmektedir. Örneğin başkentte fabrikalar olmadığı halde, resmi kayıtlara göre Ankara nüfusunun % 67'si gecekondularda toplanmıştır...
Ve yarın herhangi bir 6/7 Eylül olayı, bu şehirleri saran çevrelerle, şehirlerin asıl çekirdeklerini, birbirlerinin karşısına çıkarabilir.
- Doğu problemi Türkiye'nin, yani hem bugünkü, hem yarınki Türkiye'nin, en önemli diğer bir problemidir. Siyasi, ekonomik ve sosyal, en ciddi problemlerinden biridir... Bu dava, ancak geniş bir anlayış, rasyonel bir kalkınma gücü, komşu ülkelerin tecrübelerinden dersler alınacak bir inşa düzeni ve Doğu'da insan emeği ile insan haysiyetinin, aynı zamanda ele alınmasına dayanan geniş bir idrak ile halledilebilir.
- İrtica, temel yapımızda saldırgan ve cahil bir kalabalık yaratmak şeklinde teşvik görmektedir. Bugünkü bütün silahları, sloganları, içten ve dıştan dayandığı himayelerle dahi, topluma hiçbir yeni değer getirmemektedir. İrticaı dinden ayırmak, dini mabetlere ve vicdanlara bırakmayı, dini değil ama, cehaleti ve din ticaretini de, sıhhatli ve zinde bir devlet gücü ile tasfiyeyi Türk milletinin tarihten gelen tecrübeleri, sanıyorum ki, destekleyecektir... vs
Görünen o ki 40 yıl önce de aynı tespitler ve sorunlar var, ve biz ne yazık ki geçmişimizden dersler çıkarmasını beceremiyoruz. Statükonun böylesi... hayret doğrusu...
|