HİÇ BİTMEYECEK GİBİ GÖRÜNEN 20’Lİ YAÅžLAR / Onur Konukçu
Onur Konukçu

Onur Konukçu

HİÇ BİTMEYECEK GİBİ GÖRÜNEN 20’Lİ YAÅžLAR



Her geçen gün dünü aratıyor galiba, ama olsun yarın da gelmekte bu arada. Galiba sırf bunun için, yani yarının içinde barındırdığı umutlar için bıkmıyoruz hayattan. Sırf yarın ne olacağı belli deÄŸil diye, her hayalin gerçekleÅŸebilme ihtimalini umutla düşünerek, daha sıkı sarılabiliyoruz hayata. Åžimdi 20’lere yeni baÅŸlamanın heyecanı ama 20’lerin ortasına doÄŸru yaklaÅŸmanın telaşı, korkusu ve hayatı kaçırmamak için belki de o “Carpe Diem” felsefesini en fazla düstur edindiÄŸimiz çaÄŸlarda olduÄŸumuz için çabalıyoruz. Bir yandan da ülkemiz için, dünya için bir telaşımız var. Ne tepki versek ne anlatmaya çalışsak gençlik diye geçiÅŸtiriliyor tam anlaşılmadan. Aslında özgürlüğü sonuna kadar yaÅŸadığımız, beynimizin sürekli üretebildiÄŸi, güzel ÅŸeyler düşündüğü çaÄŸlarda çoktan seçmeli sınavlarla fazla seçeneÄŸi olmayan bir hayata yönlendiriliyoruz. Gençlerin bolluÄŸunu bilen ama faydasını bilmeyen bir ülkede ya batıdan kaçmakta düşünen beyinler ya da doÄŸuda ölmekte genç beyinler terörden. İşte bu yüzden aslında gençlerin çok olmasının deÄŸil, hayattan umutlu gençlerin bir ülkede çok olmasının önemli olduÄŸunu biz biliyoruz.

Üniversite bitip de 20’lerin ortasına doÄŸru yaklaÅŸtığımızda, artık hayata bir yerinden tutunmak gerektiÄŸine inanıyoruz. Hayatın eÄŸer hareket etmezsek, bizi içine almadığını öğrendik nitekim. O gerçek hayat bizi içine aldığında adapte olmakta zorlanıyoruz bu sefer. İş bulmanın verdiÄŸi haz bir süre sonra yerini monotonluk ve yorgunluÄŸa bırakıyor. Bir bakıyoruz ki üniversitedeki sosyal hayatımızdan eser yok. Sabahlara kadar türlü konularda muhabbet edip sonra güneÅŸin mutlu, umutlu yüzlerimize doÄŸmasıyla yatmayı; sonra kütüphaneye sınava çalışmak için gidip de ÅŸiirlere dalmayı sonra da kendini bir roman okurken bulmayı; baharın adını ÅŸenlikle anmayı sonra çimlerde uzanıp güzel muhabbetler etmeyi; kafamız bozuk olunca kendimize tatil verip akÅŸama kadar uyumayı kısaca “yaÅŸamak bu olsa gerek” dediÄŸimiz anları özlüyoruz. O denli hayatın kirli oyunlarından uzaktık ki yazarın dediÄŸi ÅŸu cümle tanımlamaya yeterdi bizi: “Bedenleri, hareketleri alabildiÄŸine güzel, bakışları sakin, yürekleri açık, gülümsemeleri berraktı.”

20’li yaÅŸlarda, sanki sığınacak bir liman aramakla geçiyor hayat. Üniversitede yaÅŸanan en güzel günlerin ardından herkes kendi mücadelesinin içinde buluyor kendini. Komün hayatını sonuna kadar hissettiÄŸimiz günlerden sonra, çarkın diÅŸlileri bir bir davet ediyor bizleri o “gerçek hayat” denilen yere. O hayatın kucağına bıraktığımızda kendimizi iÅŸte yukarıda sayılan özlemler doÄŸuyor hayatımızda. O hayatta yani çalışırken, kendini ne kadar yalnız hissetsen de özel hayatını o geçmiÅŸte yaÅŸadığın komün hayata ne kadar benzetirsen o kadar mutlu olabiliyorsun hayatta bana göre. Hayatın özünü unutmadan, hırsının kurbanı olmadan ve zamanı durdurmak istediÄŸin anları çoÄŸaltarak mutlu kalabiliyorsun. Herkese göre deÄŸiÅŸse de mutluluk, tanımı olmasa da güzel yaÅŸamayı bilmek ve öğrenmeye çalışmak mutlu olmaktır bir bakıma.


* Georges PEREC, Åžeyler, sf.75


Onur Konukçu

okonukcu@gmail.com



9 Haziran 2010 Çarşamba / 2182 okunma



"Onur Konukçu" bütün yazıları için tıklayın...