Erol ÇINAR
Bunalımdan Yaşama Kültürü
Gazetenin üçüncü sayfasını okuyordum ki, günlük, sıradan haberlerden biri dikkatimi çekti. “Bunalımdaki genç, intihar etti.”. Dün yolda karşılaÅŸtığım eski bir arkadaşım ile havadan sudan konuÅŸuyorduk ki “Nasılsın?” diye sordum. “Canım sıkkın, bunalımdayım.” dedi. Bir baÅŸka gün iÅŸyerinden çalışma arkadaşıma ergenlik çağındaki oÄŸlunu sorduÄŸumda “Dersleri çok ağır, bunalıma girdi zavallı.” cümlesini duydum. Kısacası, evi sokağı, çarşısı, pazarı, iÅŸ yeri ile insan ve toplum yaÅŸamı, hiç de bunalımsız bir yaÅŸam deÄŸildir.
Denemeyi bunalım olgusu üzerine kurunca, insanın konu ile ilgili yazılmaya değer her şeyi yazması gerekiyor. Çok zor bir durum bu. Kim üstesinden gelebilir ki bunun? O nedenle bu kısacık denemede konuyu enine boyuna irdelemek gibi bir iddiamızın olmadığını baştan söyleyeyim.
Şimdi, bir gününüzü nasıl geçirdiğinizi ele alın. Büyük bir olasılıkla, siz de çoğunluğun bir üyesisiniz. Yer, içer, uyur, kalkar, dolaşır, koklaşır, hastalanır, iyileşir, sonra yine yer, içer, uyur ve kalkarsınız. Siz de, insanların çoğu gibi yadırganmayan bir yaşam içinde yuvarlanıp gidersiniz. Şaşılacak bir şeyde yoktur bunda. Tarihsel geçmişimiz, siyasi ortamımız, toplum içindeki yerimiz, aile yapımız, kişisel özelliğimiz ne kadar değişikte olsa, hepimiz rutin içinde belirli bir yörüngeye çakılmış gibiyizdir. Hatta bu bildik yapıya öyle alışmışızdır ki, şaşırmadığımız gibi değiştirmek içinde bir çaba sarf etmeden yaşamımızı sürdürür gideriz. Yıkım, sarsıntı, savaş hepside yazgımızın vazgeçilmez bir parçasıymış gibi gelir bize.
Sonra bir gün birden uçup gider, davranışlarımızdaki düzen. Kolay işler zorlaşır, içinden çıkılmaz bir hal alır. Yaşamın hafifliği, uçarılığı yerini hantallığa bırakır. Nerden geldiğini az çok tahmin ettiğimiz duygusal zincirlemeler dizisi ile yalpalamaya başlarız. Yaşam tekerleği takoza çarpar da çarpar. Bakışımız değişir, ilişkilerimiz kesintiye uğrar. Bilincimiz puslaşır. Her şey birden bire yön değiştirir. İçinde bulunduğumuz durumu fırtına, deprem gibi kelimeler bile ifade etmeye yetmez. Bunalım kapımızı çalmıştır. Ondan başka bir şey yoktur artık. Yaşam bunalımlı bir yaşama dönüşmüştür gelinen noktada.
İnsan denilince bunalım gelmelidir akla. Aralarındaki kopmaz bağ, insanı darboğaza sürükler Çocukken bunalımla ilk karşılaştığımız yer, çoğu kez, ev yaşamıdır. Ana babanın izin vermediği her türlü istek ve davranışlar çocuğun anlayış ve algılamalarında bunalım olarak yorumlanabilecek acılar, sallantılar meydana getirir. Evde bunalım büyüklerinde yaşamına girer. Aile içi geçimsizlikler, akrabalar arası dargınlıklarda ev yaşamında bunalım demektir. İşyerleri de çeşit çeşit bunalımlara sahnedir çoğun. Ekonomik bunalımlarsa, yalnızca iş kesimini değil, tüm toplumu sarar bazen. Politik bunalımlar ise durmamacasına akan bunalım ırmaklarıyla dolup taşar. Sözün özü kimi zaman çok, kimi zamansa az bunalım hep bizimle birlikte onunla iç içeyiz.
Bunalım’a salt mantıksal bir iÅŸlem gözüyle bakmak yanlıştır. Körü körüne yaÅŸanmadığında bunalım, bazı kimseleri alışılmışa itse de, düşüncelerin gürül gürül aktığı bir iklimdir. Bu nedenle yaÅŸamın ortasına mühür gibi kalıbını basmış bunalımdan kurtulmak zorda olsa, oluÅŸturulacak yeni bir baÅŸlangıçla bunun üstesinden gelinir. Bunalımı baskılamak, belirli bir seviyede tutmak tamamen yaÅŸama bakış açımız ile ilgilidir. Kendimizi tanıyor muyuz?. Neden bunalımların peÅŸinden koÅŸuyoruz?. Bir ÅŸeyler aramak, bulmak, yaÅŸamımıza anlam vermenin ilk adımı deÄŸimlidir?. Kendimize ait yaÅŸam kültürü oluÅŸturduÄŸumuzda, bunalımdan kazasız belasız çıktığımızda bunalımın en deÄŸerli armaÄŸanına sahip oluruz; bambaÅŸka bir varlığın gözüne. Göz açılmadan, yolu göremeyiz. Bunalımın hakkını vermeyen, bunalımı da yaÅŸamış olamaz. Çabucak bitsin diye acele edemezsin, hızlandırılamayan bir salınışı var bunalımın. Nice fırtınalı arayışlar, nice keskin karşıtlıklar sonucunda geliÅŸe geliÅŸe olgunlaÅŸan düşünceye uygun bir kimliÄŸimiz oluÅŸmuÅŸtur.
Kendimizi toplumdan soyutlanmamaya dikkat ederek, sevdayı, dostluğu, düşmanlığı, insanı anlamalıyız sanırım. Bütün bu olgular bunalımdan kurtulmaya yönelik yaşam kültürünün en önemli parçalarıdır.
Erol ÇINAR
erol.cinar@doruk.net.tr
Gazetenin üçüncü sayfasını okuyordum ki, günlük, sıradan haberlerden biri dikkatimi çekti. “Bunalımdaki genç, intihar etti.”. Dün yolda karşılaÅŸtığım eski bir arkadaşım ile havadan sudan konuÅŸuyorduk ki “Nasılsın?” diye sordum. “Canım sıkkın, bunalımdayım.” dedi. Bir baÅŸka gün iÅŸyerinden çalışma arkadaşıma ergenlik çağındaki oÄŸlunu sorduÄŸumda “Dersleri çok ağır, bunalıma girdi zavallı.” cümlesini duydum. Kısacası, evi sokağı, çarşısı, pazarı, iÅŸ yeri ile insan ve toplum yaÅŸamı, hiç de bunalımsız bir yaÅŸam deÄŸildir.
Denemeyi bunalım olgusu üzerine kurunca, insanın konu ile ilgili yazılmaya değer her şeyi yazması gerekiyor. Çok zor bir durum bu. Kim üstesinden gelebilir ki bunun? O nedenle bu kısacık denemede konuyu enine boyuna irdelemek gibi bir iddiamızın olmadığını baştan söyleyeyim.
Şimdi, bir gününüzü nasıl geçirdiğinizi ele alın. Büyük bir olasılıkla, siz de çoğunluğun bir üyesisiniz. Yer, içer, uyur, kalkar, dolaşır, koklaşır, hastalanır, iyileşir, sonra yine yer, içer, uyur ve kalkarsınız. Siz de, insanların çoğu gibi yadırganmayan bir yaşam içinde yuvarlanıp gidersiniz. Şaşılacak bir şeyde yoktur bunda. Tarihsel geçmişimiz, siyasi ortamımız, toplum içindeki yerimiz, aile yapımız, kişisel özelliğimiz ne kadar değişikte olsa, hepimiz rutin içinde belirli bir yörüngeye çakılmış gibiyizdir. Hatta bu bildik yapıya öyle alışmışızdır ki, şaşırmadığımız gibi değiştirmek içinde bir çaba sarf etmeden yaşamımızı sürdürür gideriz. Yıkım, sarsıntı, savaş hepside yazgımızın vazgeçilmez bir parçasıymış gibi gelir bize.
Sonra bir gün birden uçup gider, davranışlarımızdaki düzen. Kolay işler zorlaşır, içinden çıkılmaz bir hal alır. Yaşamın hafifliği, uçarılığı yerini hantallığa bırakır. Nerden geldiğini az çok tahmin ettiğimiz duygusal zincirlemeler dizisi ile yalpalamaya başlarız. Yaşam tekerleği takoza çarpar da çarpar. Bakışımız değişir, ilişkilerimiz kesintiye uğrar. Bilincimiz puslaşır. Her şey birden bire yön değiştirir. İçinde bulunduğumuz durumu fırtına, deprem gibi kelimeler bile ifade etmeye yetmez. Bunalım kapımızı çalmıştır. Ondan başka bir şey yoktur artık. Yaşam bunalımlı bir yaşama dönüşmüştür gelinen noktada.
İnsan denilince bunalım gelmelidir akla. Aralarındaki kopmaz bağ, insanı darboğaza sürükler Çocukken bunalımla ilk karşılaştığımız yer, çoğu kez, ev yaşamıdır. Ana babanın izin vermediği her türlü istek ve davranışlar çocuğun anlayış ve algılamalarında bunalım olarak yorumlanabilecek acılar, sallantılar meydana getirir. Evde bunalım büyüklerinde yaşamına girer. Aile içi geçimsizlikler, akrabalar arası dargınlıklarda ev yaşamında bunalım demektir. İşyerleri de çeşit çeşit bunalımlara sahnedir çoğun. Ekonomik bunalımlarsa, yalnızca iş kesimini değil, tüm toplumu sarar bazen. Politik bunalımlar ise durmamacasına akan bunalım ırmaklarıyla dolup taşar. Sözün özü kimi zaman çok, kimi zamansa az bunalım hep bizimle birlikte onunla iç içeyiz.
Bunalım’a salt mantıksal bir iÅŸlem gözüyle bakmak yanlıştır. Körü körüne yaÅŸanmadığında bunalım, bazı kimseleri alışılmışa itse de, düşüncelerin gürül gürül aktığı bir iklimdir. Bu nedenle yaÅŸamın ortasına mühür gibi kalıbını basmış bunalımdan kurtulmak zorda olsa, oluÅŸturulacak yeni bir baÅŸlangıçla bunun üstesinden gelinir. Bunalımı baskılamak, belirli bir seviyede tutmak tamamen yaÅŸama bakış açımız ile ilgilidir. Kendimizi tanıyor muyuz?. Neden bunalımların peÅŸinden koÅŸuyoruz?. Bir ÅŸeyler aramak, bulmak, yaÅŸamımıza anlam vermenin ilk adımı deÄŸimlidir?. Kendimize ait yaÅŸam kültürü oluÅŸturduÄŸumuzda, bunalımdan kazasız belasız çıktığımızda bunalımın en deÄŸerli armaÄŸanına sahip oluruz; bambaÅŸka bir varlığın gözüne. Göz açılmadan, yolu göremeyiz. Bunalımın hakkını vermeyen, bunalımı da yaÅŸamış olamaz. Çabucak bitsin diye acele edemezsin, hızlandırılamayan bir salınışı var bunalımın. Nice fırtınalı arayışlar, nice keskin karşıtlıklar sonucunda geliÅŸe geliÅŸe olgunlaÅŸan düşünceye uygun bir kimliÄŸimiz oluÅŸmuÅŸtur.
Kendimizi toplumdan soyutlanmamaya dikkat ederek, sevdayı, dostluğu, düşmanlığı, insanı anlamalıyız sanırım. Bütün bu olgular bunalımdan kurtulmaya yönelik yaşam kültürünün en önemli parçalarıdır.
Erol ÇINAR
erol.cinar@doruk.net.tr
"Erol ÇINAR" bütün yazıları için tıklayın...
