YAZIM KILAVUZU’NA ELEŞTİRİ-2
Yazım Kılavuzu’nun yeni baskısına katkı sunmak amacıyla Yazım Kılavuzu’na ilişkin görüşlerimizi TDK’ye, 23 Nisan 2010’da on bir sayfadan ve yirmi iki maddeden oluşan ayrıntılı bir eleştiri yazısıyla sunmuştuk. Aynı yazıyı değişik yayın organlarında internet sitelerinde de kamuoyuyla paylaşmıştık. TDK, bu yazılarımıza ilgisiz kalmamış, bu yazımızın tam zamanında gönderildiğini ve Yazım Kılavuzu’nun yeni baskısının hazırlık çalışmalarında göz önünde bulundurulacağını nazik bir teşekkür yazısıyla tarafımıza bildirmiştir.
TDK Başkanı Prof. Dr. Sayın Şükrü Halûk Akalın, B.02.1.KDT.5.02.10.00-130.01-895-2226 sayı ve 9 Haziran 2010 tarihli elektronik postada: “Yeni baskısının 2010 yılı içerisinde yapılması düşünülen Yazım Kılavuzu’nun çalışmaları sürmektedir. Önerileriniz bu çalışmalar dahilinde değerlendirilmektedir. Dilimize gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederiz. Bilgilerinizi rica ederim.” demektedir. Bu duyarlılığından dolayı Sayın TDK Başkanımıza ve TDK Uzmanı Sayın Belgin Aksu’ya teşekkür ederiz.
Yoğun çalışmalarımız nedeniyle gözden kaçırdığımız ve Yazım Kılavuzu’nda yer alan kimi yanlışları ek bir yazıyla TDK’yle ve kamuoyuyla paylaşmak istedik.
* *
Yazım Kılavuzu’nun 13. sayfasındaki “Pekiştirmeli Sıfatların Yazılışı” başlığı altında verilen örneklere bakıldığında pekiştirme sözcüğü olarak verilen “çepeçevre”, güpegündüz” ve ”düpedüz”ün başlıkta belirtildiği gibi “sıfat” olmadığı kendiliğinden görülecektir. Adlandırmadaki bu hatanın giderilebilmesi için başlığın yeniden düzenlenerek “Pekiştirmeli Sözcüklerin Yazımı” biçiminde düzenlenmesi gerekmektedir.
TDK, “Kesme İşareti” başlığı altında: “Aşağıda sıralanan özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri kesme işaretiyle ayrılır.” dedikten sonra a’dan h’ye uzanan uzun bir alt maddeler listesi sunmaktadır. “a” alt maddesinde deniyor ki: “Kişi adları, soyadları ve takma adlar: Atatürk’üm, Fatih Sultan Mehmet’e, Muhibbi’nin, Gül Baba’ya, Sultan Ana’nın, Yurdakul’dan,Kâzım Karabekir’i, Yunus Emre’yi, Ziya Gökalp’tan…” Buraya kadar verilen örneklerde sorun yok. Ama devamında örneklerin eklerine dikkatle bakınız: “Refik Halit Karay’mış, Ahmet Cevat Emre’dir, Namık Kemal’se.” Acaba bu ekler açıklamada belirtildiği gibi birer “iyelik eki”, “durum eki” ya da “bildirme eki” midir? Elbette hiçbiri değil. Öyleyse, açıklamanın şöyle olması gerekir: “Aşağıda sıralanan özel adlara getirilen çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılır.”
Bu alt maddenin hemen bitiminde bir uyarı var. Kılavuz, “a” alt maddesiyle ilgili olarak örnek verecek sanıyorsunuz. “Uyarı”da diyor ki: “Sonunda p,ç,t,k ünsüzlerinden biri bulunan Ahmet, Çelik, Çiçek, Halit, Mehmet, Mesut, Murat, Özbek, Recep, Yiğit, Bosna-Hersek, Gaziantep, Kerkük, Sinop, Tokat, Zonguldak gibi özel adlara ünlüyle başlayan ek getirildiğinde kesme işaretine rağmen Ahmedi, Çeliği, Çiçeği, Halidi, Mehmedi, Mesudu, Muradı, Özbeği, Recebi, Yiğidi, Bosna-Herseği, Gaziantebi, Kerküğü, Sinobu, Tokadı, Zonguldağı biçiminde son ses yumuşatılarak söylenir.”
Bu cümlede öncelikle özne eksikliği dediğimiz bir anlatım bozukluğu bulunmaktadır. Doğrusu şöyle olmalıdır: “…gibi özel adlar, ünlüyle başlayan bir ek aldığında kesme işaretine rağmen (…) biçiminde son ses yumuşatılarak söylenir.”
Burada örnek olarak verilen “Tokat” sözcüğüne ya da buna benzer her özel ad, ünlüyle başlayan bir ek aldığında sözcüğün sonundaki süreksiz-sert ünsüzler yumuşar mı gerçekten? Örneğin “Milet”, “Midyat”, “Emet”, “Demet”, “Samet”, ”Doğankent”, “Buharkent”, “Manavgat” ve daha pek çok sözcüğü, önerdiğiniz gibi okumayı deneyelim bakalım, bunlar kulaklarımızı tırmalamayacak mı?
Bu uyarının, “a” alt maddesinin ardında eklenmiş olması, bunun yalnızca kişi adlarıyla ilgili bir uyarı gibi algılanmasına yol açmaktadır.
TDK’nin kimi özel adlara (kişi adları, soyadları, takma adlar; millet, boy, oymak adları; devlet adları; din ve mitolojiyle ilgili özel adlar; kıta, deniz, nehir, göl, dağ, boğaz, geçit, yayla, ülke, bölge, il, ilçe, köy, semt, bulvar, cadde, sokak vb; gökbilimiyle ilgili özel adlar; saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb; kitap, dergi, gazete ve sanat eseri; kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge ve genelge adları; hayvanlara verilen özel adlar ) getirilen çekim eklerinin kesme işaretiyle ayrılmasını önermektedir. Buna bir diyeceğimiz yok. Ancak bu bölümdeki “Uyarı”lara göz attığımızda: ”Kurum, kuruluş, kurul ve işyeri adlarına gelen ekler kesmeyle ayrılmaz.” denmektedir. Bu madde pek çok karışıklığa kapı aralamaktadır. Yazım Kılavuzu, bu haliyle, örneğin, Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet gibi sözcükler birer gazete adı olarak kullanıldığında bunlara getirilen çekim eklerinin kesme işaretiyle ayrılmasını önermektedir. Ama aynı sözcükleri “işyeri” anlamı verecek biçimde kullandığımızda bunlara getirilen çekim eklerini ayırmamızı yasaklamaktadır. Düşüncemizi bir örnekle somutlaştırmak istersek cümlenin birini: “ Bayiden bugünkü Cumhuriyet’i aldın mı?” biçiminde yazarken, bir diğerini: “Bugün Cumhuriyete uğradım, Oktay Akbal’la görüştüm.” biçiminde yazmamız gerekir.
Yazım kılavuzlarının temel amacı yazımı kolaylaştırmak ve toplumu ortak noktalarda buluşturmak olmalıdır. Yeni yazım kılavuzları hazırlanırken bu noktalara dikkat edilmesinde büyük yarar var.
Ayrıntılara boğulmuş bir yazım kılavuzuyla karşı karşıyayız. Daha sade bilgilerle donatılmaya ihtiyacı var Yazım Kılavuzu’nun. Örneğin, ilköğretim öğrencilerinin o kılavuzdan nasıl yararlanacağı kuşkularla dolu bir konudur. Bir kitap, seslendiği kitlenin düzeyine uygun bir dille hazırlanmazsa o kitabın, amacına ulaşması olanaksızdır. Çünkü Yazım Kılavuzu’ndan bir ilköğretim öğrencisi de lise öğrencisi de üniversite öğrencisi de yararlanır. Hatta sıradan bir insan da…
Aydınlarımızın hemen hemen hepsinin on yıllardır yaptığı en büyük hata buradadır galiba. Hep belli bir entelektüel birikim edinmiş, kendi gibi “aydın” kişileri gözeterek ve içinde yaşadığı toplumu yeterince düşünmeden çalışmalara girişmiştir. Oysa dil, toplumun ortak malıdır. Unutulmaması gereken can alıcı nokta budur.
|