adam & kadın / Özgür HANCIOĞLU
Özgür HANCIOĞLU

Özgür HANCIOĞLU

adam & kadın



TelaÅŸsız bir gün, her zamanki saatler… Kadın yemeÄŸe oturdu. Adamın tam karşısına. Adam yaÅŸamın kıyısında, kadının karşısında. Kente gömülmüş salonun orta yerinde ıpılık rüzgarlar… Bir su kenarı ferahlığı sardı beton duvarları. Su bardağında isimsiz çiçekler filizlendi. Adam duasını fısıldadı, çiçeÄŸin kırmızısıyla besledi damarlarını. Sonra sonra duvarların ardından hüzün belirdi. Kadın huzursuzdu. Adam hissetti. Masanın kenarından yüzyıllık yalnızlıklar geçti. Sessizlikler üşüştü kapı eÅŸiklerine. Uzak ufuklarda kız çocukları açtı dünyaya gözlerini. Kadın mavi hançerlerini kirpikleriyle birlikte yere devirdi. Adam usulca ışığı takip etti. Her yer karardı.

Duvarlar karanlığa koÅŸtukça küçüldü salon. Kadın tek bir manevrayla gözlerini kaldırıp adama baktı. Adam duvarları itti, göğüs kafesini geniÅŸletti. “Gizledim” dedi kadın! “Senden gizledim aslında ikimizin olan sevinci”… Anlattı kısa ama yıpranmış cümlelerle. Sözcükler, uzun boylu muhakemelerin ağır işçileri. Her biri yüreÄŸinden taşıp, taÅŸkın nehirlere aktı. Adam, içindeki boÅŸluktan kurtulup kendini nehre bıraktı. Çırpındı. Kadın, piÅŸmanlığından sallar yapıp gönderdi ona. Adam yaÅŸanmışlığa, kadın saflığa tutundu. Tümüyle arındı nehirlerde. Masa öylece asılı kaldı boÅŸlukta. Makarna çatal uçlarında yeni danslar keÅŸfetti. Açlık tüm dünyayı sardı, uzak ufuklarda kız çocukları aÄŸladı. Adam düşündü iki yutkunma arasında. Eskidi. Kuruttu elbiselerini düş güneÅŸinde. Kırıklık çıkardı dantelli sandıklardan. İlk düş kırıklığını doÄŸurdu sancılarından. Kadın mavi gözlerini, adamın sözcüklerine dikti. Uzun cümleler bekleyiÅŸine kandı. Adam yumdu aÄŸzını, açtı gözünü. Bir sessizlik senfonisi besteledi sığındığı saçak altında. Aniden bastıran saÄŸanak gibiydi kadın. Adam gözlerini can çekiÅŸen yaÄŸmurlara çevirdi. Kaçamak bakışlardan kıvrakça sıyrılıp hayata ÅŸeref golünü attı. Susmayı seçmedi. Sert kayalıklar ağırlığınca betimlemeler döktü dudaklarından. Bir ÅŸimÅŸek gürültüsüyle içini çekti kadın. YüreÄŸinin göz göz odalarında sımsıcak yaÅŸlar biriktirdi. Göz pınarlarına ıslanmış randevular verdi, bekledi adamı. Ezik gülümsedi adam. Yürek çarpıntısını savurdu sert kayalıklardan. Kadının yüzüne, mazisinde hiç tatmadığı soÄŸuk rüzgarlar çaptı. TaÅŸ kesildi. Yutkunma sırası ona geçmiÅŸti. Makarnalar yorgun, dans bitkindi. Müzik çoktan toplamıştı eÅŸyalarını. Adam estikçe, rüzgar gürledi. Masa üstünde iki tabak kırık kalp, bir bardak ölgün çiçek. Kadın kalktı. Kalbini yanına aldı, parçaları masada bıraktı. Adam sandalyeye çiviledi bedenini. Her yanından renksiz kanlar sızdı. Kadın ayakta. İlk kez sırtını döndü adama. Adam parçalara bölündü. Gövdesi ve ruhu saçıldı etrafa. Her yanı taze ceset kokuları sardı. Kadın yürüdü, adam bekledi. Kadın yürüdü, adam yine bekledi. Kadın bugüne deÄŸin belki de hiç kullanmadığı yanından döndü arkasına. Åžehir acımasız gangsterlerin istilasında. Onlar silahlarını, bedenler siyahlarını kuÅŸandı. Tüm ışıklar sözleÅŸip söndüler. Bir tek kadın yanıyordu salonun en ücra köşesinde. Adam bir kez daha ışığı izledi, açık vermesin diye ellerini gizledi. Umudun ellerini tutacak bir çift göz bekledi. Kadının eÅŸine hiç rastlanmamış güzellikte ve bir o kadar mavilikte gözleri iyice karardı. Adamı az önce ilk kez kullandığı yanında bıraktı ve bakışlarını katillere sattı. Tüm saatler iÅŸ bırakma eylemi baÅŸlattı. Kadın dünyayı ışıksız, adamı bakışsız bıraktı; çekti, gitti! Adam çok üşüdü. Üzerine gazete kağıtları örttüler. Ve kadın yüreÄŸinin göz göz odalarına kaçtı, gözyaÅŸlarını sır küpü aynalara astı. Gazeteler yazmadı, kimse duymadı…


Özgür HANCIOĞLU

ozgur.hancioglu@hotmail.com



22 Temmuz 2010 PerÅŸembe / 2138 okunma



"Özgür HANCIOĞLU" bütün yazıları için tıklayın...