RUHUNU VE DÜŞÜNCESİNİ ÖZGÜRLEŞTİREN, YAPTIKLARININ BÜYÜTTÜĞÜ İNSAN: ANDRÉ GİDE / Bedriye KORKANKORKMAZ
Bedriye KORKANKORKMAZ

Bedriye KORKANKORKMAZ

RUHUNU VE DÜŞÜNCESİNİ ÖZGÜRLEŞTİREN, YAPTIKLARININ BÜYÜTTÜĞÜ İNSAN: ANDRÉ GİDE



"Büyük bir sanatçının yalnız tek bir tasası vardır: o da mümkün olduÄŸu kadar insani olmak, - yani daha açıkçası: bayağı olmak”( s. 95)

André Gide’ın belli baÅŸlı konu baÅŸlıklarıyla derlediÄŸi “Seçme Yazılar”ını yazarın iç dünyasını yeniden keÅŸfetme isteÄŸiyle okuyorum. Türk okuyucuları yakından tanıdıkları Oscar Wilde, Mallarmé, Valéry gibi ünlü ÅŸairlerin iç dünyalarına bir de Gide dürüstlüğüyle yolculuk etsinler istiyorum. Bu yüzden eserdeki diÄŸer konuların içinde üç ÅŸairin sanat ve yaÅŸam duruÅŸlarının yanı sıra Angéle’e (XII). Mektuplarında yazarın ele aldığı eleÅŸtirmenler konusu ile Edebiyattaki Etkiler’in bana düşündürdüklerini paylaşıyorum sizlerle. BaÅŸarı ve üne endeksli yazın dünyasında yıldızı parlayanların sevildiÄŸini, gerçek bir sanat eseri yaratmanın zorluÄŸunu, sanatçıyı ilkin dostlarının terk ettiÄŸini, yıllarını ‘insanı ve kendisini tanımaya adamış Gide gibi’ bir düşünürün kaleminden öğrenmek, gerçek bir ÅŸans olmaktan öte asil bir seçiciliktir de. Gide’ın karşılaÅŸtığı sorunların olması, içinde yaÅŸadığı çaÄŸda tutunamayanlardan birisinin de kendimin olduÄŸunu bana hissettirmesi içimi acıttı.

Gide’ın sanatı toplumda yükselme aracı olarak algılayan sözde sanatçılar ile gerçek sanatçılar arasındaki kiÅŸilik farkını görmemizi saÄŸlaması eserin deÄŸerini artırıyor. Yazın; bir görme, bir bakma, bir sezgi zenginliÄŸidir. Bu yüzden nesnel bakış açısıyla yetiÅŸen eleÅŸtirmenler ele aldıkları konulara nüfus etmekle birlikte tarafsızlıklarını da korurlar. Yazının hâkim ve savcıları da eleÅŸtirmenlerdir. Yazar da haklı olarak Angéle’e Mektuplarında (XII) “En kurumlu, en canlı, en olumlu insan, istiyorum; dünyayı istiyorum ve olduÄŸu gibi istiyorum ve daha istiyorum, onu sonrasız olarak istiyorum ve yatışmayan bir istekle. Bir daha! bağırıyorum…” diyen Nietzsche’yi M.Wyzewa gibi kıvrak zekâların okuyucuya karamsar olarak tanıtarak sanat dehasına ihanet etmelerine üzülür. Bu yüzden bilge eleÅŸtirmenlerin yokluklarının yazında yaratacakları doldurulmaya muhtaç olan boÅŸluÄŸa da dikkat çeker. Oysaki M.Wyzewa’ın savunduÄŸunun aksine, Nietzsche’de bir uyku hali deÄŸil, bir uyanış vardır. Eskiye dair tabulardan insanı kurtarmak, işçiler yetiÅŸtirmek, insanlıktan daha çoÄŸunu istediÄŸi için onları çıkmaza sokmak, kendilerini özgürce ifade edecekleri yaÅŸamı sahiplenme gücünü vermektir onun sanat yapma algılayışı.

Yazarın, “Bir nevi merhametsiz gurur ile ama daha çok tabii olarak ve yalnız güzel düşüncesinin saflığı ile Stéphane Mallarmé eserini hayattan korumuÅŸtur” deÄŸerlendirmesi oldukça düşündürücüdür. Bir eserin büyüklüğü seviyeli ve donanımlı okuyucu kitlesini seçmesindeki yeteneÄŸinde aranmalıdır. Mallarmé, geçiciliÄŸin deÄŸil, kalıcılığın farkında olduÄŸu yani: inakların bir araya getirdiÄŸi topluluktan yükselen alkış seslerini baÅŸarı olarak algıladığı için büyüktür. Mallarmé, güzelliklerden yana olan kararlılığını, sabırlı metodunu, güçlü zekâsını taşıyacak okuyucunun özlemini duyar. Ve büyük yazın dehalarını taklit etmek yerine, sanatçı kiÅŸiliklerini sahiplenir. Bu yüzden de sanat dehasının altında ezilmez vatandaÅŸ Mallarmé’ın kiÅŸiliÄŸi.

“Edebiyattaki Etkiler” yazısının ana teması yazının evrensel düşünce akrabalığı olduÄŸudur. Bir eserin etkisi yazarın yarattığı etkiden daha büyüktür. Herni de Régnier’in “O henüz sen olmayan içindeki kardeÅŸ” olarak ölümsüzleÅŸtirdiÄŸi ÅŸiir dizesinden yola çıkarak sanatsal etkileÅŸimin tüm sanatı kucakladığı gerçeÄŸini irdeler. Her türlü etkide olduÄŸu gibi, edebiyata da aslolan nitelikli ve seçici etkileÅŸiminden yana olmaktır. Edebiyattaki toplam etkilerin sonucunda kiÅŸi kendi eserleriyle edebiyatta yaratacağı etkiye kavuÅŸur. EtkileÅŸimin birçok boyutunu irdelediÄŸi yazısında PuÅŸkin ile Gogol arasında geçen ÅŸu konuÅŸmadan kesit verir yazar: “PuÅŸkin’in bir gün Gogol’a: Genç dostum, geçen gün aklıma bir konu geldi. – fevkalâde bir fikir olduÄŸunu sanıyorum – ama öyle hissediyorum ki ben bu konuda hiçbir ÅŸey elde edemeyeceÄŸim. Bunu siz almalısınız; siz benim tanıdığım adamsınız, bana öyle geliyor ki siz ondan bir ÅŸeyler çıkarabilirsiniz” dediÄŸini anlatırlar. Bir ÅŸeyler! ¬¬¬¬¬¬ ¬¬Gerçekten de – Gogol o küçük konu ile bir gün PuÅŸkin’in aklına koyduÄŸu bu tohumla, en azından şöhretini borçlu olduÄŸu “Ölü Canlar’ı yarattı” (s.29) Sanatsal etkileÅŸim gerçekte bir sanatçının kendisini yaratmasının olmazsa olmazıdır. “Her büyük adam bir etkicidir.” Etkileyici olmak isteyendir büyük adam biçiminde özetlemek yanlış olmaz kanısındayım sanattaki etkiyi / etkileÅŸim sürecini.

Wilde’ın hazin sonu beni çok etkiledi. Okuyucunun da kendisi gibi Wilde hakkında kendisine özgü fikri oluyor. Büyük yazar olmak istemeyen Oscar, Dorian Gray’i de birkaç gün içinde dostlarından birine roman yazacağını kanıtlamak için yazıyor. En büyük eserinin hayatını yaÅŸama biçimi olmasını isteyen Wilde; zevkine göre yaÅŸama sıfatını kendisinden baÅŸka kimsenin ona veremeyeceÄŸini bildiÄŸinden “Bütün dehamı hayatıma koydum; eserlerime de sadece hünerlerimi koydum” der. Wilde gençliÄŸinde; zenginliÄŸiyle, baÅŸarılarıyla, yakışıklığıyla saadet ve şöhret içinde yaÅŸar, sohbetine doyum olmayan birisi olarak gönüllerde taht kurar. O, sadece usta bir fıkra anlatıcı deÄŸildir. Anlattığı fıkralarda bir araya getirdiÄŸi iki ahlak anlayışını ya uzlaÅŸtırır ya da ikisini de birbirine tutuna tutuna yok eder. Hiçbir fikir çıplak doÄŸmaz. Bu yüzden hikâye ile düşünür hikâye ile konuÅŸur. Konferanslarından öte hayata ve insana dair deÄŸerli saptamaları eserlerinden çok daha önemlidir Wilde’ın. Gide’e: “Dudaklarınızı beÄŸenmiyorum; ömründe bir defa olsun yalan söylememiÅŸ insanın dudakları gibi düz” (s.41)“ Denizde yaÅŸayan bir canavar bilir ki baÅŸka bir denizde kendisine benzeyen bir baÅŸka canavar daha vardır” (s. 42) der.

Oscar, ölçüsüz yaÅŸamanın bedelini ölçüsüz acı çekmekle öder. İngiltere’de kendisini bekleyen tehlikeyi bilmesine raÄŸmen oraya gider ve tutuklanır. İnsanların adını duymak istemediÄŸi, yolda gördüklerinde yüzünü çevirdikleri birisidir o. Cezaevindeki günlerini şöyle anlatır Gide’e: … “bilir misin ki dear hayatıma son vermekten beni alıkoyan merhamet oldu. Ah! İlk altı ay müthiÅŸ surette acılıydım; kendimi öldürmek isteyecek kadar acılıydım; ama bu iÅŸi yapmaktan beni alıkoyan, baÅŸkalarına bakmak, onların da benim kadar acılı olduÄŸunu görmek ve onlara acımak oldu. Ah dear! Dünyada merhametten daha güzel ÅŸey olamaz; ya onu bu zamana kadar bilmemekliÄŸime ne dersin? Dostoyevski’den yola çıkıp Sovyet yazarlarının sanat eserlerine dair yaptığı ÅŸu tespiti onun olaÄŸanüstü sanat zekâsını anlamamız için alıntılıyorum: “kitaplarını o kadar büyüten ÅŸey, içlerine koydukları merhamettir”. Gide’in cezaevi çıkışında Oscar’ın ziyarete gitmesi, düşmüş bir insandan dostluÄŸu ile arkadaÅŸlığını esirgememesi, ölümünde Biskra’da olduÄŸu için mezarlığa kadar onun cenazesinin ardından giden kafileye katılamayışına üzülmesi gerçekten takdire deÄŸer. Wilde, Beaux-Arts Sokağı’nda, küçük pis bir otelde ölür. Cenazesinde bulunan yedi kiÅŸinin içinde bazılarının mezarlığa kadar gitmemesi, mezarının başına konulan çelenklerin içinde “ kiracıma” diye yazan otel sahibinin yazısının dışında baÅŸka yazı olmamasını, “İki dünya vardır: Biri kendisinden söz edelim etmeyelim vardır, buna gerçek dünya derler, çünkü onu görmek için kendisinden söz etmeye hiç de lüzum yoktur. Öbürü de sanat dünyasıdır; kendisinden söz edilmesi gereken dünya budur, çünkü kendisinden söz edilmezse var olamaz” (s.41) diyen Oscar Wilde’ın hayat gerçeÄŸini nasıl kıskıvrak yakaladığını anlatması bakımından önemli buldum.

“Paul Valéry’yi otuz yıldan beri tanırım ve yalnız eserine deÄŸil bütün ÅŸahsına hayranım; eseri herkes tarafından anlaşıldığına göre, ben pek az kimsenin bildiÄŸi ve eserinin büyük bir dikkatle gizlediÄŸi ÅŸahsından söz açacağım” (s.101) der Gide. Ünlü ÅŸair, “ÅŸiirin tek kuralı, tek mihenk taşı onun yerini bulmaktır” demekte haklı. Valéry’nin kendisini ÅŸair görmesinler diye uzun yıllar ÅŸiiri bırakma kararlılığına, yazmak istediÄŸi ÅŸiire kudret verebilmek için kendisini kudrete eriÅŸtirme yetkinliÄŸine saygı duyuyorum. İnsanı, kolay yoldan baÅŸarı ve üne kavuÅŸma hırsı sanattan uzaklaÅŸtırır. Kendisini sıfatlara boÄŸan sığ insanlardan ÅŸeytandan kaçar gibi kaçmasını böyle anlıyorum ünlü ÅŸairin. Gözlerden uzak mütevazı hayatında yirmi beÅŸ yıl çalışır. Bence bilge sanatçı sadece eserlerinin büyüklüğüyle kendinden sonraki kuÅŸaklara örnek olmaz. BaÅŸarıya ulaÅŸma biçimi ile hayatında öncelediÄŸi deÄŸerlerle de örnek olur. Valéry, çağın deÄŸil, çaÄŸlar ötesinin ÅŸiirini yazar. Åžiirin belli bir sistemle yazılacağını kanıtladığı gibi ÅŸiirin yazılacağı metodu da bulur. Bir tür sistemin yürürlüğe girmesi olarak algıladığı yeni ÅŸiirlerinin oluÅŸ serüvenini şöyle anlatır: “Vezin bir nevi cebirdir, yani sabit bir ritmi teÅŸkil eden iÅŸaretlerin bazı deÄŸerlerine göre bu ritmin deÄŸiÅŸmelerini inceleyen bilimdir. Mısra, çözümü yerine konulduÄŸu zaman bir eÅŸitlik veren, yani simetri meydana getiren bir denklemdir” (s.103). Bir yazarı düşmanlarına ve zamana karşı sadece ve sadece eserleri savunur, eserleri korur. Yazımın sonuna gelirken yazarın oldukça önemli bulduÄŸum tespitini sizlerle paylaÅŸmak istedim “İstedikleri gene çabucak elde edilen baÅŸarıdır. Oysa biz kırk beÅŸimizi aşıncaya kadar adsız, beÄŸenilmemiÅŸ, küçümsenmiÅŸ olarak bir köşede kalmayı pek tabii buluyorduk” (s.116).

İnsanın kiÅŸiliÄŸini belirleyen eserler vardır. Gide’ın Seçme Yazıları da böyle eserlerdendir. Bir kadının anne olması ile anne olmaması arasındaki fark ne türden etki yaratıyorsa hayatında; bu eserin insan hayatında yarattığı etki de bu türden bir etkidir. DeÄŸiÅŸmekten, yanlışlarını görmekten, geliÅŸmekten korkmayanların okuması gerektiÄŸini düşünüyorum bu eseri.


*André Gide. Seçme Yazılar. Milli Eğitim Bakanlığı. Ankara. Çeviren: Suut Kemal Yetkin. S. 120.

İlk yayım: “Ruhunu ve Düşüncesini ÖzgürleÅŸtiren , Yaptıklarının Büyüttüğü İnsan: André Gide Amanos Yazıları Mart-Nisan 2010 s.14-15.



Bedriye KORKANKORKMAZ





..." />

... ">
30 Temmuz 2010 Cuma / 2369 okunma



"Bedriye KORKANKORKMAZ" bütün yazıları için tıklayın...