ISSN 1308-8483
FIRTINA / Seyfi GÜL
Seyfi GÜL    
  Yayın Tarihi: 16.11.2007    


FIRTINA


Güneşin en güzel battığı yerde bu kez tekneler battı. Fırtına Foça’ya esaslı bir tokat attı.

Her zaman güzelliklerini fotoğraflamaya çalıştığımız engin gökler, mavi sular bu kez fırtına oldu uçurdu, dalga oldu vurdu. Öyle kinlenmiş ki sanki, saatlerce yorulmadan, bıkmadan, durmadan dövdü önüne düşeni. Canını acıtmak, yakmak, zarar vermek değildi denizden gelenin ereği. Parçalamak, dağıtmak, yok etmekti dileği.

Belki kimi kolay edinmişti, ama bazılarının zor elde ettiği besbelliydi. Elinde avucunda olanı dalgaların sürüklemesi karşısında yılların çabasının kayıp gittiğini seyretmekten başka yapacak bir şeyi yoktu tufan başladığında. Uzaklarda olanların, denize emanet ettiği malın gittiğinden haberi olmayanların hali daha bir garip. Birkaç gün sonra gelip bakıyor ki, oranın coğrafyası değişmiş. Bırak tekneyi, kayığı; beton, tahta iskelelerin yerinde yeller esiyor. Bir varmış bir yokmuş gibi bir şey.

İnsan yaratılmışların en güçlüsü, çünkü en akıllısı. Böyle zamanlarda ise en aciz’i.



Büyük depremi yaşamış, aylarca o ortamda bir şeyler yapmaya, bir şeylere çare olmaya çabalamış hafızamda küçük, kötü canlanmalar oluyor. Evler, sokaklar, işyerleri yani orası için dünya demek olan her şey şekil değiştirmiş. Çökmüş, batmış, yan yatmış ve binlercesinin son nefesini verdiği yer olmuş bir diyar.

İnsanoğlu; her ortama en çabuk uyum sağlayanı, yaratılanların, en çabuk durum değerlendirmesi yapabileni, şimdi ne yapayım diyebileni.

Daha iniltiler dinmemişken, hayal meyal hatırladığı köşelerden, yıkılmış evini zor bulmuşken, pek çok kişi yeniden yaşam derdine dönmüştü. Yıkıntılar içinde kızının çeyiz bileziklerini aramaya başlayanlar, kullanmadığı yorganının içine sakladığı kefen parasını bulmaya çalışanlar, ne aradığını söylemeden günlerce, gecelerce evinin yıkıntıları tepesinden ayrılmayanlar, dişinden, tırnağından arttırarak yaptıklarını, tırnaklarıyla kazıyarak tekrar bulmaya uğraşanlar.

Ve...

İki evladını da gömdükten sonra, “25 yıl önce buraya bu bavulla gelmiştim, kısmet yine sadece bu bavulla burayı terk ediyorum” deyip göç edenler.

Hatırlaması bile ürpertici. Hiç hatırlanmak istenmeyen hatıralar kümesi.

Fırtına sürerken canından olma tehlikesiyle bir şeyler yapmaya girişenler, fırtına sonrası; batmış teknelerden denize savrulan ağ, mantar, kurşun, sepet, minder, direk, can yeleği, motor ve hatta tekne parçalarını toplamaya çalışıyordu. Birkaç parça fiber kalıntısı, tahta tekne artığı, halatlar, aneleler, mapalar, yüzen yakalama kancaları, gönderler, yataklar, bin bir çeşit malzemeler elde, çaresizliğin, yakalanmışlığın belgeleriydi sanki. Foça’yı “denize girilecek yer yoktan, denize girilmeyecek yer yok”a döndüren güzelim iskelelerin hali, “doğa fazlalıkları geri aldı”nın vesikası gibi.

Meteorolojik uyarıları dikkate alıp emniyetli yerlere kaçanlar, motorlar çalışır durumda kaçmaya hazır bekleyenler, hasbel kader çabalayıp bir şeyler kurtaranlar geçmek bilmez saatler boyu yaşadıklarını anlatıyorlar birbirlerine.

Ard arda gelen depremler, ardından esaslı bir fırtına, 2007’nin 10 Kasım'ını unutulmaz kıldı.



Her felaketten geri kalan güzellikler de var tabii. Yıkıntılar arasından çıkmaya ya da bir şeyler çıkarmaya yardıma koşan dost eli gibi, suların içinden bir umutla teknem sağlam çıkar diye ucu nerde olduğu görülmeyen halatlara asılan dost eller gibi, sırılsıklam olan dostuna sırtındaki montu uzatıp ısıtan dost yürekler gibi, güzel şeyler.

Doğal ya da doğal olmayan felaketler insanın günlük yaşantısıyla kapı komşusu. Her an biriyle yüz yüze gelmek ihtimal dahilinde. Her birine karşı tedbir almak, tedbirli olmak insan olmanın da bir gereği. Zor günler için hazırlanmak, zor günler için önlem almak şart.

Önlemi alınamayacak felaketler içinse en iyi önlem, iyi günde dost edinmek çokça. Hani sadece o zor günlerde test edebileceğimiz türden dostluklar biriktirmek.



Seyfi GÜL



4657










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)