ISSN 1308-8483
Jose Saramago ile “Memleket Meselelerine” Nasıl Gelinir? / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 6.8.2010    


Jose Saramago ile “Memleket Meselelerine” Nasıl Gelinir?


İnsanın okuduğu bir romanda yaşananlarla, kendisi arasında benzerlik bulabilmesi çok heyecan verici oluyor. “Körlük”ü ben bu ruh haliyle okumuştum. Neredeyse her sayfada “ne kadar da şuna benziyor, bizde de böyle olmuştu” diye söylenmiştim sürekli. Öte yandan kitapta yaşananlar beni korkutmuştu. “Yok artık, bizde böyle olmaz” diye kafamdan kovalamıştım kötü düşünceleri. Kitabı iki yıl önce okumuş, arkasından filmi de izlemiştim. Ancak bu iki yıl içinde ülkede öyle şeyler oldu ki, maşallah Saramago’nun hayal gücünü bile geride bıraktık.

Saramago deneyimli bir yazar. İnsanların içini dışını çok iyi biliyor. “Bu romanın nerede geçtiğini açık etmeyeyim de okuyucu kendini bulsun yaşananlarda” diye düşünmüş. Bizde olduğu gibi, o çok demokratik ülkelerde de körlük olduğunu gözler önüne sermişti.

İşte, Avrupa ülkelerinin yabancılara karşı körlüğü. Dünyanın, Afrika’nın açlığına bakar körlüğü. Savaşları destekleyen körlük. Oysa ki körlük artık tedavi edilebiliyor. Zaten romanın sonunda, kahramanların gözleri tek tek açıldı. Ancak geçirdikleri “tedavi süresi” çok acımasız ve vahşiceydi.

Komşum küçük bir kedi getirdi. Her sabah, kediciğin bir gözü kapalı olurdu. İlaçlarla, merhemlerle göz düzeldi. Tedavi sırasında dikkat ettim. Sanki gözünün düzelmesini ister gibi uslu uslu dururdu. Biraz ukalalık yapayım. Her şeyin bir tedavisi vardır. Önemli olan “Nasıl”ı bilmek ve (kedicik gibi) tedaviye istekli olmaktır. Saramago bir reçete yazmamış. Herhalde şöyle düşündü: “Şu tembellere bir de reçete mi yazayım. Ülkelerini, sonra da dünyayı ne hale getirdiklerini görsünler diye bu kitabı yazana kadar canım çıktı, toparlansınlar artık.”

Ne gezer. Körlüğe o kadar alıştı ki insanlar. Neredeyse bir tavır haline geldi.

Hele bizimkiler. “Hayırlısı neyse o olur”dan başka dilek bilmiyorlar. Bırakmışlar her şeyi oluruna. Kirliliği, çirkinliği, haksızlığı görmüyorlar. Onlar “hem kör hem âmâ(!)” galiba.
Saramago “Körlük”ten sonra bir de “Görmek”i yazdı. Haydi al başına belayı. Yine benzetmeler, yine bizde de, diye karşılaştırmalar. Konu neydi? Bir ülkede seçimler, partiler ve hileler. Ben partiler maddesine bir değineyim diyorum. Hep yaşıyoruz, görüyoruz. Seçim öncesinde partilerde bir çalışma, bir sevecenlik haddi hesabı yok. Adaylar da öyle. Biz de aşka geliyoruz, seçiyoruz. Sonra? Neden seçtiğimi unutturuyorlar bana. Seçim öncesi “arılar” gibi çalışanlar seçimden sonra yoklar. “Nerede nerede, şeytan aldı götürdü” diye aramaya başlıyoruz. Onlar da “elma dersem çık armut dersem çıkma”yı oynuyorlar.

İnsanlar son günlerde akın akın (!) bir partiye giriyorlarmış. Ne yazık ki giren bir daha çıkmıyor. Nasıl bir yer olduğunu vallahi merak etmiyorum. Ama girenlere ne yapıyorlar da böyle görünmez oluyorlar, işte merakım bu.

Saramago yaşasaydı, belki “Neden görünmüyorlar?” diye bir kitap yazardı.

Geçenlerde duyduğum, çok hoşuma giden bir deyimi de, bu yazıda kullanmanın yollarını arıyorum bu arada. Neyse doğrudan gireyim konuya. Bisikletle arka sokakların birinden hoplaya zıplaya giderken kapısının önünde oturan bir hanıma “bu yollar ne zaman yapılacak” diye laf attım. O da “balık kavağa çıkınca” dedi gülerek.

Her şeyi bir anda özetleyiverdi. Ben de her şeyi bir çırpıda anladım.

Saramago beni taa nerelere getirdi. Sanki dünyayı ben kurtaracakmışım gibi, yazdığı romanlarla sorumluluk veriyor bir de. Ötekiler gibi “Nasipse bunu da atlatırız” diye düşünemiyorum bir türlü. Hele “Polyanna”cılık oynamayı hiç kabul edemiyorum.

Senyor Saramago, toprağınız bol olsun. Sizin gibilerini çok arayacağız.


Zuhal ÖZÜGÜL



1926










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)