Chios’uzonuza…
Reçelinden dondurmasına, pastasından, içkisine kadar aklınıza gelebilecek tüm gıdaların içinde yiyeceklere lezzet katan sakız ağacından adını alan bu adaya ikinci gidişim.
On yıl önce de Sakız Belediyesi ile birlikte karşılıklı olarak “Barışa pedal” bisiklet şenliği düzenlemiştik. Önce onlar bize gelmiş, sonra da biz onlara gidip pedal çevirmiştik. Ada halkı bize çok büyük ilgi göstermiş ve çok sıcak bir şekilde konuk etmişlerdi. O günün anısına İzmir’den iki beyaz güvercin bir de zeytin ağacı götürmüştük. Güvercinleri etkinlik sırasında uçurmuş, ağacı da Sakız’ın en büyük meydanında yer alan parkın içine dikmiştik.
Bu kez, on yıl sonra zeytin ağacı devasa boyutlara gelmiştir düşüncesiyle meydana gittim. Düşlerim paramparça oldu. Meydanı düzenlemişler salaş görüntüsü gitmiş. Meydanın tam ortasına fıskiyeli havuz yapmışlar, gölgelikler yerleştirmişler, o zaman ahşap sandalyeler vardı; onların yerinde yeller esiyor. Meydanda bir gazete büfesi satış yapıyordu. 5-6 büfe yerleştirilmiş ve meydan, meydanlıktan çıkmış. Bizim zeytin ağacına gelince; onu da sanıyorum düzenlemeler arasında söküp atmışlar.
Adaya iki firma yolcu taşıyor
Gelelim Sakız macerasına, bu adaya gitmek isteyenlere bazı önerilerim olacak. Adalar genellikle özgürlüklerin yaşandığı yerler. İnsanlar özgür, yaşamlar özgür, sokaklar özgür, kimse kimse ile ilgilenmiyor. Kimse kimseye dönüp bakmıyor bile. Yunanlılar gelenekleriyle ve yemekleriyle bizim gibi ama sosyal yaşantılarıyla bir Avrupalı gibi yaşıyorlar.
Adaya cumartesi gitmekle çok büyük hata ettik. Ama en azından yolculuğumuzu çok sağlıklı ve güvenli bir firma ile yaptık. Adaya Çeşme’den Ertürk ve Ege Birlik karşılıklı olarak seferler düzenliyor. Ertürk dönüşü 16.00 da yapıyor, hareket saatleri birbirine yakın ancak Ege Birlik’in dönüş saati 17.00, tatilde bir saat çok önemli. Çünkü hareketten bir saat önce gitmek gerekiyor.
130 Euro kar ettik
Seyahat etmek isteyenler Çeşme’de sadece Ertürk firmasını bildiği için yolculuk çok kalabalık geçiyor. Bizim seyahat ettiğimiz RoRo gemisi 6 adet TIR alabilecek kapasitede ve yolcular için her türlü konfor düşünülmüş. Ben gitmeden önce araştırdım ve bu firmayı internetten buldum. Mesai arkadaşlarım Engin-Tülin Çetin ve yakışıklı ve bir o kadar da karizmatik oğulları Berkin, Fersan İşbitiren’in tatlı ama fotoğraf çekilmeyi hiç mi hiç sevmeyen kızı Zeynep ve benim fotoğraf çektirmek için can atan kızım Adasu Bertina ile birlikte yedi kişinin biletini almak için firmanın Alsancak semtindeki ofisine gittim. Beni güler yüzü ile rezervasyonlardan sorumlu olan Filiz Akçılpınar Türközü karşıladı. Kısa sürede işlemlerim tamamlandı ve yedi kişi için 150 Euro bedel ödedim. Ertürk fırması ile bu yolculuğu yapsaydım ödeyeceğim rakam yedi kişi için 280 Euro olacaktı. 130 Euro kazançlıyız.
Erken kalkan yol alır
Sabah erkenden Adasu’yu uyandırdım, Üçkuyular’da Fersan ile buluştuk. Çeşmealtı’nda anneannesinin yanında tatil yapan Zeynep’i de aldıktan sonra otoyoldan ilerleyip kısa sürede Çeşme’ye ulaştık. Aracımızı uygun bir yere park ettikten sonra gümrükten giriş yapmak için kuyruğa girdik. Türk gümrük memurları o kadar kısa sürede işlemleri tamamlıyorlar ki, onlarca insan çok kısa sürede onay alıyor. Teknemizin limana yanaşmasını beklerken, Sakız adasından gelen feribotlardan çok sayıda Yunan hafta sonu tatillerini geçirmek için Çeşme’ye akın ediyordu. Saat 10.00’da kalkması gereken feribotlar her nedense yarım saat rötarlı kalkış yaptılar.
Cumartesi kapanan kepenkler pazartesi açılıyor
Bizim feribot önde Ertürk arkada 50 dakikalık bir yolculuğun ardından Sakız limanına giriş yaptık. Her iki feribottan inen yolcu sayısı tahminime göre yüz civarındaydı. Saat 11.30’da başlayan işlemler tembel bir gümrük memuru yüzünden saat 13.30’da tamamlanabildi. Bir de günübirlik vizesiz turlardan söz ediyorlar. Böyle bir uygulamanın gerçekleştirildiğini düşünün. Saat 13.30’da adaya giriş yap. Sonra gümrükten çık, çarşıyı gezebilirsen gez, tekrar gümrük kapısına dön, işkence gibi… Bu seferlerin daha sağlıklı yapılabilmesi için bir kere öncelikle hareket sabah saat 08.30 gibi olmalı. Adaya erkenden gidilmeli ve zaman en güzel şekilde değerlendirilmeli. Çünkü çalışmayı pek sevmeyen komşumuz cumartesi günü dükkanların kepenklerini saat 13.30’da indiriyor ve pazartesi sabahına kadar bir daha açmıyor.
Dönüş daha geç olmalı
Adadan dönüş saati de çok erken. Gezinizin en güzel anında apar topar toplan, otele git valizlerini al ve limana yetiş. Neyse ki bizim teknemiz saat 17.00’de hareket etti. Bizi Karfas plajından saat 16.15’te alan taksi otele saat 16.30’da vardı. Limana geldiğimizde saat 16.45 idi. Limandan ayrılış saatimiz ise saat 17.15’i buldu. Onun için bu tatil hafta içinde yapılmalı ve en az iki gece kalınmalı diye düşünüyorum. Bir de mutlaka adaya gelmeden önce internet üzerinden araç kiralama işlemleri yapılmalı. Çünkü hafta sonu kiralık araç bulmak mümkün değil. Ölü sezonda 25 Euro olan günlük kiralama bedeli rakamı karşımıza 90 Euro olarak çıktı. Parayı sokakta bulmadığımız için doğal olarak kiralamadık ve belediye otobüsü ile Pirgi’ye ve Mano Plajı’na gitmek zorunda kaldık. Ama iyi de oldu. Çünkü otobüs Pirgi’ye giderken ayrı köylerden, dönerken de başka köylerden geçtik, tur gibi geldi bize.
Herkes kendi kapısının önünü süpürüyor
Sakız adasında bir şey dikkatimi çekti. Sokaklarda trafik polisine, zabıta memuruna ve süpürgecilere hiç rastlamadık. Çünkü herkes kendi kapısının önünü süpürüyor ve konteynerlere atılan çöpler kamyonlar tarafından sessizce alınıp götürülüyor. Adanın sahil bölümünde boydan boya sıralanmış barlar ve alışveriş merkezleri bulunuyor. Adaya gümrük memurları yüzünden geç giriş yaptığımız için çarşıya yetişemedik. Gece kapalı dükkanlara öylesine göz attık. Şimdi sıkı durun, İzmir’den hareket etmeden önce bir arkadaşımdan taverna adresi almıştım. Hotzas Taverna (Hoca restoran diye biliniyor) Biz adrese ulaşmak için meydandan bir tarif aldık. Epeyce yürüdük. Şöyle diyebilirim. Mezarlıkbaşı’ndan Kadifekale kadar yürüdük. Ama keyifli sokaklardan geçerek gidiyoruz. Eski evler, dar sokaklar, feri sönmüş sokak lambalarını geride bırakıp Hoca restoranı bulduk; iyi ki bulduk.
Ahtapot yemeği muhteşem
1882 yılından bugüne kadar hizmet veren restoran yeşillikler içinde. Tahta masalar ve ahşap sandalyeler, salaş bir ortam. Yer bulmak sorun. Gördüğümüz kadarıyla bu restoranın keyfini Yunanlılar önceden rezervasyon yaparak çıkarıyorlar. Bize zor da olsa yedi kişilik bir masa ayarladılar. Masaların hepsi dolu. İnsanlar en iyi giysilerini giyip gelmişler, ağırlıklı olarak kırmızı şarap içiliyor. Bizim gibi yemekleri aceleye getirmiyorlar, yavaş yavaş ve sohbet ederek yiyorlar. Biz de onları örnek almaya çalıştık. Yemekler çok lezzetli ve damak tadımıza uygun. Ahtapot yemeği ısmarladık. Ve biz bu yaşımıza geldik böyle bir lezzet tatmadık. Ardından iki tabak daha ısmarladık.
Yedi kişi 105 Euro
Fava muhteşem, dereotu ile marine edilmiş mantar yemeğinin hoş kokusu hala burnumda tütüyor. Tüm bu yemeklere doğal olarak Uzo eşlik etti. Rakı gibi ama hemen beyazlamıyor. Çok az su katmak gerekiyor içine, doğal olarak uzonun içinde yine sakız var ve bu ayrı lezzet katıyor içkiye. Yemeğin sonunda yedi kişilik masanın hesabını isterken her kafadan farklı fiyatlar söylendi. Kısa bir süre sonra etrafımızda pervane olan sarı saçlı minyon bayan garson hesap pusulasını uzattı: 105 Euro…
Hem lezzetli, hem kaliteli, hem hesaplı hem de özel bir yemek ve karşılığı öyle bir ortamda gerçekten çok ucuz… İlk günümüz çok keyifli geçti. Yemek dönüşü sahildeki onlarca bardan birine uğradık, soğuk biralarımızı yudumladık ve günü kapattık.
Zamanla yarıştık
Ertesi gün teknemiz saat 17.00’de hareket ediyor. Zamanla yarışıyoruz. Araç da kiralayamadığımız için kısa sürede bir yerlere gidip gezmek istiyoruz. Kaldığımız Kyma Oteli’n sevimli, güler yüzlü, sıcak bakışlı sahibi Teodor, bu arada eşi Güher Hanım Türk, o da başka bir sahil kasabasında otel işletiyor. Teodor, nefis bir kahvaltı hazırlamış. Açık büfe süt, bal, çeşitli reçeller, mis gibi ekmekler, yumurta, her türlü meyve, çay ve kahve…
Otelimiz 1922 yılında yani Cumhuriyet ilan edilmeden bir yıl önce işletmeye açılmış. Kahvaltı ettiğimiz mutfağın tavanı renkli ve süslü işlemeler ile dolu ve insan kahvaltı ederken gözünü alamıyor. Bizim Birinci Kordon gibi deniz kenarında konumlanan otelimiz dört katlı ve balkonları denize bakıyor. Kaldığımız odalardan balkona çıkılıyor ve karşımızda Çeşme Çiftlik ile burun buruna geliyor insan. O kadar yakın ki, hava temiz ve açık olduğu için binalar çok net bir şekilde görülebiliyor.
Karfas Plajı Ilıca gibi
Sıkı bir kahvaltının ardından Teodor, kocaman fincan içinde Türk kahvesi ısmarladı. Valizlerimizi hazırladık. İki taksi çağırdık. Yaklaşık 7 kilometre uzaklıktaki Karfas plajına attık kendimizi. Attık diyorum, çünkü hava o kadar sıcak ve nemli ki, dayanılır gibi değil. Nefis bir plaj, bizim Çeşme’nin Ilıcası gibi. Kum yapısı ve denizin rengi çok benziyor. Serin sulara bıraktık kendimizi. Bol bol yüzdük. Saat 16.15’de taksilerimiz tam zamanında geldiler. 15 dakikalık bir yolculuğun ardından otelden valizlerimizi aldık, taksinin bagajına yerleştirirken, Teodor yanıma gelip Zeynep’in odada unuttuğu kolyesini teslim etti.
Sihirli bir güç yönetiyor adayı
Adada ilginç olan ne var biliyor musunuz? Hiç hırsızlık olmuyor. Çünkü çalan adamın adadan kaçma şansı hiç yok. O nedenle ortalıkta polis falan yok. Sanki sihirli bir el yaşamı yürütüyor adada, görünmeyen bir güç yönetiyor adayı ve düzen öyle kurulmuş ki, tıkır tıkır işliyor, bir saat gibi… Gönlümüz Sakız Adası’nda kaldı. Çünkü araç kiralayamadığımız için pek çok yere gidemedik. Ben on yıl önce adada iyi bir tur attım. Ama gezi arkadaşlarımın aklı gidilmedik yerlerde kaldı. Olsun ada yakın, artık her şey internet ortamında ve dünya bir tuş kadar yakın. Tıklayın otel ayarlayın, tıklayın araç kiralayın, tıklayın biletinizi ayırtın…
isikteoman@gmail.com
|