ANTİKÇAĞ’DA TRAGEDYANIN İŞLEVİ
Antikçağ kent (polis) devletlerinin 4.Yüzyılda girdiği çözülme süreci ve bu sürecin yol açtığı politik-ideolojik bunalım o dönemin tragedyalarında yansır.
Grek demokrasisi birçok bakımdan çelişkilerle doludur. Toplumun değişik katmanları arasındaki belirli farklılıklar artık kalkmak üzeredir. Orta katmanlar hem üst hem de alt katmanlara yakınlık duymakta, kent yurttaşları da kimi zaman demokratik eşitlik, kimi zaman da yeni ayrıcalıklar için mücadele etmektedir. 5.Yüzyılın sonlarında orta katmanların kamu yönetiminde sözü daha çok geçmeye başlamasına karşın, egemenlik hâlâ soyluların elindedir. Doğuştan soyluluk, yerini zamanla para aristokrasisine ve bir rantiye devletine bırakır. Sanatçılar alt katmanlara pek de hoş gözle bakmaz, hep soylulardan yana çıkar. Euripides ile Sofistler dışında, 5. ve 4. Yüzyılın önde gelen bütün ozanları, düşünürleri aristokrasinin ve gericiliğin çıkarlarına destek olurlar.
Tragedya, işte bu sözümona “demokrasi”nin en mükemmel biçimde dışavurumudur. Sistemin iç çelişkileri, toplumsal katmanların ve kültür taşıyıcısı zümrenin ekonomik çıkarları arasındaki çelişki en belirgin şekilde tragedyada ifadesini bulur. Tragedyanın dış biçimi, yani halkın önünde sergilenişi demokratik, ama içeriği, yani kahramanlık efsaneleri ve yarattığı trajik-kahramanlık duygusu ise aristokratiktir. Gerçi tragedya, saraylardaki seçkin topluluklara hitap eden eski kahramanlık şiirlerinin ya da popüler olmuş destanların tersine, daha çok kalabalıkları ve çok katmanlı kitleleri hedef alır. Ama o da yüce ruhlu, olağanüstü, seçkin insanın alışılmış davranışlarına, ödün vermez soylu efendinin, kahramanlık idealinin cisimlendirilmesine bağlı kalır. Tragedyaların izleyici üzerinde yarattığı etki güçlü bir topluluk duygusunu öngörür; ne var ki, tragedya da seçkin bir izleyici topluluğuna hitap eder. Bu topluluk tüm haklara sahip yurttaşlardır. Tragedya yazarları işte bu topluluğun sözcüleridir; görevleri, bu katmanların egemenliğini haklı gösteren ve güvence altına alan bir biçimde efsaneleri yorumlamaktır. Bu şekilde mitlerin otoriter yorumlarına dönüşen tragedyaların yazarlarına da ruhani payeler verilir; bu yazarlar kendilerinden önce hiçbir ozana, hatta Homeros’a bile nasip olmayan bir saygı görür.
Klasik dönem sona erince tragedyanın dili ve havası değişir, günlük konuşmalara yaklaşır, lirizmi benimser. Ayrıntılara daha çok yer veren, ifade tarzındaki kısıtlamaları kaldırarak aşırılıklara yönelen tragedyada karakterler olaylardan daha ilgi çekici hale gelir. Bu gelişme, felsefede Sofistlerin düşünsel alandaki devrimine denk düşer. Böylece ortaya yeni bir sanatçı zümresi çıkar, onlar artık Homeros çağının rapsodları gibi sınırları belli mesleki bir zümre değildir, her türlü güvenceden yoksun da olsalar, demokratik bir yönetimin eğitiminde sözü geçecek, bu yönetime yön verecek kadar etkilidir, ilkesel yönden bağımsızdır.
Bu hareket en önemli sanatsal ifadesini Euripides’te bulur. Grek aydınlanmasının bu biricik ozanı, köle ve kadın sorunları gibi, kent yaşamının güncel sorunlarını da tartıştığı eserleriyle klasik tragedyanın sonunu hazırlar. Bunu sadece kahramanlık idealinden arınmış bir dünya görüşüne dayanarak yapmaz, üstelik insanları kör talihin oyuncağı olarak gören kader düşüncesini kuşkucu bir biçimde yorumlayarak da gerçekleştirir. Böylece bazı mitoloji kahramanlarını bu özelliğinden sıyrılmış, sıradan kişiler halinde betimler. Örneğin Troya savaşının başkomutanı Agamemnon’u kapıldığı korkudan kölesi Hekabe kurtarır. Odysseus, gözünü kan bürümüş, insanlık dışı, hilebaz bir yaratığa dönüşür. Argonotlar mitolojisinin atılgan, cesur İason’u “Medea”da sefil bir bencil haline gelir vs.
Geleneksel ozan kavramıyla karşılaştırılınca Euripides’in toplumsal yönden modern bir kişilik olduğu görülür. Sofistler gibi onu da açık seçik tanımlamak mümkün değildir: Meslekten edebiyatçı ve filozof, demokrat ve reformcu, hiçbir sınıfa ait olmayan, toplumsal köklerinden kopmuş bir kişilik. Çağdaşları, Aischylos Atina demokrasisinin yerleşmesi ve devamı için uğraşır, mücadele ederken ve Sophokles de devlet yönetimine katılma eğilimi gösterirken, aynı şeyleri Euripides için söyleyemeyiz. Bu büyük tragedya yazarı, Atina’ya duyduğu sevgiye karşın politikadan uzak kalır. Ama öte yandan eserleriyle çağının politik ve düşünsel tartışmalarına yine de canlı bir şekilde katılır; mevcut ilişkileri sorgular; polis toplumunun çelişkilerini gerçekçi bir tarzda tragedyalarında sergiler.
Euripides’in eserleri Rönesans’tan günümüze kadar edebiyatı, görsel sanatları büyük ölçüde etkilemiştir. Birçok yazar, Euripides’in tragedyalarındaki temaları yeniden ele alıp eserlerinde işlemiştir.
Kaynaklar
1.Soziologie der Kunst (Sanat Sosyolojisi), Arnold Hauser, DTV München, 1983.
2.Türk ve Dünya Edebiyatçıları, Cilt 2, Remzi Kitabevi, İst. 1987.
3.Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat, Remzi Kitabevi, İst. 1978.
4.Gesammelte Werke (Toplu eserler), Euripides.
oguzozugul@hotmail.com
|