Bu adaya giriÅŸ vizesiz… / Işık Teoman
Işık Teoman

Işık Teoman

Bu adaya giriÅŸ vizesiz…



Birkaç ay içinde Yunanistan’ın baÅŸkenti Atina ve ardından üç Yunan adasına kısa süreli de olsa geziler yaptım. Atina ile ilgili yazmak istemedim. Akropolis ve meÅŸhur plakası dışında hiçbir ÅŸey bana ilgi çekici gelmedi. Ayrıca bizim Agora, Altınpark, DönertaÅŸ, Anafartalar ve tarihi Kemeraltı Çarşısı’nın deÄŸerini daha iyi anladım. Ama bir farkla onların çarşısında sorun yok ve kurulmuÅŸ saÄŸlıklı bir düzen iÅŸliyor; darısı başımıza…



Pasaport soran yok

O ada senin, bu ada benim, dolaÅŸtım; ama döndüm geldim bizim güzel adamız Bozcaada’ya, ne vize derdi var, ne pasaport derdi… Ohhh gel keyfim gel, al biletini bin feribota, ada mı? Ada… Hem de en güzeli, son güzeli bir ada… Adaya ulaÅŸmak için İzmir’den yaklaşık 320 kilometre uzaklıktaki Geyikli İskelesi’ne gitmek yeterli. Sadece 45 TL ödeyip feribota giriÅŸ yaptık aracımız ile. Zaten Geyikli İskelesi’nden bakınca el ile tutulacak kadar uzaklıkta gibi görünüyor Bozcaada…



Virüs girdi mi tamam

Yıllar önce Gökçeada’ya da gitmiÅŸtim. O ada da farklı güzellikler barındırıyor. Ama Bozcaada küçücük, sıcacık bir ada. Daha iner inmez; ”Ben bu adada yaÅŸarım” ve “Ben bu adaya yerleÅŸirim” virüsü vücudunuza yerleÅŸiyor. Ve bir daha o virüsü vücuttan çıkarmak olanaksız. Sanki adayı yıllardır biliyorsunuz ve tanıyorsunuz ve sanki bu adaya yıllar önce gelmiÅŸ hissine kapılıyor insan. Feribotta giderken AyÅŸe ile “çadırda mı kalalım, pansiyonda mı kalalım?” konulu bir tartışma yaÅŸadık. Çadırda kalmaya karar verdik.



Çadır alanı bulamadık

Adaya yaklaşırken belki de dünyanın en iyi korunmuÅŸ kalesi karşılıyor bizi, akÅŸam saatlerinde ulaÅŸtığımız için ışıklandırma muhteÅŸem… Çok görkemli görünüyor, içini gezdiÄŸimizde de ne kadar haklı olduÄŸumuzu anladık. Kalenin içinde önemli bir materyal yok, ama dört bir yanından kente çok hakim bir tepede kurulmuÅŸ, kenti buradan izlemek ayrı bir keyif ve güven veriyor insana. Adanın merkezinde yetiÅŸmiÅŸ büyük aÄŸaçlar var ve o gölgenin altında çay bahçeleri ve birbirine baÄŸlı sokaklarda ise küçük stantlarda hediyelik eÅŸyalar satılıyor.



Bisiklet ile gezmeyi deneyeceÄŸim

Minik ada feneri, buzdolabı süsleri, takılar, deniz ürünlerinden yapılmış eşyalar ve en önemlisi adanın reçelleri dizilmiş rengarenk. Bir de adanın çavuş üzümü çok ünlü. Reçellerinden de yeşil domatesten yapılanının tadına doyum olmuyor. Hem üzüm hem de asma fidanı satıyor köylüler. Bu renkli görüntüleri geride bırakıp adanın tek çadır kampına yol aldık. Zaten araç ile adayı yaklaşık bir saat içinde dolaşmak mümkün. Ancak adaya serin havada gidip bisiklet ile dolaşmak bence daha bir keyifli olur gibi geliyor. Bunu mutlaka deneyeceğim. Çadır kampına geldiğimizde büyük ağaçların altının hemen hepsinin dolu olduğunu gördük. Küçük ağaçların altında çadır kurmak ise güneşin altında mümkün görünmüyor, o nedenle bir pansiyon ile üç gece için anlaştık.



Sanki akrabamıza misafirliğe geldik gibi

Pansiyonumuz adanın merkezinde, kale tam karşımızda, kırmızı kiremitli evler ise dizilmiş bize bakıyor, manzara çok görkemli. Hemen solumuzda ise kilisenin yanından uzanan çan kulesi ve saati dikkat çekiyor. Kaldığımız pansiyon sanki bir akrabamızın evi gibi. Sabah kalkıyoruz, ev reçelleri ve teyzenin hazırladığı pişileri, kızartmaları yiyoruz mis gibi kokan çimlerin üzerinde. Her pansiyonun ya önünde ya da arkasında mutlaka bir bahçe var. Ve bahçelerin hemen hepsi de adanın merkezine bakıyor.



Her yerden denize girmek mümkün

Adanın en ünlü yüzülebilecek koylarından Ayazma’da günü açıyoruz, ardından sırasıyla diÄŸer koylar geliyor. Aslında adanın her yerinden, yani dilediÄŸiniz ve gönlünüzün çektiÄŸi koylarında yüzmek mümkün. Biz AyÅŸe ile feribot iskelesinin yanından bile denize girdik. Ayrıca kaleyi tüm heybetiyle gören minik bir koydan da denize atlamayı ihmal etmedik. Ama benim gönlüm Akvaryum Koyu’nda kaldı. Hakkını vermek gerekirse adanın en güzel koyu…



Åžarap peynir eÅŸliÄŸinde

Ve en güzeli ne yaptık biliyor musunuz? Bozcaada’nın ünlü ÅŸaraplarından bir tane satın aldık. Yanında patlıcan kızartması, beyaz keçi peyniri ve kepekli ekmek ile mendirekte kayaların en ucuna yerleÅŸtik. Hem güneÅŸi batırdık, hem kaleyi ve gelip giden feribotları, insan ve araç trafiÄŸini izledik, hem de kırmızı ÅŸarabımızı yudumladık.



Arnavut kaldırımlı taş sokaklar

Sonra, adanın sokaklarını arşınladık. Birbirinden güzel begonvillerin yaslandığı taÅŸ evleri seyreyledik, terk edilmiÅŸ ve yıkılmaya yüz tutmuÅŸ ama yine de tüm güzelliÄŸi ile ayakta kalmak için direnen eski yapıları hüzünlü izledik. Arnavut kaldırımlı taÅŸ sokaklar, ahÅŸap panjurlu evler, kırmızı, mavi ve yeÅŸil boyalı sokak kapıları, taÅŸların arasından süzülüp giden ÅŸarap fabrikalarından geriye kalan atık sular. Ve o sulardan ciÄŸerlerinizin en derinine kadar giden mis gibi taze ÅŸarap kokuları. Sıcacık yüzüyle size seslenen mekanlar, güler yüzlü insanlar, bu adada kalınır ve yaÅŸanır. Gitmek kolay hem de vize bile yok…










































Işık Teoman

isikteoman@gmail.com



17 Eylül 2010 Cuma / 3952 okunma



"Işık Teoman" bütün yazıları için tıklayın...