Katrancı, Olimpos, Çıralı ve Alanya İnce kum …
Çam ağaçları yeşil rengini ödünç vermiş Katrancı Koyu’nun mavi sularına. Yeşile dönmüş ılık sular, kıyı boyunca çam ağaçlarından saçılan ibreler zemini kahverengine çevirmiş. Renk cümbüşü, kırmızı toprak ile birleşince tuval üzerinde öylesine bir armoni oluşmuş ki,bir de dolunay yansımış dalgaların kıpırtısına…Issız koyda çocuk sesleri karışmış dalgaların döngüsüne…Boynunu uzatmış çam ağaçları dokunabilmek amacıyla deniz suyuna. Kayaların sert zemini bile önleyememiş bu buluşmayı. Karanlığın tam ortasında yıldız döşeli tavanların altında, serin ürpertili rüzgarların eşliğinde, zamanı yok ki, kamp yapmanın…
Karanlık akşamlar
Keyif çatmanın, ölü gözlü lambanın titrek ışığında gazete okumaya çalışmanın tadı damağında… Birkaç çadır öteden gelen bağlamanın tımbırtısı, sarhoş naralarına karışınca, artırır dalgalar serin sularını inadına vura vura sahil kenarına. Balıkçı motorlarından gelen pata pata sesleri, koşturur çocuklar babalarına, ağlardan çıkacak balıklara, oltaya takılan kalamara,inat edip teknenin tabanına yapışan ahtapota yanıt verir karanlıkla duşun altında ıslak bedenler. Gövdesinden, dalına, ibresinden toprağa, savrulur deniz kenarına çam kokusu buluşur iyot kokusuyla, deniz kokteyli tokuşturur kadehleri ardı ardına…
Rüyalarımdan alamıyorum
İzmir’den Alanya’nın ince kum orman kampına kadar uzanan on günlük çadırlı yolculuk beni öylesine duygusal, öylesine sakin, sessiz ve dingin bir hale getirdi ki, rüyalarımdan alamıyorum bu güzel geziyi,bu eşsiz on mutlu geceyi, dönemiyorum bugüne… Derin sularında yüzüyorum, geceleri bile kulaç atıyorum sessizliğe, sırtımın altında tuzlu sular, gözümün üstünde yıldız kaplı bulutlar, alkış tutan dalgalar, çağrı yapan salaş bakışlı çadırlar. Her yıl iznimin bir bölümünü farklı bir bölgede geçirmek, yeni mekanlar, tadımlık izlenimler yaşayarak yıl boyunca hayaliyle geçinip gitmek huzur veriyor bana.
Bulutların üzerinde gezinmek
Karadeniz sahilini boydan boya dolaşmak. Bir yayladan çıkıp diğerine atlamak, Kavron Yaylası’nda bulutların üzerinde gezinmek, küçük cüssesiyle akıp giden minik derelerin şelaleye dönüşünü izlemek güçlendiriyor beni. Gökova’dan Akyaka’ya uzanmak, Marmaris Turunç’dan İçmeler’e ve oradan mavi derinlik Bodrum’un beyazlarına baş koymak ve gökkuşağının her bir tonu begonvillerle buluşmak. Sokaktan kapari toplamak, yabani üzümü dalından koparmak, incir kokulu parmakları yalamak, Belen kahvesinde acıya ortak olmak… Aspendos duvarlarında nağmeler aramak, sarkıtlı mağaralarda yaz üşümesi yaşamak… Kurşunlu şelalesinin altında yağmur dansı yapmak, Manavgat’tan denize yürümek ve Düden’in azgın sularında serinlemek ve hatta beyin kayağı yapmak…
Antalya Kaleiçi muhteşem
Denizden çıkıp tuzlarını kurutmadan Antalya’nın Kaleiçi’ne varmak, tarih, kültür ve turizm ile buluşmak. Yaşlı amcayı sedirde, buruşuk nineyi yün ve şiş ile seyretmek, torununu gezdiren dedeye selam, süt emziren anneye sabır dilemek. Sıcak zamanlarda biralamak, serin akşamlarda rakılamak, patlıcan, beyaz peynir eşliğinde yudumlamak ve duyguları on güne sığdırmak. Zaten önemli olan da bu değil mi? Koca bir yıl gibi geliyor insana çalışmanın ağır temposu altında geçen zaman. Haftalar gün gibi geçiyor, ayın şu gelsin çağrısıyla, bayramlar, özel günler birer birer geride kalıyor.
Katrancı koyu ve yeşil ve mavi
Yıllık iznin tadına doyum olmuyor. Fethiye’nin Katrancı Koyu’ndaki orman kampı, sık çam ormanlarının altında, ince kumuyla, ılık deniziyle beni öylesine dinlendirdi ki, yolculuğumun son günlerinde tekrar beni koynuna çağırdı. Tatilimin son üç gününü yine Katrancı Koyu’nda geçirdim. Son üç günde Ezgi’de bize eşlik etti. Öncesinde Kaş, Kalkan ve oradan Finike, karanlık asfaltlı yollardan, taş yapılı Kekova, yeşile hasret Kekova ve insana hasret Kekova… Yanar taşlı Olimpos, Çıralı’da çınar ağaçlarının altında iki gecelemeli sessizlik. Alanya’da dev dalgalarda oynaşma, ince kumunda çadır kampı…
2 bin 500 kilometre
Bebek ağlamaları, ninniler eşliğinde uyuyup, serin sularında yıkanma, hamakta bir gece vakti ürpertiyle uyanma işte tatil bu değil mi? Ayşe ile birlikte on günde yaklaşık 2 bin 500 kilometre yol kat ettik. Bir gece Bodrum’da buluştuk beyaz ile… Bodrum, Milas ve Yatağan oradan Köyceğiz, Ortaca’nın Sarıgermesi’nde bir araya geldik, deniz ile serinledik. Dalaman’ı geçtik, Fethiye’nin Çalışlar Plajı ve sırasıyla; Kalkan, Kaş, Demre, Finike, Kumluca. Olimpos’un Çıralı köyünde palmiye çadır kampında konakladık, sıcak ağırlanma yaşadık.
Yanar taşta demli çay yudumlamak
Yanar taş zirvesinde demlenmiş çayı yudumladık. Antalya, Serik ve Manavgat üzerinde Alanya Damlataş’ta serinledik. İnce kum orman kampında dinlendik. Korkuteli’nde yemekten kovulduk. Burada anlatmadan geçemeyeceğim. Gezimizin son üç gününü farklı güzergah kullanarak değerlendirmek istedik. Antalya’nın Kaleçini gezdikten ve hayran kaldıktan sonra, tekrar sahil yolundan dönüş yapmak yerine Korkuteli üzerinden Fethiye’ye dönmeye karar verdik. Gün kaybolduğunda Korkuteli’ne ulaştık.
Şort giyince kovulduk
İlçenin girişinde bir kebapçı dükkanı dikkatimizi çekti. Kaldırım üzerine sıralanmış masalarda kimi çorbasını yudumluyor, kimi kebap yiyor kimi de sipariş bekliyor. Biz de Ayşe ile boş bulduğumuz bir masaya yerleştik ve garsonun gelmesini beklemeye başladık. Aradan geçen dakikalara karşın bir hareket olmayınca, lokantanın içine girdim ve bizim ile ilgilenmelerini istedim. Mutfakta yüzünde iki üç günlük sakalı olan bir aşçı kılıklı adam elinde hem kebap yapıyor hem de bana laf yetiştiriyor; ”Ekmek kalmadı, ekmek kalmadı” Dönüp baktım ve şaşırdım kaldım. Adam ekmek yok diyor ve kazanlar çorba dolu ve müşteriler gelmeye devam ediyor. Anladım ki, yobaz kafalı, örümcek ayaklı, karanlık suratlı insan kılıklı bu çirkin anlayışlı esnaf bozmaları, bizim şortlu olmamız nedeniyle mekanlarına oturmamızı istemiyorlar. Olası bir kavgaya izin vermemek için oradan ayrıldık.
30 yılda bir ilk yaşadık
Bize yapılan davranışı gören diğer esnafın özür dilemelerine bakmadan yola koyulduk. 30 yıllık gezi anılarım arasında bu davranışı sadece Korkuteli gibi bir ayağı Antalya ve bir ayağı Fethiye ile Finike olan turizm kentleri arasında sıkışmış bir ilçede yaşamak, daha da önemlisi; dost canlısı, konuksever Anadolu’da böyle bir öykü yaşamak yüreğimi hançerledi, duygularımı yaraladı. Ve hala bu beyinlerin nasıl ayakta kaldığını düşünerek Akdeniz boyunca yaptığım gezinin tatlı bölümlerini geçirerek düşlere dalıyorum. Katrancı, Olimpos, Çıralı ve Alanya İnce kum kamplarında kurduğum çadırlı günlerimi arıyorum. Kurşunlu şelalesinin altında yıkanmak istiyorum…
isikteoman@gmail.com
|