ISSN 1308-8483
En Mavi, Mavi / Tarık Dursun K.
  Yayın Tarihi: 7.10.2010    


En Mavi, Mavi

Niçin Ege'de köylerle kasabaları inatla deniz kıyılarında yaparlar? Niçin köylerle kasabalar her bükte, her koyda ve her girinti ve çıkıntılarla bezeli kıyıda ve denizin tam ağzındadır?

Genelde sırtını ovaya yaslamışlardır. Ovalar bir dantel gibi ağırdan ağıra (ve) için için bereketli toprakları adeta bir burgu gibi oyarak karanın içlerine doğru usuldan usula sokulur.

Tek katlı, çift katlı, denize yüzünü dönmüş duvarları beyaz badanalı evlerin yan yana dizilendiği sokakların hepsi denize çıkar. Çarşıları denize bakar. Bir ufacık çıkmada (hemen hemen her kıyı başında ya da ucunda size karşıcı olacak) bir eski kale kalıntısı, yıkık bir geçmiş zaman evi, suskun mermer artıkları güneş altında parlayarak, kimileri de sokulgan denizi hiç mi hiç umursamaksızın geçmiş zamanlardan kalma dikkatlerini denizden göğe vurmuş o göz alan mavilikte toplarlar ve boysuz dağlardan gelen yabani kekik, hamut ve bayır nanesi yüklü rüzgarlara kucak açarlar.

Eskiden bu kıyılar kendi başlarına idiler; gelensiz ve gidensiz. Yol dedikleri de sapa, uçurumlarla dolu ve sürekli yokuşlarla haşır neşir; yazlan tozlu topraklı ve kışlan balçık yollarda gidiş gelişler ancak damalı "jeep-taksi"lerle yapılırdı, ben biliyorum. (En yakın kasaba merkezine her gün günü birlik; o da ancak sabahlan çok erken saatlerde bir kaptı- kaçtı kalkar, yolcularını (büyük çoğunluğu hasta, mahkemeye işi düşmüş, devletin tapucusuyla, candarması ve tahsildarıyla bitmez tükenmez takıntıları olan uzak yakın nahiyelilerle köylülerdi.

Yol üzeri sürüsüne bereket, irili ufaklı kimi tekinsiz adalar vardır. Birçoğunu yaban güvercinleriyle ada tavşanları esir almışlardır. Sulan bilmez nice kaptanlar, bismillah çekip bu irili ufaklı adacıkların arasından bir kıvrım, bir büklüm, bir doğru çizgi bularak denizi geçmeye kalkışmışlardır, ama sonra her birinin başları dertten derde girmiştir.

Derler ki; yüreklerine kötü cinlerin çöreklendiği çırılçıplak denizkızları (mavi saçlı, mavi gözlü, mavi mermerden bedenleri ışıl ışıl) bu adacıkların en geçit veren yarlarında durur, beklerler; duymamış ve inanmamış motorculara işmar edip tatlı türküler, sıcacık öpüşlerle onları sevişmeye çağırırlarmış.

Çağrıyı duyup arkalan sıra o denizkızlarına takılıp gidenin vay haline artık!

Ege'de yılın bir mevsiminde gözün gördüğü her şey maviye çalar; Gökyüzüne bakarsınız, bulutsuzdur ve mavidir; makilere ve kaya incirleriyle diken incirlerine bakarsınız, mavidirler; daladikenleriyle eşekhıyarları güneşte mavileşip mavilerin mavisine meydan okur, baş kaldırırlar.

Sular da mavidir, ne var ki, arada bir de olsa, esen ince bir yel mavi yüzünü yavaştan kırıştırır ve (denizin tek beyazı onlardır) kuzucuk dalgalarına yol verirler.

Mavi yolculuğun asıl vakti zamanı bu maviler mavisi dönemdedir; bilmiş olun diye söylüyorum.

Türü ne olursa olsun, ister motorlu, ister yelkenli, isterse gelip geçerken kuğu süzülüşüyle yedi iklim dört bucakta parmak ısırtmış bir tekne olsun; herhangi birinde olmak, gerçekten de bir mutluluktur, ama mavi yolculuğa çıkmış bir teknede olmanız koşuluyla elbette.

Dolunay olur ve esen ne kadar bilinen bilinmeyen soylu soysuz rüzgâr varsa, hepsi de o saat şırp diye durur. Hiç esmez. Çevreden geceyi baskınlayan acayip bir koku gelir size kadar. Belki hâlâ üç beş bahçede yalnızlığa salınan yılkı atları gibi terkedilmiş üç beş mandalina ağacının sarı gözlü çiçeklerinden gelen bir kokudur, belki dere yataklarının birikinti sularında kendilerine hayat bulmuş birkaç gelinbaşı çiçeğinin ya da san yaz nergislerinin kokusudur.

Kokuyla birlikte elinizde olmaksızın başınızı kaldırıp gökyüzüne bakarsınız; o gece maviliğinde (çok sık olmasa bile) yine de sizin için gökyüzünden hızlı bir ağarmada bir yıldız kayar ve ardı sıra mavi gümüşten izlerle denizin karanlığında yok olup gider.

O zaman (mutlaka) uyanık olmanız gerektir, uyanık ve tetkikte beklemede. Çünkü sizin için gökte ağıp denize inen o yıldız, sizin kısmetin olabilir. Görmeli ve anında bir niyet tutmalısınız.

Başka niyetler tutar mı, bilmiyorum, ne var ki, mavi yolculuktaki mavi gecelerin yıldız ağmaları tutar diye bellenmiş bir inanış vardır ve bütün Ege de bunu böyle bilir.

Sonra sabah olur, denizde ve mavisini yitirmemiş gökyüzünden. Dolunay gitmemekte ısrarcıdır, güneş de öyle.

Tekneler sabah durgunluğunda çok hafif şıpırtılarla yine çok hafif iniş çıkışlarla biriktirdikleri gel-gitlerini tamamlar ve mavi yolcuların sabahın maviliğini görmelerini beklerler.

Sonra efendim, güneşi doğar, karanlıkları ışıklar boğar ve yeni bir mavi yolculuk (ne dünküne, ne önceki güne ve ne de ilk günlere hiç benzemeyecek) yepyeni bir gün başlar.

Halikarnas Balıkçısı'z, Sabaattin Eyüboğlu'suz, Arza Erhat'sız, Mina Urgan'sız, Şakir Eczacıbaşı'sız, Oğuz Akkan'sız, Ferruh Doğan'sız, Melih Cevdet'siz, Edip Cansever'siz ve bensiz.


Tarık Dursun K.



1890










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)