ISSN 1308-8483
FREUD’UN GÖRÜŞLERİ ÜSTÜNE – III / Oğuz ÖZÜGÜL
Oğuz ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 10.10.2010    


FREUD’UN GÖRÜŞLERİ ÜSTÜNE – III

Freud, başlangıçtaki gelişme aşamalarının, bireyin daha sonraki yazgısını belirlediğine dair savını, 1912’de yayımlanan “Totem ve Tabu” adlı kitabında, ilkel oymakların gelişim örneğine başvurarak desteklemeye çalışır. Bu eserinde kültürün, vicdanın ve üst-ben’in kökenine dair bir söylence [mit] yaratır.

Savaş sırasında yayımlanan “Savaş ve Ölüm Üzerine Çağcıl Görüşler” [1915] ve “Haz İlkesinin Ötesi” [1917] başlıklı yazılarında, yayılımcı savaşların kökenini öldürme ve tahrip içtepisiyle, yani biyolojik yönden açıklar ve böylece yayılımcı burjuvazinin suçlarını aklar.

Freud’un Birinci Dünya Savaşı’nda savaşa karşı geliştirdiği tutumunu karamsar bir tepki olarak yorumlayanlar vardır. Ancak bu yorum bir temele dayanmaz. Freud bir mektubunda, “Avusturya dışişleri bakanının acımasız tutumunu, kurtarıcı ve yürekli bir davranış olarak” gördüğünü, kendini “otuz yıldan bu yana ilk defa bir Avusturyalı” hissettiğini, “sevinçten kabına sığamadığını, işlerini düşünemediğini ve zamanını kardeşiyle günün olayları üzerinde konuşmakla geçirdiğini”, ya da kendi deyimiyle “tüm libido’sunu Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna ayırdığını” belirtir. Yine 22 Mart 1918 tarihli bir mektubunda Freud, yayılımcı Almanya’nın yanında yer alıyor ve Almanların zaferini düşlüyordu.

Savaş koşullarında Freud böylece, ruhsal alanda faaliyet gösteren ikinci bir temel içtepinin, yani libido’nun yanı sıra özel bir tahrip içtepisinin varlığını benimsiyordu. Bu içtepi hem bireyin hem de ulusların ve devletlerin içinde etkili olmakta, savaşlar biçiminde kendini dışavurmaktadır. Burjuvazinin saldırganlığını ve savaş suçlarını aklayan bu düşünceden Freud ömrünün sonuna kadar kurtulamamıştır. Bu düşünce, teorisinin merkezlerinden biridir. 1932 yılında, Albert Einstein’la yazışmasında savaş sorunuyla ilgili olarak, içimizde nefret ve yok etme içtepisinin faaliyette bulunduğu görüşünü savunuyordu. Freud’a göre bu içtepi, canlı varlığı yok etmek, yaşamı cansız madde durumuna çevirmek için çaba harcar, özel organların yardımıyla dış dünyaya, nesnelere karşı yöneltilerek tahrip içtepisine dönüşür. Canlı varlık, yabancı canlı varlıkları yok ederek kendi yaşamını korur. Buna göre savaş, içimizde faaliyette bulunan tahrip içtepisinin sadece dışımızdaki nesnelere yöneltilmesinin bir sonucudur.

Freud 1920’de yayımladığı “Kitle Psikolojisi ve Ben-Analizi” başlıklı yazısında, gerici görüşleri benimseyerek, toplumun sınıflara ayrılmasını ve büyük kişiliklere tapmayı haklı göstermeye çalışır. Böylece Freud, Almanya’da Hitler faşizminin başlamasından kısa süre önce, nesnel açıdan faşizmi haklı gösteren bir görüşün neredeyse sözcüsü durumuna düşer; Freud’un amacı kuşkusuz bu değildi, çünkü siyasal görüşleri liberaldi ve kendi de faşizmin kara listesinde yer alıyordu. Ama bu durum, bir eserdeki nesnel-temel eğilimlerin ve yazarının kişisel-siyasal görüşleri arasında bir çelişki bulunabileceğini göstermesi bakımından ilginçtir.

Freud, ölümünden [1939] kısa bir süre önce “Psikanalizin Tarihçesi” adlı eserinde teorisini homojen bir sisteme dönüştürür. Burada, yirmili yıllardan bu yana git gide biçimlenen bir eğilim açık seçik görülür: Ruhsal öğelerin açıklanmasında, biyolojik-cinsel yorumun yerini daha çok yaşam-felsefi yorumlar alır. Bu şekilde, cinsellik kavramını, yaşam-felsefi türden felsefi bir söylence geleneğinin kapsamına almak için, daha çok söylencelere ait bir kavram olan eros ile tanımlar. Artık libido’muz, ozanların ve düşünürlerin, tüm canlıları bir arada tutan eros’u ile birleşir.

Sürecek


Oğuz ÖZÜGÜL

oguzozugul@hotmail.com


2208










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)