FREUD’UN GÖRÜŞLERİ ÜSTÜNE – III / OÄŸuz ÖZÜGÜL
Oğuz ÖZÜGÜL

Oğuz ÖZÜGÜL

FREUD’UN GÖRÜŞLERİ ÜSTÜNE – III



Freud, baÅŸlangıçtaki geliÅŸme aÅŸamalarının, bireyin daha sonraki yazgısını belirlediÄŸine dair savını, 1912’de yayımlanan “Totem ve Tabu” adlı kitabında, ilkel oymakların geliÅŸim örneÄŸine baÅŸvurarak desteklemeye çalışır. Bu eserinde kültürün, vicdanın ve üst-ben’in kökenine dair bir söylence [mit] yaratır.

SavaÅŸ sırasında yayımlanan “SavaÅŸ ve Ölüm Üzerine ÇaÄŸcıl Görüşler” [1915] ve “Haz İlkesinin Ötesi” [1917] baÅŸlıklı yazılarında, yayılımcı savaÅŸların kökenini öldürme ve tahrip içtepisiyle, yani biyolojik yönden açıklar ve böylece yayılımcı burjuvazinin suçlarını aklar.

Freud’un Birinci Dünya Savaşı’nda savaÅŸa karşı geliÅŸtirdiÄŸi tutumunu karamsar bir tepki olarak yorumlayanlar vardır. Ancak bu yorum bir temele dayanmaz. Freud bir mektubunda, “Avusturya dışiÅŸleri bakanının acımasız tutumunu, kurtarıcı ve yürekli bir davranış olarak” gördüğünü, kendini “otuz yıldan bu yana ilk defa bir Avusturyalı” hissettiÄŸini, “sevinçten kabına sığamadığını, iÅŸlerini düşünemediÄŸini ve zamanını kardeÅŸiyle günün olayları üzerinde konuÅŸmakla geçirdiÄŸini”, ya da kendi deyimiyle “tüm libido’sunu Avusturya-Macaristan İmparatorluÄŸuna ayırdığını” belirtir. Yine 22 Mart 1918 tarihli bir mektubunda Freud, yayılımcı Almanya’nın yanında yer alıyor ve Almanların zaferini düşlüyordu.

SavaÅŸ koÅŸullarında Freud böylece, ruhsal alanda faaliyet gösteren ikinci bir temel içtepinin, yani libido’nun yanı sıra özel bir tahrip içtepisinin varlığını benimsiyordu. Bu içtepi hem bireyin hem de ulusların ve devletlerin içinde etkili olmakta, savaÅŸlar biçiminde kendini dışavurmaktadır. Burjuvazinin saldırganlığını ve savaÅŸ suçlarını aklayan bu düşünceden Freud ömrünün sonuna kadar kurtulamamıştır. Bu düşünce, teorisinin merkezlerinden biridir. 1932 yılında, Albert Einstein’la yazışmasında savaÅŸ sorunuyla ilgili olarak, içimizde nefret ve yok etme içtepisinin faaliyette bulunduÄŸu görüşünü savunuyordu. Freud’a göre bu içtepi, canlı varlığı yok etmek, yaÅŸamı cansız madde durumuna çevirmek için çaba harcar, özel organların yardımıyla dış dünyaya, nesnelere karşı yöneltilerek tahrip içtepisine dönüşür. Canlı varlık, yabancı canlı varlıkları yok ederek kendi yaÅŸamını korur. Buna göre savaÅŸ, içimizde faaliyette bulunan tahrip içtepisinin sadece dışımızdaki nesnelere yöneltilmesinin bir sonucudur.

Freud 1920’de yayımladığı “Kitle Psikolojisi ve Ben-Analizi” baÅŸlıklı yazısında, gerici görüşleri benimseyerek, toplumun sınıflara ayrılmasını ve büyük kiÅŸiliklere tapmayı haklı göstermeye çalışır. Böylece Freud, Almanya’da Hitler faÅŸizminin baÅŸlamasından kısa süre önce, nesnel açıdan faÅŸizmi haklı gösteren bir görüşün neredeyse sözcüsü durumuna düşer; Freud’un amacı kuÅŸkusuz bu deÄŸildi, çünkü siyasal görüşleri liberaldi ve kendi de faÅŸizmin kara listesinde yer alıyordu. Ama bu durum, bir eserdeki nesnel-temel eÄŸilimlerin ve yazarının kiÅŸisel-siyasal görüşleri arasında bir çeliÅŸki bulunabileceÄŸini göstermesi bakımından ilginçtir.

Freud, ölümünden [1939] kısa bir süre önce “Psikanalizin Tarihçesi” adlı eserinde teorisini homojen bir sisteme dönüştürür. Burada, yirmili yıllardan bu yana git gide biçimlenen bir eÄŸilim açık seçik görülür: Ruhsal öğelerin açıklanmasında, biyolojik-cinsel yorumun yerini daha çok yaÅŸam-felsefi yorumlar alır. Bu ÅŸekilde, cinsellik kavramını, yaÅŸam-felsefi türden felsefi bir söylence geleneÄŸinin kapsamına almak için, daha çok söylencelere ait bir kavram olan eros ile tanımlar. Artık libido’muz, ozanların ve düşünürlerin, tüm canlıları bir arada tutan eros’u ile birleÅŸir.

Sürecek


Oğuz ÖZÜGÜL

oguzozugul@hotmail.com



10 Ekim 2010 Pazar / 2593 okunma



"Oğuz ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...