ISSN 1308-8483
“TUT ŞUNUN UCUNU…” / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 16.10.2010    


“TUT ŞUNUN UCUNU…”

2010 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Perulu yazar Mario Vargas Llosa basın toplantısında, “gelecekte özgür yaşamak istiyorsak iyi edebiyat çok önemlidir, çünkü iktidarların kolayca yönlendiremedikleri yurttaşlar yaratır” dedi. Bu söylemi edebiyatla sınırlamayalım. Müzik, resim, tiyatro, sinemayı da içine alan sanata dil, tarih, bilim, din kavramlarını da eklersek kültüre ulaşırız.

Gözlerimizi ve kulaklarımızı açıp da şöyle dünyadan ülkemize ve oradan da yaşadığımız yere gelirsek ne görüyoruz ne duyuyoruz. Kültür yaşamı ne durumda? Ayaklar altına alınmış gibi gelmiyor mu?

Zamanımızda kültür, hiç de kolay bir yer bulamıyor. Sanki tıklım tıklım dolu bir otobüse binmeye çalışan ve her seferinde itilip kakılarak yerine dönen çekingen biri gibi. Peki bu otobüs nelerle dolu? Seviyesiz, düzeyi düşük televizyon programları, dilimizin yabancı ve anlaşılmaz kelimelerle doldurulması, kaderci müziğe yeniden dönülmesi, bilimin çağdaşlıktan uzaklaşması, kültür sanattan bir cümle bile edilemeyen haberler. Şöyle bir eleme yapsak ne kalır?

Ünlü Alman tiyatro genel müdürlerinden Hansgünter Heyme, tiyatrosu ekonomik kısıntıya uğradığı zaman, “devlet, çöp hizmetlerini nasıl yapıyorsa kültürü de öyle desteklemelidir. Tiyatro ruhun çöp hizmetidir.” Ne kadar haklı! Yukarıdaki otobüsün ruhumuzu doldurduğu çöpleri bir tiyatro izlemekle atabiliriz.

Bir sorsak: Herkes kültürün düştüğü durumdan şikayetçi. Kültürün ne kadar önemli ve gerekli olduğunu söylüyor. Ne yazık ki sorumluluk hissetmiyor. Oysa ki tek tek herkes sorumlu. İnsanın insan olma evrimi kültürden geçiyor ve onların gelecek kuşaklara nasıl bir kültür aktardıkları yakıcı bir sorun.

“Kültür güneşi alçakta duruyorsa, cücelerin gölgeleri uzun görünür” (Karl Kraus 1874-1936 Avusturyalı düşünür). Nasıl tüyler ürpertici bir söylem! Hemen hayalimi çalıştırdım. Foça Belediye Meydanı’nda duruyorum. İnsanlar kafelerde oturuyor, gülüyorlar, konuşuyorlar. Kol kola girmiş gezenler, çocuklarını kucaklarında taşıyanlar. Birden dev gölgeler görünüyor. Denizden, sokaklardan geliyorlar. Ben bildiğim için uyarmak istiyorum. “Bize zarar verecekler kalkın” diye bağırmak istiyorum. Sesim çıkmıyor. Dev gölgeler kafeden birini alıyor yere yatırıp üstüne kapanıyor. Çatır çatır diye bir ses geliyor. Hamam böceği gibi eziyorlar. (Bu kadar paranoya yeter).

Foça ile devam edersek. Nasıl bir gelişme gösteriyor son yıllarda? Kalabalıklaşıyor. Ancak değişiyor da. İnsanlar yaşamak için Foça’yı seçiyor.

Aşçı Fok onlar için çok hoş bir tanımlama yapıyor. “Milenium Mübadilleri”. Onlar, burasını yerleşmek için seçtiklerinde belki tüm eşyalarını, giysilerini, ıvır zıvırlarını değil, çok önemli ve değerli bir niteliklerini, sanatseverliklerini birlikte getiriyor. Sinema, tiyatro, sergi, konser izleme alışkanlıklarını burada da sürdürmek istiyorlar. Ne yazık ki, bir etkinlik bulamıyorlar. Sinema, tiyatro, konser vs. için 60 km. uzaktaki İzmir’e gitmeleri gerekiyor. İzmir ise cıvıl cıvıl. Her yerde bir etkinlik. Ruhu “çöple” dolanların bol bol temizleneceği olanaklar var.

Bir Üniversite açıldı. Gençlik aşısı geldi Foça’ya. Gençler ne ister? Herhalde sabahtan akşama “inekleyecek” değiller. Onlar çöplerini nasıl boşaltacaklar?

Bir Huzurevi açıldı. Yaşlılar, yılların yükünü nasıl taşıyacaklar? “Yar bana bir eğlence ”demezler mi? (Yazarken, bir beldede, farklı insanların yaşamasının nasıl bir şans olduğunu düşündüm.)

Foçaspor kulübündeki gençler, futbolla yatıp futbolla mı kalkıyorlar? Tiyatro, sinema (örneğin ünlü Fransız futbolcu Eric Cantona’nın yaşamını anlatan filmi heyecanla izlemezler mi?) İlgilerini mutlaka çekecektir.

Ancak bir soru geliyor hemen aklıma? Foça yetkilileri Milenium Mübadillerini, gençleri, yaşlıları önemsiyor mu?

Bir beldenin kültür ve sanatla anılır olması, değerini ve itibarını arttırır. Böyle bir beldede yaşayan insanlar da, onu canla başla savunur “kem gözlerden” korur. “Sahilciler, kumsalcılar” böyledir işte.

Bir grup Milenium Mübadillerinin istekleri, önerileri Belediyeye iletildi. Kültür Danışmanı Hüseyin Yurttaş müjdeli haberi getirdi. Bize, (yani tüm Foçalılara) İzmir’deki etkinlikleri izleyebilmemiz için bir otobüs veriliyordu. Belediyenin bu desteğini selamlıyoruz.

İlk etkinliğimiz 30 Ekim Cumartesi günü İzmir’de bir tiyatro gösterisi. Duyanlar duymayanlara duyursun lütfen.

Hemen, bir süredir aklıma takılan bir şeyi de burada döküvereyim. Şu “Ayvalık tostunu” Ayvalıklılara bıraksak. Biz de kendi tostumuza “Foça Tostu” desek.

Kale Kafe’ de, Foça tostu yersiniz örneğin. Yanında Kemal Beyin demli çayı…

Bir reklamı anımsatmak istiyorum. “Tut şunun ucunu döşeyelim abi” derdi bir işçi. Aynen öyle. Foça için, herkesin bir ucundan tutması gerekiyor. Yoksa dev gölgeler gelir ham yaparlar.

Hep birlikte olmak dileğiyle


Zuhal ÖZÜGÜL



2065










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)