
Cevat YILDIRIM
ESKİ FOTOĞRAFLAR
Trakya’ya gidecektim. Elli yıl önce serhat ÅŸehri Edirne’de öğrenciyken birlikte okuduÄŸum arkadaÅŸlarımın anısını tazelemek istedim. Ne yapayım? Kitap biçimli albüme baÅŸ vurdum. Neler çıktı içinden? Derste, bahçede, kırda resim dersinde, staj yaptığımız köyde, okul müsamerelerinde çekilmiÅŸ fotoÄŸraflar, yüzlerce anılar. Bu resimlerden birkaç tanesini yanıma aldım. BirçoÄŸunun aynısı arkadaÅŸlarımda vardı zira.
(Foto) deyince, bizim aklımıza fotoÄŸrafçı gelir. “Foto” ışık, “graphes” de eski Grekçe’de yazı demektir. FotoÄŸraf ise, ışıkla yazı yazma sanatıdır. OkuduÄŸum yüksek okulda bunun eÄŸitimini de almıştık. FotoÄŸraf makinasının objektifini gözüne tutup fotoÄŸraf çekmek isteyen bir arkadaşımın hareketini, objektifimde görüntülemiÅŸtim. Sonradan bu görüntü aramızda ÅŸakalaÅŸmalara neden oldu. Bu acemilik anı görüntüsünü arkadaşım benden isteyip sakladı. Ukalalık yapmayayım. Eski makinalarda objektif, diyafram, vizör, zaman gibi ayar bölümleri vardı. Sanatçı, veya fotoÄŸraf çeken kiÅŸi, bunları ayarlamak zorundaydı. EÄŸer bir takım kurallara dikkat edilmezse çekilen fotoÄŸraf net olmaz, kötü olurdu. Işığa, zamana, objektif açıklığına dikkat edip, sanatçının kendi kiÅŸiliÄŸini de koyarak çektiÄŸi fotoÄŸraflar, günümüzde müze ve özel koleksiyonlarda saklanmaktadır. FotoÄŸraf sanatı, günümüzde de önemli bir sanat koludur.
Halkımız fotoÄŸraf çektirdim demez, resim çektirdim der. İlk paragraftaki resim kelimesini ben de bilinçli olarak kullandım. Siz eski İstanbul, eski İzmir resimlerini seyrettiniz mi? Elli yıl önce eski İzmir’de Kordon Boyu, Güzelyalı, Konak, Karşıyaka fotoÄŸrafları ne güzel. Kent sakin. Evler, yalılar, faytonlar, gemiler, insanların kıyafetleri o günlerden bize haber veriyor. Bazılarında heyecan duyuyorsunuz, kimisinde o çağın sosyal durumunu öğreniyorsunuz. Bazı fotoÄŸraflarda eski bir anınız canlanıyor gözünüzde. Ben eski fotoÄŸrafları çok severim. Onların ön yüzleri de arka yüzleri de seyredene seslenir. “Bana bir daha bak.” der. “Cumhuriyet ülkemize neler getirdi? Åžimdi neredeyiz?” gibi.
Karşımdaki kartta bir sünnet düğünü anını görüyorum. Diğeri olta ile balık tutma olayını yansıtıyor, ötekinde bulgur kaynatma günü. Bir vesikalıkta arkadaşımın onyedi yaş hali, diğeri çocukların kardeşlik anısı, en baş sayfaya yakın nikâh töreni. Hepsi belli bir zamanı, belli bir hatırayı, belirli bir yaşı, o gün resimlenen kişilerin ruh halini yansıtıyor. Kimisinde anneniz ve babanızın gençlik vaziyeti, babanızın askerlikteki çavuş kıyafetli resmi, çok eskilerden büyük teyze ve arkadaşlarının iki dirhem bir çekirdek fotoğrafları. Hele bir tanesi 1940 yıllarında hastahanede tedavi anını gösteriyor ki, eline alıp bakan kişiye çok önemli şeyler söylüyor. Anlayana. Fotoğrafların ön yüzüne baktığım gibi arkalarını da merak ederim. Kimisinde yalnız bir tarih, diğerinde hem tarih ve yer var. Şiir şeklinde kafiyeli sözler de bulmak olası. Doğum tarihleri bile yazılanlar olduğunu duydum.
Bir dostun evine gitmiÅŸtim bir zamanlar. Kendisinin dışarıda iÅŸi vardı. Canım sıkılmasın diye eski albümlerden ikisini önüme koydu. Bir adet fotoÄŸraf yere düşünce arkasına baktım. “Canım arkadaşıma sevgilerimle,” diye yazılmış, imzalanmış. Åžeytan dürttü. Arkasında yazı olduÄŸunu tahmin ettiÄŸim bazı resimleri çıkardım. Okudum. Aklımda kalan birkaç tanesini buraya yazıyorum…
“Hayat yelkenli bir gemi,
Ebedi sakla resmimi, dostun….”
“Artık kocaman oldunuz yavrularım. Anneniz Nalan,”
“Bu resmim hatıradır
Kimse mani olamaz,
Kıymetini bilmeyen
Hiç eline alamaz.”
Diğerleri de şöyleydi sanırım:
Kendim uzaktayım, hayalim yakın,
Resmimi saklayın atmayın sakın.”
“Çocuklarımızın sünnet resmi, Ahmet, Hasan, Hüseyin. Teyzeleri bu resimle ayna kenarını süsleyin, atmayın sakın. YeÄŸenlerinizi özledikçe bakın. Türkiye’ye bizim de gelmemiz yakın.- KardeÅŸiniz Rasime ile TaÅŸkın.”
“Te, dayiniz Kâmil’in resmidir. askerdir o ÅŸimdi.”
“Bu mazide bir kuÅŸtur, uçar görülmez. Ebedi hatıradır, gönülden silinmez.
Bir gün kahpe felek kaybederse cismimi. Hatıra olarak saklayın resmimi.”
Her resmin ayrı bir anısı, ayrı bir tadı vardır. Dille tadılmaz, dil o duyguları anlatmaya yetmez. Kimi zaman sevinç, kimi zaman da seyredenin gözlerinden yaşlar akıtır. Kimisi güldürür, kimisi şaşırtır. Eğer fotoğraftaki kişi uzaktaysa özlem uyandırır. Hüzün veren de vardır. Annenizle yeni yetmelik çağında çekilmiş bir fotoğraf sizi maziye götürür. Yetmiş - seksen yıl önce çekilmiş bir resim çok şeyler anlatır. Resimlerin önü de arkası da başka bir dünya, başka bir hayat. Bize çok renkli duygular verse de onlara yalnız bakmakla yetinmeyelim. O, fotoğrafların dünyasını anlamaya çalışalım.
On yedisindeydim. Sevdiğim bir genç kız, bir fotoğrafını vermişti. Yıllarca iç cebimde sakladım. Halâ albümümdedir sevgiyle bakarım. Öyle içten yazmış ki hem sevecen yüzünü, hem içten sözlerini nasıl unuturum.
“Åžairlerin başısın, Süs iÄŸnemin taşısın.
Bu verdiÄŸim resmimi, Koynunda taşır mısın?”
Öyle sıcak, öyle samimi ki. Beni şimdi de ağlatıyor. Gözlüğüme göz yaşı doluyor. Hüzünlendim yine. İnsanı anlamak gerçekten pek zor.
Ekim ayı ortasıydı. Bir dostun evine kahvaltıya gitmiştik. Bize çok samimi davranarak eşsiz bir kahvaltı sundu. Orada dijital makine ile kahvaltı masasında görüntümüzü tespit etti. Bu güzel anlar belki günün birinde mazi olacak. Benim bilgisayarıma da birkaç poz göndermişler. Eski fotoğraflar albümde, yenileri bilgisayarda saklanıyor. Eski fotoğraflar hakkındaki duygularımı belirtsem de teknolojiden yararlanmak gerektiğine inanıyorum.
Eski bir dost, Eski Foça’da eski okulda 1928 yılında açılan okuma yazma kursuna ait bir fotoÄŸraf vermiÅŸti. Kopyaladım. Aslını iade ettim. Saygın bir kurum, ya da ilgili bir dernek halkın elindeki bu eski fotoÄŸrafları toplayıp arÅŸivlese ne güzel olur. Belediyede eski Foça manzaraları var. Fakat çok özel olanların sahipleri herhangi bir yere vermiyor. Resim sahibince saklanıyor. İkna edilirse Foça’daki yaÅŸamı anlatan yüzlerce fotoÄŸraf bulunur. Bunlar toplanıp incelense, kopyalanıp fotoÄŸrafın gerçeÄŸi sahibine verilse, alınanlardan kasabamızın toplumsal hayatına ışık tutacak sonuçlar elde edilir. Bir zamanlar bir tanıdık yüz yılın baÅŸlarında adada çekilmiÅŸ “Osmanlıca” yazılı iki adet fotoÄŸraf getirmiÅŸti. Biri, adadaki görüntüsüyle, diÄŸeri arkadaki yazısıyla ilginçti. Okudum. Türk alfabesine aktardım. Getirene ait olan bu resimleri sahibine yazısıyla birlikte geri verdim.
Aklımda kaldığına göre, birisinin arkasında şöyle bir ifade vardı:
“Hayat kısa da olsa neÅŸeyle dolsun. Bu cansız hayalim size yadigâr olsun.”
Yadigâr, armaÄŸandan farklı, anı onun yerini tutmuyor. Ninem saÄŸdıç tuttuÄŸu bir arkadaşına oyalı bir yazma vermiÅŸti. Anımsadığıma göre, “andacım” olsun demiÅŸti. Acaba yadigârı karşılar mı?
Bu yazı, - focafoca- dost okuyucularına yadigâr olsun.
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...
Trakya’ya gidecektim. Elli yıl önce serhat ÅŸehri Edirne’de öğrenciyken birlikte okuduÄŸum arkadaÅŸlarımın anısını tazelemek istedim. Ne yapayım? Kitap biçimli albüme baÅŸ vurdum. Neler çıktı içinden? Derste, bahçede, kırda resim dersinde, staj yaptığımız köyde, okul müsamerelerinde çekilmiÅŸ fotoÄŸraflar, yüzlerce anılar. Bu resimlerden birkaç tanesini yanıma aldım. BirçoÄŸunun aynısı arkadaÅŸlarımda vardı zira.
(Foto) deyince, bizim aklımıza fotoÄŸrafçı gelir. “Foto” ışık, “graphes” de eski Grekçe’de yazı demektir. FotoÄŸraf ise, ışıkla yazı yazma sanatıdır. OkuduÄŸum yüksek okulda bunun eÄŸitimini de almıştık. FotoÄŸraf makinasının objektifini gözüne tutup fotoÄŸraf çekmek isteyen bir arkadaşımın hareketini, objektifimde görüntülemiÅŸtim. Sonradan bu görüntü aramızda ÅŸakalaÅŸmalara neden oldu. Bu acemilik anı görüntüsünü arkadaşım benden isteyip sakladı. Ukalalık yapmayayım. Eski makinalarda objektif, diyafram, vizör, zaman gibi ayar bölümleri vardı. Sanatçı, veya fotoÄŸraf çeken kiÅŸi, bunları ayarlamak zorundaydı. EÄŸer bir takım kurallara dikkat edilmezse çekilen fotoÄŸraf net olmaz, kötü olurdu. Işığa, zamana, objektif açıklığına dikkat edip, sanatçının kendi kiÅŸiliÄŸini de koyarak çektiÄŸi fotoÄŸraflar, günümüzde müze ve özel koleksiyonlarda saklanmaktadır. FotoÄŸraf sanatı, günümüzde de önemli bir sanat koludur.
Halkımız fotoÄŸraf çektirdim demez, resim çektirdim der. İlk paragraftaki resim kelimesini ben de bilinçli olarak kullandım. Siz eski İstanbul, eski İzmir resimlerini seyrettiniz mi? Elli yıl önce eski İzmir’de Kordon Boyu, Güzelyalı, Konak, Karşıyaka fotoÄŸrafları ne güzel. Kent sakin. Evler, yalılar, faytonlar, gemiler, insanların kıyafetleri o günlerden bize haber veriyor. Bazılarında heyecan duyuyorsunuz, kimisinde o çağın sosyal durumunu öğreniyorsunuz. Bazı fotoÄŸraflarda eski bir anınız canlanıyor gözünüzde. Ben eski fotoÄŸrafları çok severim. Onların ön yüzleri de arka yüzleri de seyredene seslenir. “Bana bir daha bak.” der. “Cumhuriyet ülkemize neler getirdi? Åžimdi neredeyiz?” gibi.
Karşımdaki kartta bir sünnet düğünü anını görüyorum. Diğeri olta ile balık tutma olayını yansıtıyor, ötekinde bulgur kaynatma günü. Bir vesikalıkta arkadaşımın onyedi yaş hali, diğeri çocukların kardeşlik anısı, en baş sayfaya yakın nikâh töreni. Hepsi belli bir zamanı, belli bir hatırayı, belirli bir yaşı, o gün resimlenen kişilerin ruh halini yansıtıyor. Kimisinde anneniz ve babanızın gençlik vaziyeti, babanızın askerlikteki çavuş kıyafetli resmi, çok eskilerden büyük teyze ve arkadaşlarının iki dirhem bir çekirdek fotoğrafları. Hele bir tanesi 1940 yıllarında hastahanede tedavi anını gösteriyor ki, eline alıp bakan kişiye çok önemli şeyler söylüyor. Anlayana. Fotoğrafların ön yüzüne baktığım gibi arkalarını da merak ederim. Kimisinde yalnız bir tarih, diğerinde hem tarih ve yer var. Şiir şeklinde kafiyeli sözler de bulmak olası. Doğum tarihleri bile yazılanlar olduğunu duydum.
Bir dostun evine gitmiÅŸtim bir zamanlar. Kendisinin dışarıda iÅŸi vardı. Canım sıkılmasın diye eski albümlerden ikisini önüme koydu. Bir adet fotoÄŸraf yere düşünce arkasına baktım. “Canım arkadaşıma sevgilerimle,” diye yazılmış, imzalanmış. Åžeytan dürttü. Arkasında yazı olduÄŸunu tahmin ettiÄŸim bazı resimleri çıkardım. Okudum. Aklımda kalan birkaç tanesini buraya yazıyorum…
“Hayat yelkenli bir gemi,
Ebedi sakla resmimi, dostun….”
“Artık kocaman oldunuz yavrularım. Anneniz Nalan,”
“Bu resmim hatıradır
Kimse mani olamaz,
Kıymetini bilmeyen
Hiç eline alamaz.”
Diğerleri de şöyleydi sanırım:
Kendim uzaktayım, hayalim yakın,
Resmimi saklayın atmayın sakın.”
“Çocuklarımızın sünnet resmi, Ahmet, Hasan, Hüseyin. Teyzeleri bu resimle ayna kenarını süsleyin, atmayın sakın. YeÄŸenlerinizi özledikçe bakın. Türkiye’ye bizim de gelmemiz yakın.- KardeÅŸiniz Rasime ile TaÅŸkın.”
“Te, dayiniz Kâmil’in resmidir. askerdir o ÅŸimdi.”
“Bu mazide bir kuÅŸtur, uçar görülmez. Ebedi hatıradır, gönülden silinmez.
Bir gün kahpe felek kaybederse cismimi. Hatıra olarak saklayın resmimi.”
Her resmin ayrı bir anısı, ayrı bir tadı vardır. Dille tadılmaz, dil o duyguları anlatmaya yetmez. Kimi zaman sevinç, kimi zaman da seyredenin gözlerinden yaşlar akıtır. Kimisi güldürür, kimisi şaşırtır. Eğer fotoğraftaki kişi uzaktaysa özlem uyandırır. Hüzün veren de vardır. Annenizle yeni yetmelik çağında çekilmiş bir fotoğraf sizi maziye götürür. Yetmiş - seksen yıl önce çekilmiş bir resim çok şeyler anlatır. Resimlerin önü de arkası da başka bir dünya, başka bir hayat. Bize çok renkli duygular verse de onlara yalnız bakmakla yetinmeyelim. O, fotoğrafların dünyasını anlamaya çalışalım.
On yedisindeydim. Sevdiğim bir genç kız, bir fotoğrafını vermişti. Yıllarca iç cebimde sakladım. Halâ albümümdedir sevgiyle bakarım. Öyle içten yazmış ki hem sevecen yüzünü, hem içten sözlerini nasıl unuturum.
“Åžairlerin başısın, Süs iÄŸnemin taşısın.
Bu verdiÄŸim resmimi, Koynunda taşır mısın?”
Öyle sıcak, öyle samimi ki. Beni şimdi de ağlatıyor. Gözlüğüme göz yaşı doluyor. Hüzünlendim yine. İnsanı anlamak gerçekten pek zor.
Ekim ayı ortasıydı. Bir dostun evine kahvaltıya gitmiştik. Bize çok samimi davranarak eşsiz bir kahvaltı sundu. Orada dijital makine ile kahvaltı masasında görüntümüzü tespit etti. Bu güzel anlar belki günün birinde mazi olacak. Benim bilgisayarıma da birkaç poz göndermişler. Eski fotoğraflar albümde, yenileri bilgisayarda saklanıyor. Eski fotoğraflar hakkındaki duygularımı belirtsem de teknolojiden yararlanmak gerektiğine inanıyorum.
Eski bir dost, Eski Foça’da eski okulda 1928 yılında açılan okuma yazma kursuna ait bir fotoÄŸraf vermiÅŸti. Kopyaladım. Aslını iade ettim. Saygın bir kurum, ya da ilgili bir dernek halkın elindeki bu eski fotoÄŸrafları toplayıp arÅŸivlese ne güzel olur. Belediyede eski Foça manzaraları var. Fakat çok özel olanların sahipleri herhangi bir yere vermiyor. Resim sahibince saklanıyor. İkna edilirse Foça’daki yaÅŸamı anlatan yüzlerce fotoÄŸraf bulunur. Bunlar toplanıp incelense, kopyalanıp fotoÄŸrafın gerçeÄŸi sahibine verilse, alınanlardan kasabamızın toplumsal hayatına ışık tutacak sonuçlar elde edilir. Bir zamanlar bir tanıdık yüz yılın baÅŸlarında adada çekilmiÅŸ “Osmanlıca” yazılı iki adet fotoÄŸraf getirmiÅŸti. Biri, adadaki görüntüsüyle, diÄŸeri arkadaki yazısıyla ilginçti. Okudum. Türk alfabesine aktardım. Getirene ait olan bu resimleri sahibine yazısıyla birlikte geri verdim.
Aklımda kaldığına göre, birisinin arkasında şöyle bir ifade vardı:
“Hayat kısa da olsa neÅŸeyle dolsun. Bu cansız hayalim size yadigâr olsun.”
Yadigâr, armaÄŸandan farklı, anı onun yerini tutmuyor. Ninem saÄŸdıç tuttuÄŸu bir arkadaşına oyalı bir yazma vermiÅŸti. Anımsadığıma göre, “andacım” olsun demiÅŸti. Acaba yadigârı karşılar mı?
Bu yazı, - focafoca- dost okuyucularına yadigâr olsun.
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...