Öyle bir geçer zaman..
İzmir’de yaşıyordu. Öğrenciydi. Edebiyat ve sanata duyduğu ilgi nedeniyle bir şeyler karalıyor, yazdıklarını da şiir zannediyordu. İzmir’de yayınlanan edebiyat dergilerinin sayısı az değildi. Şiirleri, bu dergilerden birinde mutlaka yayınlanmalıydı. Aklına düzenli olarak izlediği dergi geldi. Hemen bir dosya hazırladı. 1979 yılının son aylarında dergiye ait büronun kapısını çaldı. Şair (X) karşıladı onu. Kendini tanıttı. Hazırladığı dosyayı gösterdi. Şair (X) elinden geldiğince ilgilendi onunla. Şiirlerini inceledi. Şair (X) başını dosyadan kaldırırken gülümsedi. Ve bir öneride bulundu: “Sen şiir yazma, gülmece yaz”. Şaşırdı. Dosyanın en sonuna bir mizah öyküsü bıraktığını hatırlayınca ne demek istediğini anladı. Öyküyü beğenmişti. “Seni (Y) ağabeye göndereyim, mizahtan O anlar” dedi. Sonra, (Y)’nin adresini verdi.
O tarihlerde (Y), yayınlanan ilk kitabıyla bayağı ses getirmişti. (Y)’ye gitmeden önce o kitabı alıp bir solukta okudu. Kitap hakkında bir şey sorarsa mahcup olmak istemiyordu. Bu kez, (Y) için mizah öykülerinden oluşan bir dosya hazırladı. (Y)’nin adresini aradı buldu. O’na, “Beni (X) gönderdi” dedi. Daha önce (X)’e yaptığı gibi kendisini tanıttı. Anlattı. Hazırladığı dosyayı büyük bir heyecanla verdi. Ancak, (Y)’den beklediği ilgiyi göremedi. (Y), “Dosyayı bırak inceleyeyim” dedi. Dosyayı bıraktı.
Heyecanlı bir bekleyiş başladı. 15-20 günde bir büyük bir umutla (Y)’nin adresine gitti. (Y), ya yoktu, ya da “Henüz öykülerine bakamadım” diyordu. Çok uzun sürdü bu durum. Bu arada, zaman zaman derginin bürosuna, yani (X)’in de yanına uğradı. Çünkü dergide bir öyküsünün yayınlanacağını söylemişti. (X) de her seferinde “Bu sefer tamam, önümüzdeki sayıda öykün yer alacak” diyordu. Gidiş-gelişler uzamaya başladı. Bu nedenle, öykülerini yayınlayacak başka dergilerin kapısını çaldı. Öyküleri bir başka edebiyat dergisinde yayınlanmaya başladı. Çok mutlu oldu.
(X) sözünde durmadı. (Y) ise bir türlü dosyayı teslim etmiyordu. Bir süre sonra, (Y)’nin ikinci kitabı yayınlandı. Onu da aldı. Dikkatli bir şekilde okudu. Çok şaşırdı. (Y) için hazırladığı dosyada yer alan öykülerdeki güldürü unsurları sanki cımbızla seçilmiş ve bir şekilde kullanılmıştı. O gün anladı ki, (Y) artık dosyayı bekletmeyip, teslim edecek. Hiç zaman kaybetmeden (Y)’nin adresine gitti. Sonuç düşündüğü gibi oldu. (Y) dosyayı teslim etti. (Y)’ye hiçbir şey söylemedi. (Y), ne mi dedi? “Sen gülmece değil şiir yaz” dedi. Üzgün bir şekilde oradan ayrıldı. O günden sonra kimseye “Ben ne yazayım?” diye sormadı. Oluruna bıraktı yazmayı. Sonra öyküleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı.
Sonra… Sonra, hayatın telaşı 1986 yılında O’nu çok sevdiği İzmir’den kopardı. Bıraktı yazmayı. Yıllar geçti. İnternet diye bir şey çıktı. Bundan güzel bir fırsat olamazdı. 2000’li yıllarda yeniden başladı yazmaya. Çünkü anladı ki, dilden dile, gönülden gönüle dolaşan bir masalda yaşayanların, şu yalan dünyada bıraktıkları iz kapladıkları yerden daha fazla.
|