
Cevat YILDIRIM
FOÇA’DA YAÅžAMAK
Vakit öğleyi çoktan geçti. Evden çıkarken gözüm saatime iliÅŸti. Akrep ile yelkovan doksan derecelik açıyı bozmak üzere. Bahçemdeki asma yaprakları henüz açık yeÅŸil. Kahverengine dönüşenler dalı bırakıp yere inmiÅŸ, cansız bedenleri ile topraÄŸa uzanmalarına hiç ÅŸaÅŸmıyorum. Kasım ayının ilk haftası bitmek üzere, ılık bir mevsimdeyiz. Çocuk olsam “uzun uzun kavaklar, dökülüyor yapraklar” ÅŸiirini okurdum.
Henüz yapraklar dökülmemiÅŸ. KomÅŸu avludaki dut söylüyor bunu. Yüksek ince dallardaki yapraklar güneÅŸ altında limon sarısına kesmiÅŸ. Hayalci gözlükle bakarsan,”A, a, a bir sürü kanarya” dersin. SevdiÄŸi spor kulübünün bayrağını asmış komÅŸu delikanlı. Dut yaprağının açık sarısı ile bayrak birbirine nanik yaparcasına bakışmakta. İğdenin koyu kırmızı meyvesi yerlere serilmiÅŸ. Onları incitmemek için dikkatlice basıyorum. Sokaktaki minik zeytin aÄŸaçlarındaki irileÅŸmiÅŸ taneler eve taşındığından dallar kollarını tekrar semaya uzatmış. Kasaba parkının içindeki birçok aÄŸaç hala yeÅŸil bluzlarını çıkarmamış. Yalnız kenardaki çınar aÄŸacının yaprakları, grilere bürünerek kendilerini yüz üstü atmış. Parkın kuzey tarafındaki büfeden gazetemi alıyorum. Çarşıya doÄŸru parke taÅŸlarının üzerinde adımlarken ilden gelen çiftler birbirine sokularak fok heykellerine doÄŸru “son kuÅŸlar” filmini oynarcasına yanımdan geçiyor.
Bu kasabada hangi mevsimde olduÄŸunuzu size aÄŸaçlar söylemez. Ya güneÅŸ anlatır, ya da deniz dile gelir bildirir hangi zaman diliminde yaÅŸadığınızı. Gazete okuyup bunalmışsanız, atın ÅŸimdi onu bir kenara. Ya çarşıdan yürüyün eski Barbaros büfeye doÄŸru, veya sahildeki kafelerde oturun bir çay söyleyin bayan garsona. Dost varsa masanızda çayınızı tazeletin. Az sonra ya Balıkçı Mehmet, ya Kemiksiz Hüseyin yanaÅŸacaktır kıyıya. Kemiksiz bağırır “Haydi torbası beÅŸ lira sarpanın.” Alın, hem ucuz, hem de ne de olsa deniz balığı. Bu mevsimde çamura kokmaz, lezzetlidir. Tavada kızartırsanız bol limon sıkmayı unutmayın. Siz yoldan geçenleri seyrederken bir de bakmışsınız Balıkçı Mehmet yanaÅŸmış kahveler önündeki her zamanki yerine. Bu kere av bereketli geçmiÅŸ. Ortağı Engin Kaptan nereden çıktı, kokusunu mu aldı ne? Bodoslamadaki balıkları Mehmet ona uzatırken, Engin kaptan balıkları kenardaki kasalar üzerine dizmiÅŸ bile. Bir kasa yetmemiÅŸ, ötekine de sıralamış. Birden kahvehanedekiler fırlıyor, yoldan geçenler duruyor. Balıkların etrafını miting meydanı gibi sarıyor. Kimisi almak, kimisi de bakmak için orada bir kalabalık oluÅŸtu. Balıklar iri, her biri en az üç kilodan fazla. Oval biçimde pulsuz görünüyor. Seyreden eski balıkçılardan birine sordum. “Pulsuz mu?” “Balığın başına doÄŸru az miktarda pul var. Bunlara benzer baÅŸka bir cins var. Onun adı –çıplak- pulsuz. Bunun adı akya,” dedi.
Balıklar çabuk satılıyor. Alıcılar, seyirciler dağılınca balıkların yanına yaklaşıyorum. Biçimine bakıyorum. Ağız yakınında baÅŸlayan mavi yeÅŸil çizgi önce paralel gidiyor, sırt yüzgecinin altında karına doÄŸru aÅŸağıya yay çizerek iniyor, sonra kuyruÄŸa doÄŸru düz bir hat olarak uzuyor. Balıkçı delikanlı, “bu balık sonbahar balığıdır, ancak okyanuslarda yaÅŸar. Bazen Akdeniz ve Ege’ye avlanmaya gelir. Ada civarında bizim aÄŸlara dalınca yakaladık. Topan, ve sardalye da bu mevsime aittir. Bulunursa çipura, levrek her sezon avlanır,” derken teÅŸekkür edip oturuyorum. Balık akÅŸamın alacasında ayna gibi parlıyor, üzerindeki mavi çizgiler denizin rengiyle karışarak meneviÅŸler oluÅŸturuyor.
Hava güzel, ılık, deniz kıpırtısız. Artık denize giren yok. Akya balığının mavi çizgilerine dalmışım. Yazın o kalabalığı bitmiÅŸ, Foça sessiz ve sakin. Bir ay önce beraber oturduÄŸumuz bazı çiftçiler kahvehanede görünmüyor. DoÄŸu yöndeki tepe eteklerinde zeytin topluyor olmalılar. Dün ErdoÄŸan Usta’yı gördüm hastane civarındaki banklarda güneÅŸin ufukta yitiÅŸini izliyordu. Selâmladım. “Bu mevsimde gün batımı harika. Yıllardır seyrediyorum, doyamıyorum manzaraya.” diye anlatıyor yaÅŸantısını. Küçük Deniz’deki plajın yanından yürürken kumsaldaki çakıl taÅŸları sessiz ve aşırı sırcıydı. Sıcak mevsimde burada denize giren ergen gençler tertemiz aÅŸklarını bu çakıl taÅŸlarına emanet etmiÅŸler sanırım. Biz bu temiz duyguları gelecek yıla onlar için saklayacağız der gibi maÄŸrurcasına duruyorlar. Yaz aylarında iki taraftaki kafeleri dolduranlar kuÅŸ olup uçmuÅŸlar İzmir’e doÄŸru. Bayrama da az kaldı. Foça’nın otelleri, pansiyonları mevsim fiyatları uygulamaya baÅŸladı diye düşünüyorum. Çevre il ve ilçelerden gelecek misafirlerini bekliyor. Yakın masalarda oturan insanlar iyice azaldı. AkÅŸam serinliÄŸinde kalkıyorum yerimden.
Büyük denizde sosyal tesislerin arkasındaki derenin kenarına gelmiÅŸim. Derenin denize dönüş yerindeki otlar, kamışlar yine büyümüş. Su zor akıyor, bir yavru göl oluÅŸturmuÅŸ. Yosunlar deÄŸiÅŸik biçimlerde yayılmış. Karabiber aÄŸaçlarından birkaç yaprak, birkaç kırmızı tane düşmüş suyun üstüne. Alıcı gözlerle bakarsanız suyun üzerindeki “ebru sanatını, yakalamak hoÅŸunuza gidecektir. Görünmeyen bir sanatçı suyun yataylığında dev bir ebru oluÅŸturmuÅŸ. Tabii, bakmak görmek isteyenler için.
Foça’da sonbahar yaÅŸanmıyor ÅŸimdi. Yeni bir bahar yayılmış her tarafa. DaÄŸa, taÅŸa, çanak koyundaki kekiklere, kafelerdeki, ve sahillerde oturan insanların yüzlerine. Åžimdi; Foça’da yaÅŸamak zamanı.
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...
Vakit öğleyi çoktan geçti. Evden çıkarken gözüm saatime iliÅŸti. Akrep ile yelkovan doksan derecelik açıyı bozmak üzere. Bahçemdeki asma yaprakları henüz açık yeÅŸil. Kahverengine dönüşenler dalı bırakıp yere inmiÅŸ, cansız bedenleri ile topraÄŸa uzanmalarına hiç ÅŸaÅŸmıyorum. Kasım ayının ilk haftası bitmek üzere, ılık bir mevsimdeyiz. Çocuk olsam “uzun uzun kavaklar, dökülüyor yapraklar” ÅŸiirini okurdum.
Henüz yapraklar dökülmemiÅŸ. KomÅŸu avludaki dut söylüyor bunu. Yüksek ince dallardaki yapraklar güneÅŸ altında limon sarısına kesmiÅŸ. Hayalci gözlükle bakarsan,”A, a, a bir sürü kanarya” dersin. SevdiÄŸi spor kulübünün bayrağını asmış komÅŸu delikanlı. Dut yaprağının açık sarısı ile bayrak birbirine nanik yaparcasına bakışmakta. İğdenin koyu kırmızı meyvesi yerlere serilmiÅŸ. Onları incitmemek için dikkatlice basıyorum. Sokaktaki minik zeytin aÄŸaçlarındaki irileÅŸmiÅŸ taneler eve taşındığından dallar kollarını tekrar semaya uzatmış. Kasaba parkının içindeki birçok aÄŸaç hala yeÅŸil bluzlarını çıkarmamış. Yalnız kenardaki çınar aÄŸacının yaprakları, grilere bürünerek kendilerini yüz üstü atmış. Parkın kuzey tarafındaki büfeden gazetemi alıyorum. Çarşıya doÄŸru parke taÅŸlarının üzerinde adımlarken ilden gelen çiftler birbirine sokularak fok heykellerine doÄŸru “son kuÅŸlar” filmini oynarcasına yanımdan geçiyor.
Bu kasabada hangi mevsimde olduÄŸunuzu size aÄŸaçlar söylemez. Ya güneÅŸ anlatır, ya da deniz dile gelir bildirir hangi zaman diliminde yaÅŸadığınızı. Gazete okuyup bunalmışsanız, atın ÅŸimdi onu bir kenara. Ya çarşıdan yürüyün eski Barbaros büfeye doÄŸru, veya sahildeki kafelerde oturun bir çay söyleyin bayan garsona. Dost varsa masanızda çayınızı tazeletin. Az sonra ya Balıkçı Mehmet, ya Kemiksiz Hüseyin yanaÅŸacaktır kıyıya. Kemiksiz bağırır “Haydi torbası beÅŸ lira sarpanın.” Alın, hem ucuz, hem de ne de olsa deniz balığı. Bu mevsimde çamura kokmaz, lezzetlidir. Tavada kızartırsanız bol limon sıkmayı unutmayın. Siz yoldan geçenleri seyrederken bir de bakmışsınız Balıkçı Mehmet yanaÅŸmış kahveler önündeki her zamanki yerine. Bu kere av bereketli geçmiÅŸ. Ortağı Engin Kaptan nereden çıktı, kokusunu mu aldı ne? Bodoslamadaki balıkları Mehmet ona uzatırken, Engin kaptan balıkları kenardaki kasalar üzerine dizmiÅŸ bile. Bir kasa yetmemiÅŸ, ötekine de sıralamış. Birden kahvehanedekiler fırlıyor, yoldan geçenler duruyor. Balıkların etrafını miting meydanı gibi sarıyor. Kimisi almak, kimisi de bakmak için orada bir kalabalık oluÅŸtu. Balıklar iri, her biri en az üç kilodan fazla. Oval biçimde pulsuz görünüyor. Seyreden eski balıkçılardan birine sordum. “Pulsuz mu?” “Balığın başına doÄŸru az miktarda pul var. Bunlara benzer baÅŸka bir cins var. Onun adı –çıplak- pulsuz. Bunun adı akya,” dedi.
Balıklar çabuk satılıyor. Alıcılar, seyirciler dağılınca balıkların yanına yaklaşıyorum. Biçimine bakıyorum. Ağız yakınında baÅŸlayan mavi yeÅŸil çizgi önce paralel gidiyor, sırt yüzgecinin altında karına doÄŸru aÅŸağıya yay çizerek iniyor, sonra kuyruÄŸa doÄŸru düz bir hat olarak uzuyor. Balıkçı delikanlı, “bu balık sonbahar balığıdır, ancak okyanuslarda yaÅŸar. Bazen Akdeniz ve Ege’ye avlanmaya gelir. Ada civarında bizim aÄŸlara dalınca yakaladık. Topan, ve sardalye da bu mevsime aittir. Bulunursa çipura, levrek her sezon avlanır,” derken teÅŸekkür edip oturuyorum. Balık akÅŸamın alacasında ayna gibi parlıyor, üzerindeki mavi çizgiler denizin rengiyle karışarak meneviÅŸler oluÅŸturuyor.
Hava güzel, ılık, deniz kıpırtısız. Artık denize giren yok. Akya balığının mavi çizgilerine dalmışım. Yazın o kalabalığı bitmiÅŸ, Foça sessiz ve sakin. Bir ay önce beraber oturduÄŸumuz bazı çiftçiler kahvehanede görünmüyor. DoÄŸu yöndeki tepe eteklerinde zeytin topluyor olmalılar. Dün ErdoÄŸan Usta’yı gördüm hastane civarındaki banklarda güneÅŸin ufukta yitiÅŸini izliyordu. Selâmladım. “Bu mevsimde gün batımı harika. Yıllardır seyrediyorum, doyamıyorum manzaraya.” diye anlatıyor yaÅŸantısını. Küçük Deniz’deki plajın yanından yürürken kumsaldaki çakıl taÅŸları sessiz ve aşırı sırcıydı. Sıcak mevsimde burada denize giren ergen gençler tertemiz aÅŸklarını bu çakıl taÅŸlarına emanet etmiÅŸler sanırım. Biz bu temiz duyguları gelecek yıla onlar için saklayacağız der gibi maÄŸrurcasına duruyorlar. Yaz aylarında iki taraftaki kafeleri dolduranlar kuÅŸ olup uçmuÅŸlar İzmir’e doÄŸru. Bayrama da az kaldı. Foça’nın otelleri, pansiyonları mevsim fiyatları uygulamaya baÅŸladı diye düşünüyorum. Çevre il ve ilçelerden gelecek misafirlerini bekliyor. Yakın masalarda oturan insanlar iyice azaldı. AkÅŸam serinliÄŸinde kalkıyorum yerimden.
Büyük denizde sosyal tesislerin arkasındaki derenin kenarına gelmiÅŸim. Derenin denize dönüş yerindeki otlar, kamışlar yine büyümüş. Su zor akıyor, bir yavru göl oluÅŸturmuÅŸ. Yosunlar deÄŸiÅŸik biçimlerde yayılmış. Karabiber aÄŸaçlarından birkaç yaprak, birkaç kırmızı tane düşmüş suyun üstüne. Alıcı gözlerle bakarsanız suyun üzerindeki “ebru sanatını, yakalamak hoÅŸunuza gidecektir. Görünmeyen bir sanatçı suyun yataylığında dev bir ebru oluÅŸturmuÅŸ. Tabii, bakmak görmek isteyenler için.
Foça’da sonbahar yaÅŸanmıyor ÅŸimdi. Yeni bir bahar yayılmış her tarafa. DaÄŸa, taÅŸa, çanak koyundaki kekiklere, kafelerdeki, ve sahillerde oturan insanların yüzlerine. Åžimdi; Foça’da yaÅŸamak zamanı.
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...