ISSN 1308-8483
FOÇA’DA YAŞAMAK / Cevat YILDIRIM
Cevat YILDIRIM    
  Yayın Tarihi: 8.11.2010    


FOÇA’DA YAŞAMAK

Vakit öğleyi çoktan geçti. Evden çıkarken gözüm saatime ilişti. Akrep ile yelkovan doksan derecelik açıyı bozmak üzere. Bahçemdeki asma yaprakları henüz açık yeşil. Kahverengine dönüşenler dalı bırakıp yere inmiş, cansız bedenleri ile toprağa uzanmalarına hiç şaşmıyorum. Kasım ayının ilk haftası bitmek üzere, ılık bir mevsimdeyiz. Çocuk olsam “uzun uzun kavaklar, dökülüyor yapraklar” şiirini okurdum.

Henüz yapraklar dökülmemiş. Komşu avludaki dut söylüyor bunu. Yüksek ince dallardaki yapraklar güneş altında limon sarısına kesmiş. Hayalci gözlükle bakarsan,”A, a, a bir sürü kanarya” dersin. Sevdiği spor kulübünün bayrağını asmış komşu delikanlı. Dut yaprağının açık sarısı ile bayrak birbirine nanik yaparcasına bakışmakta. İğdenin koyu kırmızı meyvesi yerlere serilmiş. Onları incitmemek için dikkatlice basıyorum. Sokaktaki minik zeytin ağaçlarındaki irileşmiş taneler eve taşındığından dallar kollarını tekrar semaya uzatmış. Kasaba parkının içindeki birçok ağaç hala yeşil bluzlarını çıkarmamış. Yalnız kenardaki çınar ağacının yaprakları, grilere bürünerek kendilerini yüz üstü atmış. Parkın kuzey tarafındaki büfeden gazetemi alıyorum. Çarşıya doğru parke taşlarının üzerinde adımlarken ilden gelen çiftler birbirine sokularak fok heykellerine doğru “son kuşlar” filmini oynarcasına yanımdan geçiyor.

Bu kasabada hangi mevsimde olduğunuzu size ağaçlar söylemez. Ya güneş anlatır, ya da deniz dile gelir bildirir hangi zaman diliminde yaşadığınızı. Gazete okuyup bunalmışsanız, atın şimdi onu bir kenara. Ya çarşıdan yürüyün eski Barbaros büfeye doğru, veya sahildeki kafelerde oturun bir çay söyleyin bayan garsona. Dost varsa masanızda çayınızı tazeletin. Az sonra ya Balıkçı Mehmet, ya Kemiksiz Hüseyin yanaşacaktır kıyıya. Kemiksiz bağırır “Haydi torbası beş lira sarpanın.” Alın, hem ucuz, hem de ne de olsa deniz balığı. Bu mevsimde çamura kokmaz, lezzetlidir. Tavada kızartırsanız bol limon sıkmayı unutmayın. Siz yoldan geçenleri seyrederken bir de bakmışsınız Balıkçı Mehmet yanaşmış kahveler önündeki her zamanki yerine. Bu kere av bereketli geçmiş. Ortağı Engin Kaptan nereden çıktı, kokusunu mu aldı ne? Bodoslamadaki balıkları Mehmet ona uzatırken, Engin kaptan balıkları kenardaki kasalar üzerine dizmiş bile. Bir kasa yetmemiş, ötekine de sıralamış. Birden kahvehanedekiler fırlıyor, yoldan geçenler duruyor. Balıkların etrafını miting meydanı gibi sarıyor. Kimisi almak, kimisi de bakmak için orada bir kalabalık oluştu. Balıklar iri, her biri en az üç kilodan fazla. Oval biçimde pulsuz görünüyor. Seyreden eski balıkçılardan birine sordum. “Pulsuz mu?” “Balığın başına doğru az miktarda pul var. Bunlara benzer başka bir cins var. Onun adı –çıplak- pulsuz. Bunun adı akya,” dedi.

Balıklar çabuk satılıyor. Alıcılar, seyirciler dağılınca balıkların yanına yaklaşıyorum. Biçimine bakıyorum. Ağız yakınında başlayan mavi yeşil çizgi önce paralel gidiyor, sırt yüzgecinin altında karına doğru aşağıya yay çizerek iniyor, sonra kuyruğa doğru düz bir hat olarak uzuyor. Balıkçı delikanlı, “bu balık sonbahar balığıdır, ancak okyanuslarda yaşar. Bazen Akdeniz ve Ege’ye avlanmaya gelir. Ada civarında bizim ağlara dalınca yakaladık. Topan, ve sardalye da bu mevsime aittir. Bulunursa çipura, levrek her sezon avlanır,” derken teşekkür edip oturuyorum. Balık akşamın alacasında ayna gibi parlıyor, üzerindeki mavi çizgiler denizin rengiyle karışarak menevişler oluşturuyor.

Hava güzel, ılık, deniz kıpırtısız. Artık denize giren yok. Akya balığının mavi çizgilerine dalmışım. Yazın o kalabalığı bitmiş, Foça sessiz ve sakin. Bir ay önce beraber oturduğumuz bazı çiftçiler kahvehanede görünmüyor. Doğu yöndeki tepe eteklerinde zeytin topluyor olmalılar. Dün Erdoğan Usta’yı gördüm hastane civarındaki banklarda güneşin ufukta yitişini izliyordu. Selâmladım. “Bu mevsimde gün batımı harika. Yıllardır seyrediyorum, doyamıyorum manzaraya.” diye anlatıyor yaşantısını. Küçük Deniz’deki plajın yanından yürürken kumsaldaki çakıl taşları sessiz ve aşırı sırcıydı. Sıcak mevsimde burada denize giren ergen gençler tertemiz aşklarını bu çakıl taşlarına emanet etmişler sanırım. Biz bu temiz duyguları gelecek yıla onlar için saklayacağız der gibi mağrurcasına duruyorlar. Yaz aylarında iki taraftaki kafeleri dolduranlar kuş olup uçmuşlar İzmir’e doğru. Bayrama da az kaldı. Foça’nın otelleri, pansiyonları mevsim fiyatları uygulamaya başladı diye düşünüyorum. Çevre il ve ilçelerden gelecek misafirlerini bekliyor. Yakın masalarda oturan insanlar iyice azaldı. Akşam serinliğinde kalkıyorum yerimden.

Büyük denizde sosyal tesislerin arkasındaki derenin kenarına gelmişim. Derenin denize dönüş yerindeki otlar, kamışlar yine büyümüş. Su zor akıyor, bir yavru göl oluşturmuş. Yosunlar değişik biçimlerde yayılmış. Karabiber ağaçlarından birkaç yaprak, birkaç kırmızı tane düşmüş suyun üstüne. Alıcı gözlerle bakarsanız suyun üzerindeki “ebru sanatını, yakalamak hoşunuza gidecektir. Görünmeyen bir sanatçı suyun yataylığında dev bir ebru oluşturmuş. Tabii, bakmak görmek isteyenler için.

Foça’da sonbahar yaşanmıyor şimdi. Yeni bir bahar yayılmış her tarafa. Dağa, taşa, çanak koyundaki kekiklere, kafelerdeki, ve sahillerde oturan insanların yüzlerine. Şimdi; Foça’da yaşamak zamanı.


Cevat YILDIRIM



2874










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)