GÖZYAŞLARINI SÖZCÜKLERİN SİLMEDİĞİ ŞAİR ENVER GÖKÇE ŞİİRİN KİŞİLİĞİDİR / Bedriye KORKANKORKMAZ
Bedriye KORKANKORKMAZ

Bedriye KORKANKORKMAZ

GÖZYAŞLARINI SÖZCÜKLERİN SİLMEDİĞİ ŞAİR ENVER GÖKÇE ŞİİRİN KİŞİLİĞİDİR



.

BAŞLANGIÇ

Zaman akar, zaman geçer
Zaman zindan içinde
Biz mapusta gürül gürül yatardık
Yılan çıyan içinde
Getirdiler ite kaka bir yiÄŸit
Ayak çıplak
Ak bir mintan içinde
Zaman zaman içinde
Işık duman içinde
Ve râviyan-ı ahbâr
Ve muhaddisân-ı rûzigâr
Şöyle rivayet
Ve hikâyet ederler kim
Beni âdem zor bezirgân içinde
Vardı bir Balaban


Ben, acının içine dalmayan bir kiÅŸinin kendi ruhunun derinliklerini derinlemesine kavrayamayacağına inanıyorum. Acının, direncin, yoksulluÄŸun, hayat sevgisinin… Kuyusundan hayatı boyunca su çeken ÅŸair Enver Gökçe’nin ÅŸiirlerini okuyorum. Bir insanı yaÅŸadıkları, ille de yaÅŸadıklarının karşısındaki duruÅŸuyla tanımak isterim ben. Åžairi, tanıma ÅŸansım olmadı saÄŸlığında. Åžairin, ÅŸiirlerinden yola çıkarak, yaÅŸadıklarından, yaÅŸadıklarının karşısındaki duruÅŸundan, tanıdığımı sandığım insanlardan, daha iyi tanıyorum demek için bu satırları yazıyorum. Åžairi tanımak istiyorum; ama anlamak istemiyorum. Bir ÅŸairin, yazarın… kendi kuÅŸağı baÅŸta olmak üzere, kendisinden sonra gelen kuÅŸaklar tarafından da anlaşılmazlığı sürdüğü sürece kitleleri kendisine hayran bırakacağına, arkasından sürükleyeceÄŸine inanıyorum. Erzincan'ın Kemaliye (EÄŸin) ilçesine baÄŸlı, Çit köyünde 1920 yılında doÄŸan Enver Gökçe’nin ÅŸiirini ve kiÅŸiliÄŸini yirmi birinci yüzyılda anlamaya çalışmamız, Gökçe’nin, ÅŸiirdeki baÅŸarısının bir yansıması deÄŸil de, nedir? Åžair Gökçe, yazılı eserleri kadar, kiÅŸiliÄŸiyle yazdığı canlı eserleriyle de, yazınımıza farklılık ve farkındalık kazandırmıştır. Çevirisi mümkün olmayan eserlerin canlı eserler olduÄŸunu biliyorum. Bu duygularla ona, aynı dilden seslenmenin sevincini yaşıyorum. Enver Gökçe’nin hem ÅŸiirlerine hem hayatına, hem de ideolojisine sadık kalmasından çok etkilendim. Bir insan düşünün. KiÅŸiliÄŸinden ve inandıklarından ödün vermeden, yolundan hiç ama hiç sapmayarak boyun eÄŸmeden yaÅŸamış ve yaÅŸama serüvenini onca haksızlıklara, acılara, kıyımlara, iÅŸkencelere, yoksulluklara, yalnızlıklara… karşı onuruyla noktalamıştır. Günlük’ünde, "Bugün gözlerim kapanacak olsa, "Dar Kapı"nın ötesinde eserimden iz kalmayacaktır” diyen, Adré Gide, bana, ÅŸiir kitaplarıyla, sanatçı duruÅŸuyla, insanlık ve yazın tarihindeki izi silinmeyecek olan ÅŸair Enver Gökçe’yi anımsattı. İnsansızlığa ve dostsuzluÄŸa açık bir davetiye olan küresel çaÄŸda, Gökçe gibi deÄŸerlerin, yazınımızdaki haklı yerlerinin zamanla çok daha iyi anlaşılacağını biliyorum.

Gökçe’nin ÅŸiirleri kiÅŸiliÄŸinin yol haritasıdır. Åžiir, bir yapıdır. Gökçe’nin ÅŸiirlerinin “çok, saÄŸlam bir dize yapısı” vardır. Åžiirinin yapısını kurar gibi, ideolojisinin tuÄŸlasını örmüştür içinde. Sıra dışı bir yorum yaptığımı düşünenler olabilir. Ben yine de ÅŸairin ÅŸiirlerine dair hissettiklerimi tüm çıplaklığıyla, yanlış anlaşılmayı göze alarak okuyucusuyla paylaÅŸmak istiyorum. Åžairin ideolojisinin izlerini ÅŸiirlerin her evresinde hissettim. Åžiirlerindeki yüksek ses uyumunda bile ideolojisini gözü gibi gözettiÄŸini anladım. Åžiirdeki ses uyumu, küçük seslerin büyük ses uÄŸultusu içinde kaynaÅŸmasıdır. Åžair, ben’in (bireyin) ‘biz’le (toplumla) kaynaÅŸtığı, Marksist, bir toplum bilincinin geliÅŸmesi gibi düşünmüştür ÅŸiirindeki ses uyumunu. Öyle ki, Marksist ideolojisini ÅŸartsız/ koÅŸulsuz olarak tüm ÅŸiirlerinde iÅŸlemiÅŸtir.

“KİRTİM KİRT” ÅŸiirinden bir kesit:

“Döne döne esir
Döne döne gaz
Döne döne atom
Döne döne madde
Döğüşe çekişe madde
VuruÅŸa vuruÅŸa madde”


“ Ben, sınıf edebiyatı yapıyorum. Bence sanat, her ÅŸeyden önce bu sınıfın yaÅŸam kavgasındaki gücünü, kudretini ortaya koymasındadır” der hayatını anlatırken ÅŸair. Önce bir sınıf bilincini oluÅŸturmak; sonra da, oluÅŸan sınıfın yaÅŸama özellikle de insana bakış açısındaki toplam gücün ortaya konulmasına öncülük etmektir onun, Anadolu halkının sanatını yapma anlayışı, sanat metodu.

Toplumcu ÅŸiirin en önemli temsilcilerinden olan Gökçe, Gençler DerneÄŸi’ne üye olduÄŸu için üç ay hapis yatar. 1951 Tevkifatı’nda ise, yeniden tutuklanarak yedi yıla yüküm giyer. O yıllarda geçici cezaevi olarak kullanılan “Sansaryan Han”da iki yıl kalır. Hücre ve sürgün hayatı baÅŸlar. Her türlü insanlık dışı iÅŸkenceye maruz kalır. Hapiste yakalandığı akut romatizmadan yakasını ölene dek kurtaramaz. Åžair, İstanbul'da Yurtlar Müdürlüğü’nde, Yıldız Teknik Okulu Yurdu’nda, Meydan Larousse'ta, bazı dergi ve gazetelerde çalışır. 1940 kuÅŸağı ÅŸairlerinden olan Gökçe, “Garip Akımı” hakkındaki düşüncesini şöyle açıklıyor: “Bir yanda Garip hasta sanat anlayışı diÄŸer yanda dinamik halk edebiyatının yüzü.” Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olan ÅŸair, ÅŸiirin her ÅŸeyden önce bir dil sorunu olduÄŸu gerçeÄŸinden yola çıkarak Divan edebiyatıyla, Dede Korkut Masalları’yla, Göktürk ve OÄŸuz Leçeleri’yle, Türk folkloruyla, KarşılaÅŸtırmalı halk edebiyatıyla, Türk halk edebiyatıyla, Halk türküleriyle, Türkmenceyle, Kırgızcayla ilgileniyor, özüne iniyor. Åžiirleri de akan bu zengin kültür ırmağından kana kana içiyor. EÄŸin Türküleri eserinde olduÄŸu gibi.

Eğin Türküleri; bir şairin, içinde yaşadığı toplumun, kültür sosyolojisini, folklorunu, halkını, halkının yaşama ile duygularını ifade etme biçimini, toplumsal gelişmeleri, toplumsal sorunları, karşılaştırmalı halk ve aydın edebiyatı alanında güncelliğini günümüzde de koruyan / koruyacak olan önemli yapıtlar arasındadır.

EÄŸin Türküleri’ni Enver Gökçe, 1947’de Ankara Dil ve Tarih –CoÄŸrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okurken öğrenci bitirme ödevi olarak hazırlar. EÄŸin Türküleri’nin doÄŸuÅŸuna dair rivayeti Çit köyünden Münevver Tatar’ın anlatımından yola çıkarak şöyle özetleyebilirim: EÄŸin’de, birbirlerini seven ama çocukları olmayan bir çift yaşıyormuÅŸ. Adam, atının terkisini sarı altınlarla doldurmuÅŸ ve karısını da terkideki altınlar bitene deÄŸin dışarı çıkmaması için sıkı sıkı tembih etmiÅŸ. Yıllar geçmiÅŸ. Kadının altınlar sayesinde ekonomik sıkıntı çekmeden yaÅŸamasını EÄŸinli köylüler yanlış yorumlamış. Hakkındaki iftiradan haberi olmayan kadınınsa tek isteÄŸi eÅŸinin eve gelmesiymiÅŸ. EÄŸinli Adam, İstanbul’da, yeni bir sevgili bulmuÅŸ. EÄŸin’deki hanımını kendisine anımsatan hemÅŸerilerine: “o orospuya ne diye bakayım” dermiÅŸ. Söylentileri duyan EÄŸinli Hanım, eÅŸini bulmak için tebdili kıyafetle İstanbul’a gitmiÅŸ sora sora eÅŸini bulmuÅŸ. EÅŸini tebdili kıyafetler içinde tanıyamayan adama hanımı sormuÅŸ: “sen ne diye karına bakmıyorsun? Kocası:“siktir et fahiÅŸeyi” diye yanıt vermiÅŸ. Kadın, kocasının yanından ayrılmış. Yolda kendisini tanıtan mektup göndermiÅŸ kocasına. Söylentilere göre kadın vapura binerken kocasına ÅŸu türküyü yakmış:

“ Evlerinin önü kayısı mışmış
Yar beni koymuş da yollara düşmüş
Düşerse düşsün başım sağ olsun
Sanki pabucumun nalçası düşmüş”.
( s. 49)

Memlekete geri dönen kocasını söylediği şu türkü ile içeri almamış:

“ Bir yandım ateÅŸe bir dahi yanmam
Yüzbin yemin etsen billâh inanmam
Kırmızı gül olsan elimi sunmam
EÄŸer hünkâr olsan ilazım deÄŸil.”
(s.49)

EÄŸin Türküleri’nin ÅŸekil bakımından “Türkü” ve “Mani” biçimde tasnifi yapılmış. Türküler çoÄŸunlukla ÅŸekil bakımından dört mısradan oluÅŸuyor. Milli nazım ÅŸekillerinin özü itibarıyla en eski hali ile kaleme alınmıştır. Maniler ise, Cinaslı ve Cinassız düz olarak düzenlenmiÅŸ.

“EÄŸin Türküleri’ndeki uzun ağır havaları diÄŸer melodilerden ayırmak iÅŸi kulak yordamı ile o kadar basit ve bariz belirtiler verebiliyor.” EÄŸin Türküleri, bir dilim ekmeÄŸin insanları vatanlarından alıkoyup arkasında gözü yaÅŸlı eÅŸ, ana, baba, evlat, dost, arkadaÅŸ, bırakmasının, iktisadi, sosyal bu ve buna benzer nedenlerden kaynaklandığı gerçeÄŸini gözler önüne sermekle yetinmiyor, türkülerin, manilerin, ninnilerin, destanların, ağıtların belgeseli niteliÄŸi taşıyor aynı zamanda.

Åžiirde, müzikal dokunun zirveye tırmandığı EÄŸin Türküleri’nin önemini eserin önsözünde hocası Pertev Naili Boratav şöyle özetliyor: “Son 30 – 40 yıl içinde Türkiye toplumundaki geliÅŸmeler, EÄŸinlinin türkülerinde simgeleÅŸmiÅŸ, “ gurbet”e yepyeni ve çok daha karmaşık anlamlar kazandırmıştır. “Gurbet” artık İstanbul’un tekelinden çıkmış, baÅŸka büyük kentlere, “gecekondu” ÅŸehirlerine, daha da ötelere, Almanyalara kadar yayılmış, “İstanbulcular” katarına “Almanyacılar” katılmıştır.(…) Demek istiyorum ki, “EÄŸin Türküleri” konusu, kültür sosyolojisi, folklor, karşılaÅŸtırmalı halk ve aydın edebiyatları alanlarında araÅŸtırmalara giriÅŸecek olanlar için bu bakımdan da bir çıkış noktası deÄŸerindedir. “(s.7–8)

Pertev Naili Boratav , “EÄŸin Türküleri’nin BaÅŸlıca Temleri” baÅŸlığını taşıyan yazısında, “EÄŸin Türküleri’ni ÅŸu ÅŸema içinde deÄŸerlendiriyor:

1- Eğin Türkülerindeki Beşeri Temeller,
2- Bunların sosyal çevre ve sosyal şartlara uygunluğu,
3- EÄŸin Türküleri’nin intiÅŸarı,
4- Eğin Türküleri hakkında yazılanların hülasası,
5- Muayyen tarihî, siyasî ve sosyal hadiselerle, türkülerle münasebeti.

EÄŸin Türküleri’nin konulara göre tasnifi ise şöyle:

A. Lirik türküler a) Aşk türküleri b) Gurbet türküleri c) Ağıtlar d) Ninniler.
B. Satirik türküler a) Mizahi türküler b) Hicvi türküler.
C. İş ve meslek türküleri.
D. Merasim türküleri.
E. Vaka anlatan türküler a) Tarihi türküler; b) Eşkıya türküleri c) Aşk ve aile facialarını anlatan türküler.
F. Maniler.
G. Oyun türküleri

Halk edebiyatı yapmak ona göre emekçi sınıfının edebiyatını yapmanın olmazsa olmazıdır. Halkın edebiyatını yapıyorum demekle halk edebiyatı yapılamayacağını bilir Gökçe. Enver Gökçe’nin, “İyi bir sanatçı olmak için önce, kendi halkını sevmesi daha doÄŸrusu bu halkın içinden bu halkın en devrimci sınıfına baÄŸlılık göstermesi, içtenlikle bunu yapmak ÅŸarttır” demesi, bana, ülkesinin içinde bulunduÄŸu en önemli sorunların başında, “aydın/ aydınlanma” sorununun geldiÄŸini, Rusya aydınının deÄŸer yargıları ile Rusya halkından uzaklaÅŸmasının on dokuzuncu yüzyıl Rusyası’nın kırılma noktasının temelini oluÅŸturduÄŸunu fark eden ilk Rus sanatçısının PuÅŸkin olduÄŸunu belirten Dostoyevski’yi anımsattı.

Son olarak, "Enver Gökçe ÅŸiirinin" özelliklerini genel olarak özetlemem gerekirse: Sınıf edebiyatı yapan, hayatı seven ve sevdiren, sosyal içeriÄŸi, estetik yanı güçlü olan ÅŸiirlerinin, ÅŸiirin çıtasını sürekli yükselten, ÅŸiirin destanını, müziÄŸini, türküsünü, ağıtını ÅŸiirlerinde yazan, yerelden evrensele ulaÅŸma kaygısı duymadan evrensel ÅŸiirin önemli temsilsileri arasında olan, özgünlüğe özenmeden, -özgün ÅŸiirler yazan, yaÅŸamı gibi ÅŸiiri de kendine özgü olan, ideolojisinin ÅŸiirini yazmaktan, kendi ÅŸiirini yazmayan, aÅŸk'a bile ideolojik bakan Pablo Neruda’nın ÅŸiirine, hayat anlayışına, ideolojisine tutkun olan, deÄŸerlerine yabancılaÅŸmadan hayatta kalmanın ve kendini ifade etmenin ansiklopedisidir. O'nun ÅŸiiri; Anadolu insanının acılarını, bir baÅŸtan bir baÅŸa dolaÅŸmakla kalmamış; insanın nefes aldığı her yere ayak basmıştır. Hayatın ona sunduÄŸu acılardan beslendiÄŸi kadar beslemiÅŸtir insanı/ insanlığı. Åžiiri gibi, kiÅŸiliÄŸinin de en belirgin özelliÄŸi, insana ve kendisine özgü tüm acıları, eziklikleri, yalnızlıkları, yoksullukları, aÄŸrıları, yoksunlukları... taşımayı bilmesidir. YüreÄŸinde açan her çiçek solmadan onunla birlikte topraÄŸa gitmiÅŸtir. İçindeki toplum korosunun sesini dinlemiÅŸ, ben'inin sesini kendisine yasaklamıştır. Böyle ulvi bir kazanıma bedel ödemeden ulaÅŸamazsınız. Gökçe, bu bedelle " erkek Enver'"i gömmüştür yaÅŸarken. SaÄŸlık sorunlarının periÅŸan ettiÄŸi ÅŸair, ilkelerinin ve umudun karşısında başını eÄŸmemiÅŸtir hiçbir zaman. Gökçe'nin ÅŸiiri ve ÅŸiirinin yazınımızdaki yeri herkes tarafından anlaşılmıştır/ anlaşılacaktır. Ben kiÅŸisel duygularına ÅŸiirinin kapısını kapatan, kiÅŸisel acılarını ÅŸiirleriyle paylaÅŸmayan, gözyaÅŸlarını hiçbir sözcüğün silmediÄŸi Enver Gökçe'den bana ne kaldı diye sordum kendime.

Şiirlerinde, hayatının her evresinde tanık olduğum bir insan tanıdım. Anladım ki bana kalan mirası layığıyla taşıma sorumluluğu, şair Enver Gökçe benim şairimdir deme onuru, yalnızlığımda sığındığım bir dostun varlığı, insana dair tüm acıların ortağı olma bilinci, bedel ödeme kaygısı ve korkusu duymadan hayatta kendini, -kendin için, ifade etme, onuruyla sahiplendiklerini yine aynı onurla mezara götürme ayrıcalığı kaldı.

30/ 04/ 2009-Mersin

İlk Yayım: Kültür Çağlayanı, 2. Sayı, 2010.


Bedriye KORKANKORKMAZ




7 Aralık 2010 Salı / 2442 okunma



"Bedriye KORKANKORKMAZ" bütün yazıları için tıklayın...