İNSANLIKTAN İNSANSIZLIĞA / Gürbüz SEZGİN
Gürbüz SEZGİN

Gürbüz SEZGİN

İNSANLIKTAN İNSANSIZLIĞA



16. yüzyılda Rönesans'la ortaya çıkan hümanizm tüm deÄŸerlerin en üstüne insani deÄŸerleri yerleÅŸtirmiÅŸti. “Önce İnsan”, “Her ÅŸey İnsan İçin” ÅŸiarlarıyla özetlenebilecek olan hümanizm 20. yüzyılın sonlarında önemini kaybederken çevre ve doÄŸa sevgisi insanın önüne geçiverir. Evcil hayvan ve çevre duyarlılığı eskiden de söz konusuydu, fakat insanla iliÅŸkilendirilerek. Günümüzde ise bu duyarlılıklar insandan bağımsızlaÅŸtırılarak veya bazı insan gruplarıyla iliÅŸkili olarak “tek deÄŸer” haline getirilmiÅŸ ve kültürlerinin temel taşına dönüştürülmüştür.

70 li yıllarda feodalizmle mücadele tek kimlik altında (sol kimlik), ancak farklı yapıda insanlarla sürdürülmüştü. İnsanca yaÅŸamak isteyen Anadolulu bir grup ve feodalizmin yerine kapitalizmi getirmek isteyen bir grup. Kapitalizmin zaferi ve solun çöküşüyle sol kimliÄŸindeki 2. grup insanlar emellerine ulaÅŸmış görünüyor; ancak, 1. grubun, yani insanca yaÅŸamayı savunan Anadolu insanının hümanizmini de yoketmeleri gerekiyordu. Yokettiler de. Hümanizmin yerine animalizmi (hayvanı yüceltme) ve çevreciliÄŸi koyarak. Kendilerini Olympos’un tepesine yerleÅŸtirdiler, yanlarına insan yerine evcil hayvanları alıp Nuh’un gemisini inÅŸa ettiler. Anadolu insanı ise ezilmiÅŸlik, yenilgi, dışlanmışlık, baskılanma duygularıyla varoÅŸlara çekildi veya çektirildi. Bir zamanların “burjuvazi-halk” çeliÅŸkisi yoktu artık. Yeni çeliÅŸkinin adı “elit-cahil halk” çeliÅŸkisiydi. Ne de olsa her ÅŸeyi onlar biliyor, onların her ÅŸeye hakkı vardı, cahil halk ise hiçbir ÅŸeyden anlamazdı.

Bu yeni çeliÅŸki yeni sonuçlar doÄŸurdu. Elitler aÅŸağıladıkları insanlara düşmanlaÅŸtı. Sokakları onlara bırakarak kendilerine özel yaÅŸam alanları oluÅŸturdular. Ev-iÅŸ arasında gidip geldiler, tatillerini özel korunaklı mekanlarda geçirdiler veya insanın az olduÄŸu kırlara koÅŸtular. “Mücadele” alanlarını da çevreciliÄŸe taşıdılar. Ancak, bu mücadele burjuvaziye deÄŸil, insana karşıydı. İsim vermiyorlar, sistemden bahsetmiyorlar, devletin adını ağızlarına almıyorlardı. Halkın önceliklerine de sırtlarını çevirmiÅŸlerdi. Bunun adına mücadele demek de anlamsızdı, sadece mücadele ruhlarını tatmin ediyorlardı ve vicdanlarını rahatlatıyorlardı.

Hafta sonları korunaklı alanlarından çıkıp, evcil hayvanlarıyla beraber arabalarına atlayıp kırsala, kırsalın tehlikesiz sokaklarına koştular. Fotoğraf makinalarını insanlara değil, kedilere, köpeklere, martılara, çiçeklere, güneşin doğuşuna, batışına yönelttiler.

Baraj altında kalacak olan Hasankeyf’e, Allinoi’ye sahip çıktılar, demirden trenlerine binip. Oraya vardıklarında (televizyon kameraları da beraberlerindeydi) demeçler verdiler, çiçekler topladılar, gözlemelerden yediler, biralarını yudumladılar, güneÅŸin tadını çıkardılar. Unuttukları tek ÅŸey vardı; halk. MaÄŸaralarda, kulübelerde yoksulluÄŸun doruklarındaki insanlar kameralarda görünmediler. Olsun varsın, onların vicdanı rahattı, hatta insanlık görevlerini yapıyorlardı.

Bir tv programı için çekim ekibi ve bir arkeolog İstanbul’daki Yarım Burgaz maÄŸarasına girerlerken maÄŸara kenarında yöre insanları bir meyve kasasının üzerine çilingir sofrasını kurmuÅŸ demlenirlerken kameraya takılır. Çekim ekibi bu insanları görmezden gelip maÄŸaraya girer ve maÄŸaradaki tahribattan dolayı çevre insanını ilkellikle suçlar. Oysa yöre insanının üzerindeki tahribat maÄŸaradakinden daha acıklıdır. Programın jeneriÄŸinde sponsor firmaların adlarını görmek, hümanizmin yok edilmesinin ne denli planlı olduÄŸunu düşündürür insana.

Geziler sırasında önlerinde meydana gelen kaza sonucu yaralanan insanlara yardım etmeyip kenarından geçip giden insanlar, hastalanmış bir kedi için gözyaşlarını tutamayıp veterinere taşıyarak insan olduklarını hissediyordu.

Elbette hayvanlar da insanlar kadar değerlidir, doğanın korunmasının önemi tartışılmazdır. Ancak, doğa ve doğanın yarattıkları insandan dışlanamaz, insan da doğadan. Sadece kendimizi değil, herkesi insan görmek, insanca yaşam hakkını savunmak, önceliği insana vermek, insani sorumluluğumuzun gereği olmalı.


Gürbüz SEZGİN

anteros59@hotmail.com



25 Åžubat 2008 Pazartesi / 2439 okunma



"Gürbüz SEZGİN" bütün yazıları için tıklayın...