
Sedat YALÇIN
Karakterin DeÄŸiÅŸtirilemezliÄŸi
Kişilik yapılan iş ya da eylemlerle açığa çıkar,konuşmakla değil.
Yazıya Sokrat’ın meÅŸhur bir sözü ile baÅŸlamak istiyorum. “İnsanın kendi kiÅŸisel olaylarında doÄŸruyu bulması veya en azından yanlış adımlardan kaçınması için bir içsese gereksinim duyar“ demesi, en önemli kaynağın içimizde olduÄŸunun bir ifadesidir. Gene, çoÄŸu zaman mutsuz olmamız iç sesimiz ile dış sesimiz arasında uyum olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Bilinçaltımız bu nedenle rahatsız olur ve nedenini asla bilemediÄŸimiz bir iç huzursuzluÄŸu yaÅŸarız. İçsel yasaların benliÄŸimize kaydettiÄŸi bu yapıyı karakter olarak tanımlayabiliriz sanırım.
İnsanın tüm eylemleri içsel bir ilkeden kaynaklandıkları için karakter kesinlikle düzeltilemez. İnsanın aynı koşullarda sürekli aynı şeyi yapması gerekir, başka türlü davranamaz. Farklı davrandığı zaman içsel bir rahatsızlık içini kemirir durur. Doğamızdan değil, salt mantıklı düşünmeden kaynaklanan sonradan edinilmiş yapay bir karaktere sahip olunacağı söylenebilir. Ancak, insan kendini ne kadar zorlasa da doğal -asli- karakteri bir şekilde kendini gösterir. Tüm yapay kurallar bol bol uygulama ile alışkanlık haline dönüştürülmeye çalışılır. Ne varki böyle uzun bir alıştırma ile kazanılan yapay karakterin etkisi sürekli dışarıdan zorlama gibi olacaktır. İçten gelen doğamız buna karşı koymayı asla bırakmaz. Ara sıra, hiç beklenmedik anda onu çiğneyecektir.
Sonradan kazanılan karakter yapısı, soyut, düzenleyici kavramlara göre yapılan tüm eylemler, baÅŸlangıçsal, doÄŸuÅŸtan gelen eÄŸilimlere göre yapılan eylemler karşısında hep yenilgiye uÄŸrayacaktır. DiÄŸer bir deyiÅŸle “edinilmiÅŸ karakter”,”doÄŸuÅŸtan gelen karakter” karşısında hep ezik kalacak, her an asli karakterin eyleme geçme korkusu ile karşı karşıya kalacaktır. ”DoÄŸal olmayan her ÅŸey eksiktir”, Napolyon tarafından söylenmiÅŸ olan bu söz gerek fiziksel, gerekse ahlaksal her ÅŸeyde geçerlidir. Dilimizde kullanılan bir atasözümüzde bu tezimizi destekler tarzdadır. ”Bir insan yedisinde ne ise yetmiÅŸinde de odur”. Bu söz de bize doÄŸuÅŸtan kazanılan karakterin deÄŸiÅŸtirilemeyeceÄŸini veciz bir ÅŸekilde açıklamaktadır. Bu nedenle kiÅŸileri deÄŸiÅŸtirmeye çalışmanın bir anlamı ve de yararı yoktur. KiÅŸileri olduÄŸu gibi kabul edip, davranışlarımızı bu ÅŸekilde ayarlarsak ne karşımızdaki kiÅŸiyi üzmüş oluruz nede kendimizi zor bir durum ile karşı karşıya bırakmamış oluruz.
“Karakterin yapısının kanıtları, küçük ayrıntılarda gizilidir” sözü Seneca’ya aittir. Bu söz ne kadar doÄŸrudur. İnsan tamda dikkat etmediÄŸi küçük ayrıntılarda karakterini gösterir. Bu yüzden baÅŸkalarını bir nebze dikkate almayan sınırsız egoizm, küçük eylemlerde rahatlıkla gözlenebilir. İnsan büyük davranışlarda kendini yadsımaz ama maskelerin ardına gizler. İnsanoÄŸlu maske kullanmakta çok baÅŸarılıdır. Nedense insan zihni “yasa küçük ÅŸeylerle ilgilenmez” kuralına sıkı sıkıya sarılır. EÄŸer tanıdığımız biri kendi rahatı, çıkarı için çok çok çok küçük bir olayda dahi bencilce davranıyorsa, yasanın elini kolunu baÄŸlamadığı durumlarda çok daha korkunç ÅŸeyler yapabileceÄŸi aklıdan çıkarılmamalıdır. Kendi zihinsel kalıplarının yasalarını kolaylıkla korkmadan çiÄŸneyen birisi, bir tehlike görmediÄŸinde devletin yasalarını da rahatlıkla çiÄŸneyecektir.
Sonuç olarak, sonradan edinilmiÅŸ karakter uzun süre dayanamaz ve maskesi düşer. Halil Cibran’da bir eserinde şöyle deÄŸinir bu konuya : Karşındakinin gerçeÄŸi, sana açıkladıklarında deÄŸil, açıklayamadıklarındadır. Bu yüzden onu anlamak istiyorsan, söylediklerine deÄŸil, söylemediklerine kulak ver. Asli ve yapay iki karakterin çatışmasını veciz bir ÅŸekilde anlatmaktadır Cibran. Seneca’nın bir sözü ile noktayı koyalım “Hiç kimse bir maskeyi uzun süre taşıyamaz. Rol yapma, çok geçmeden asıl doÄŸasına döner”.
Yeryüzünde altı milyar insanın bir türlü mutluluğu yakalayamamış olması, asli ve yapay karakterimiz arasındaki bu çatışmadan kaynaklanıyor olamaz mı? Mutluluk hakkında konuşan insanlar (ben de dahil), gerçekten mutluluğun yolunu bulabilselerdi, klavye başında vakit mi geçirirlerdi ; yoksa doyasıya mutluluğumu yaşarlardı. Ne dersiniz ?
Sedat YALÇIN
syalcin50@yahoo.com
Kişilik yapılan iş ya da eylemlerle açığa çıkar,konuşmakla değil.
Yazıya Sokrat’ın meÅŸhur bir sözü ile baÅŸlamak istiyorum. “İnsanın kendi kiÅŸisel olaylarında doÄŸruyu bulması veya en azından yanlış adımlardan kaçınması için bir içsese gereksinim duyar“ demesi, en önemli kaynağın içimizde olduÄŸunun bir ifadesidir. Gene, çoÄŸu zaman mutsuz olmamız iç sesimiz ile dış sesimiz arasında uyum olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Bilinçaltımız bu nedenle rahatsız olur ve nedenini asla bilemediÄŸimiz bir iç huzursuzluÄŸu yaÅŸarız. İçsel yasaların benliÄŸimize kaydettiÄŸi bu yapıyı karakter olarak tanımlayabiliriz sanırım.
İnsanın tüm eylemleri içsel bir ilkeden kaynaklandıkları için karakter kesinlikle düzeltilemez. İnsanın aynı koşullarda sürekli aynı şeyi yapması gerekir, başka türlü davranamaz. Farklı davrandığı zaman içsel bir rahatsızlık içini kemirir durur. Doğamızdan değil, salt mantıklı düşünmeden kaynaklanan sonradan edinilmiş yapay bir karaktere sahip olunacağı söylenebilir. Ancak, insan kendini ne kadar zorlasa da doğal -asli- karakteri bir şekilde kendini gösterir. Tüm yapay kurallar bol bol uygulama ile alışkanlık haline dönüştürülmeye çalışılır. Ne varki böyle uzun bir alıştırma ile kazanılan yapay karakterin etkisi sürekli dışarıdan zorlama gibi olacaktır. İçten gelen doğamız buna karşı koymayı asla bırakmaz. Ara sıra, hiç beklenmedik anda onu çiğneyecektir.
Sonradan kazanılan karakter yapısı, soyut, düzenleyici kavramlara göre yapılan tüm eylemler, baÅŸlangıçsal, doÄŸuÅŸtan gelen eÄŸilimlere göre yapılan eylemler karşısında hep yenilgiye uÄŸrayacaktır. DiÄŸer bir deyiÅŸle “edinilmiÅŸ karakter”,”doÄŸuÅŸtan gelen karakter” karşısında hep ezik kalacak, her an asli karakterin eyleme geçme korkusu ile karşı karşıya kalacaktır. ”DoÄŸal olmayan her ÅŸey eksiktir”, Napolyon tarafından söylenmiÅŸ olan bu söz gerek fiziksel, gerekse ahlaksal her ÅŸeyde geçerlidir. Dilimizde kullanılan bir atasözümüzde bu tezimizi destekler tarzdadır. ”Bir insan yedisinde ne ise yetmiÅŸinde de odur”. Bu söz de bize doÄŸuÅŸtan kazanılan karakterin deÄŸiÅŸtirilemeyeceÄŸini veciz bir ÅŸekilde açıklamaktadır. Bu nedenle kiÅŸileri deÄŸiÅŸtirmeye çalışmanın bir anlamı ve de yararı yoktur. KiÅŸileri olduÄŸu gibi kabul edip, davranışlarımızı bu ÅŸekilde ayarlarsak ne karşımızdaki kiÅŸiyi üzmüş oluruz nede kendimizi zor bir durum ile karşı karşıya bırakmamış oluruz.
“Karakterin yapısının kanıtları, küçük ayrıntılarda gizilidir” sözü Seneca’ya aittir. Bu söz ne kadar doÄŸrudur. İnsan tamda dikkat etmediÄŸi küçük ayrıntılarda karakterini gösterir. Bu yüzden baÅŸkalarını bir nebze dikkate almayan sınırsız egoizm, küçük eylemlerde rahatlıkla gözlenebilir. İnsan büyük davranışlarda kendini yadsımaz ama maskelerin ardına gizler. İnsanoÄŸlu maske kullanmakta çok baÅŸarılıdır. Nedense insan zihni “yasa küçük ÅŸeylerle ilgilenmez” kuralına sıkı sıkıya sarılır. EÄŸer tanıdığımız biri kendi rahatı, çıkarı için çok çok çok küçük bir olayda dahi bencilce davranıyorsa, yasanın elini kolunu baÄŸlamadığı durumlarda çok daha korkunç ÅŸeyler yapabileceÄŸi aklıdan çıkarılmamalıdır. Kendi zihinsel kalıplarının yasalarını kolaylıkla korkmadan çiÄŸneyen birisi, bir tehlike görmediÄŸinde devletin yasalarını da rahatlıkla çiÄŸneyecektir.
Sonuç olarak, sonradan edinilmiÅŸ karakter uzun süre dayanamaz ve maskesi düşer. Halil Cibran’da bir eserinde şöyle deÄŸinir bu konuya : Karşındakinin gerçeÄŸi, sana açıkladıklarında deÄŸil, açıklayamadıklarındadır. Bu yüzden onu anlamak istiyorsan, söylediklerine deÄŸil, söylemediklerine kulak ver. Asli ve yapay iki karakterin çatışmasını veciz bir ÅŸekilde anlatmaktadır Cibran. Seneca’nın bir sözü ile noktayı koyalım “Hiç kimse bir maskeyi uzun süre taşıyamaz. Rol yapma, çok geçmeden asıl doÄŸasına döner”.
Yeryüzünde altı milyar insanın bir türlü mutluluğu yakalayamamış olması, asli ve yapay karakterimiz arasındaki bu çatışmadan kaynaklanıyor olamaz mı? Mutluluk hakkında konuşan insanlar (ben de dahil), gerçekten mutluluğun yolunu bulabilselerdi, klavye başında vakit mi geçirirlerdi ; yoksa doyasıya mutluluğumu yaşarlardı. Ne dersiniz ?
Sedat YALÇIN
syalcin50@yahoo.com
"Sedat YALÇIN" bütün yazıları için tıklayın...