FREUD’UN GÖRÜŞLERİ ÜSTÜNE – V FREUD’UN TOPLUM TEORİSİ
Freud’a göre, türsel ve bireysel bilinçler arasında belirgin benzerlikler vardır. İnsanın bireysel gelişimi nasıl ki zorunlu olarak belirli evrelerden geçiyorsa, aynı durum toplum için de söz konusudur. Demek ki, karşımızda bir çeşit psikolojik-oluşsal bir yasa bulunuyor.
Her iki temel içtepi, yani yaşama ve öldürme içtepileri faaliyetleri sırasında çevreyle, gerçeklikle çatışır. Çünkü çevre, yaşama içtepisinin doğrudan doyuma ulaşmasında yetersiz kalır ve buna karşı çıkar. Öte yandan öldürme ya da tahrip içtepisinin kendi organizmasına doğru yönelmesine izin verilmez. Yani çevre koşulları, her iki temel içtepinin, yönlerinin değişmesine ve engellenmesine neden olur.
Bu nasıl gerçekleşir? Yaşama içtepisi, haz alma ve isteksizliği önleme çabasının [“haz ilkesi”] aracılığıyla etkide bulunur. Freud’un kanısına göre, başlangıçta haz alma çabası tüm organizmaya egemendi. Bedenin değişik bölgelerinden haz alma cinselliğin özüdür. Buna göre, cinsel organlara özgü cinsellik, cinselliğin bütünü ile aynı anlama gelmez. Ancak yoksul ve düşman çevremiz içinde bu cinsellik, bu haz içtepisi tamamen gelişemez. Bu nedenle yönünün değiştirilmesi ve engellenmesi gerekir [“gerçeklik ilkesi”]. Bunun için de, organizmanın bütününe ilişkin başlangıçtaki cinsellik, sadece üremeye yarayan cinsel organlarla sınırlandırılır. Bedenin öteki bölümleri, bu şekilde, zorunlu çalışmalar için serbest kalır.
İçtepilerin zorunlu bastırılışı [bazıları bu “biyolojik” kavramı, toplumbilimsel baskı kavramıyla karıştırır], haz içtepisinin enerjisini dönüşüme uğratır. Bu enerjinin sadece bir bölümü, haz almak için cinsel organlar üzerinden serbest kalır, öteki bölümü ise, isteksiz bir çalışma biçiminde kültürümüzün temelini oluşturur. Çalışma, artık insanın yaşamında ilk sırayı almaz ve pratik, teorik, toplumsal ilişkilerin temelini değil, hiçbir zaman doyuma ulaşamayan haz içtepimiz ve yoksul çevre arasındaki çatışmanın sonucunu oluşturur. Demek ki, kültürümüzün temeli içtepilerin bastırılmasına bağlıdır; çünkü bu kültür, baskı altındaki isteksiz bir çalışmadan kaynaklanır.
Öldürme ya da tahrip içtepisinde durum nasıldır? Bu içtepinin de gelişmesini engellemek ve yönünü değiştirmek gerekir; çünkü tersi durumda insan kendi kendini yok edecektir. O şekilde engellenmesi ve yönünün değiştirilmesi gerekir ki, tahrip içtepisi bir dereceye kadar yaşama içtepisinin hizmetine girmelidir.
Bu nasıl olacaktır? Öldürme içtepisinin enerjisi, toplum açısından uygun ve yararlı görülen düşmanlık, saldırganlık biçiminde dış dünyaya karşı çevrilmelidir. Bununla, toplum açısından uygun görülen düşmanlar ve doğa kastedilir.
Burada karşımıza, insanın kendi dışındaki doğayla ilişkisinin yıkıcı, yok edici olduğu görüşüne temel olacak bir düşünce çıkar; çünkü insanın bu içtepiyi kendine doğru çevirerek türü ortadan kaldırmaması için, öldürme ya da tahrip içtepisinin dönüştürülmesi, yönünün değiştirilmesi, engellenmesi gerekir.
Tahrip içtepisinin dönüştürülmesi ya da engellenmesi başka bir tarzda da gerçekleşir: İçtepilerimizi toplumsal açıdan gemlemeye yarayan “üst-ben”in güçleri ile vicdan ve ahlak da aynı işlevi görür. Ancak savaş söz konusu olunca, öldürme içtepisi bu baskıya baş kaldırır. Böylece savaş da, biyolojik içtepisel-yapısal yönden “açıklanmış” olur.
Üçüncü aşamaya, yani “üst-ben” aşamasına gelince, bu aşama, yönü değiştirilmiş, dönüştürülmüş öldürme ya da tahrip içtepisinin bir ürünüdür. Ahlakın ve vicdanın da dahil olduğu kültürümüz, her iki içtepinin [yaşama ve öldürme] yönünün değiştirilmesiyle ya da dönüştürülmesiyle meydana çıkmıştır.
Freud, insanlık tarihinin ilksürü ile başladığını öne sürer. İlksürü içinde yönetimi ele geçiren en güçlü erkek ilkbaba olur. Bu kişi gücünü ve egemenliğini, sürüdeki tüm kadınlar üzerinde cinsel bir hak iddia ederek ve erkeklerin gözünü, iğdiş etme tehdidiyle korkutarak pekiştirir. Sürünün öteki erkek üyeleri bu şekilde cinsel hazdan yoksun bırakılır. Bu durum, yaşama içtepisinin, ilkbaba tarafından sürüdeki bütün erkeklere yüklenen ilk baskı altına alınış biçimidir. Böyle olunca oğullar ayaklanır ve despot ilkbabayı öldürerek cinsel alanda yeni bir düzen getirmeyi dener. Ancak çekilen vicdan azabı [aslında bu duygunun oluşması bir ahlak anlayışını öngörür ve bu ahlak anlayışının da daha sonra, “üst-ben”le birlikte meydana çıkması gerekir. Burada ise, kanıtlanması gerekenler, önkoşul olarak ele alınır] nedeniyle oğullar daha sonra, Freud’un teorisinde “üst-ben” diye tanımlanan bir güç oluşturmak zorunda kalır. İlkbabanın kaba güce başvurarak cinsel içtepiyi bastırmasını, şimdi ilksürünün bu “üst-ben”i sağlar. Demek ki “üst-ben” aşamasını, ilkbabanın oğulları tarafından yürürlüğe koyulan tabular --örneğin yakın akrabalar arası evlenme yasağı-- ve başka ahlak kuralları oluşturur. Baskı da böylece yasallaştırılmış olur.
Freud’un söylencesinde kültürün ve uygarlığın temeli, içtepilerin bastırılmasıyla gerçekleştirilen isteksiz çalışmadan, doğaya ve uygun görülen düşmana yöneltilmiş öldürme ya da tahrip içtepileri enerjisinden [saldırganlık] ve de içtepilerin bastırılması nedeniyle zorunlu olan ahlaktan ve vicdandan meydana gelir. Freud’un insan teorisi, kültür ve toplum teorisiyle doğrudan bir bağ içindedir.
Sürecek
oguzozugul@hotmail.com
|