Prof.Dr.Serkan ODAMAN
BİLSE SANIRIM YAPMAZDI…
Birkaç hafta önceydi. Artık neredeyse unuttuÄŸum televizyonlu dakikalarda bir habere rastladım. Bizim Pınar Karşıyaka, Kıbrıs Rum Kesimi’ne gidiyor bir resmi maç için, sanırım 2 sayı farkla maÄŸlup oluyoruz, beklenir ki rakip seyirciler kaybetmemize raÄŸmen 2 sayı fark olduÄŸu için alkışlarla Karşıyaka’yı uÄŸurlasınlar. Belli ki çetin bir maç olmuÅŸ. Ne yalan söyleyeyim, orada izlemek isterdim Karşıyaka’yı.
Ne var ki maç biter bitmez olanlar olmuÅŸ ve sahaya her tür cisim yaÄŸmaya baÅŸlamış, yetmemiÅŸ sahaya inip bizimkileri dövmeye kalkmışlar, oyuncular soyunma odasına sığınmaya çalışırken koridorda konuÅŸlanmış fanatikler, ellerinde sopalarla bizimkileri beklemiÅŸler. Rum polisi ise adeta donmuÅŸ kalmış nedense. KKTC’ye geçiÅŸe de izin vermemiÅŸ Rumlar. YeÅŸil kırmızı güzel formayı giyen oyuncularımız korku içinde beklemiÅŸler sabahı ve Atina üzerinden İzmir’e dönmüşler.
Ne diyeyim, ibretle izledim haberi. Bu nasıl bir kindir, bu nasıl bir düşmanlıktır, ister istemez içimden geçti, iyi ki Annan Planı’nı Rumlar kabul etmemiÅŸ, nasıl yaÅŸamayı öğrenecekler Türklerle birlikte? Yok sanırım olmayacak, belki de zorlamanın anlamı yok, Rumlar ve Kıbrıs Türkleri birlikte yaÅŸayamayacaklar galiba. Belki de bazı ÅŸeyleri üstelemenin anlamı olmayacak.
Yılbaşı gecesi ise bir Türk-Yunan gecesindeydik. İzmir’de zaten yaÅŸantımızın bir parçası Yunan ÅŸarkılarının melodileri. Adeta bütün ÅŸarkıları hem Yunanca hem de Türkçe söylemek mümkün oluyor. O gece Yorgo ve Despina da oradaydı. Durmadan oynadılar, eÄŸlendiler bizimle, birlikte rakı içtik. Dansı bittiÄŸinde ise Yorgo orkestranın önündeki biri kırmızılı diÄŸeri mavili iki küçük bayrağı sevgiyle öptü ve karşılarında eÄŸilerek saygısını gösterdi. Alkışlamamak mümkün deÄŸildi ama bu saygı bizler için garip deÄŸildi. Zira 9 Eylül’de yere serilen Yunan bayrağını kaldırtan ve her ülkenin bayrağının muteber olduÄŸunu söyleyen, hem de bunu İzmir’de söyleyen bir önderin yolunda gidiyoruz biz.
İşte Yorgo’yu izlerken aklımdan geçti. O salondaki Rumlar hiç mi bilmezler, maç bittikten sonra bir meyhaneye gidip o basketbolcularla iki duble rakı içebileceklerini, aynı telden çalabileceklerini, aynı mezeleri isteyebileceklerini. Onları tek anlayabilecek insanları taÅŸladılar o gün. Kendileri gibi birilerini dövmeye kalktılar. Avrupa BirliÄŸi’ndekilerin hiçbiriyle olmadığı kadar paylaÅŸacakları deÄŸer olan Türkleri rahatsız etmeye çalıştılar. Her iki ülke coÄŸrafyasında adalardakiler, denizin kayısındakiler, her iki taraf için de suyun öte yanındakiler birbirlerini iyi anlarlar. Her birinin kökenleri bile vardır diÄŸer tarafta. Kendi topraklarında gibi rahattırlar sihirli Ege’nin diÄŸer kıyısında.
O gün o salondakiler bunları idrak edebilecek kapasiteye sahip olsalardı, sanırım yapmazlardı. Eğitim şart.
Prof.Dr.Serkan ODAMAN
"Prof.Dr.Serkan ODAMAN" bütün yazıları için tıklayın...
Birkaç hafta önceydi. Artık neredeyse unuttuÄŸum televizyonlu dakikalarda bir habere rastladım. Bizim Pınar Karşıyaka, Kıbrıs Rum Kesimi’ne gidiyor bir resmi maç için, sanırım 2 sayı farkla maÄŸlup oluyoruz, beklenir ki rakip seyirciler kaybetmemize raÄŸmen 2 sayı fark olduÄŸu için alkışlarla Karşıyaka’yı uÄŸurlasınlar. Belli ki çetin bir maç olmuÅŸ. Ne yalan söyleyeyim, orada izlemek isterdim Karşıyaka’yı.
Ne var ki maç biter bitmez olanlar olmuÅŸ ve sahaya her tür cisim yaÄŸmaya baÅŸlamış, yetmemiÅŸ sahaya inip bizimkileri dövmeye kalkmışlar, oyuncular soyunma odasına sığınmaya çalışırken koridorda konuÅŸlanmış fanatikler, ellerinde sopalarla bizimkileri beklemiÅŸler. Rum polisi ise adeta donmuÅŸ kalmış nedense. KKTC’ye geçiÅŸe de izin vermemiÅŸ Rumlar. YeÅŸil kırmızı güzel formayı giyen oyuncularımız korku içinde beklemiÅŸler sabahı ve Atina üzerinden İzmir’e dönmüşler.
Ne diyeyim, ibretle izledim haberi. Bu nasıl bir kindir, bu nasıl bir düşmanlıktır, ister istemez içimden geçti, iyi ki Annan Planı’nı Rumlar kabul etmemiÅŸ, nasıl yaÅŸamayı öğrenecekler Türklerle birlikte? Yok sanırım olmayacak, belki de zorlamanın anlamı yok, Rumlar ve Kıbrıs Türkleri birlikte yaÅŸayamayacaklar galiba. Belki de bazı ÅŸeyleri üstelemenin anlamı olmayacak.
Yılbaşı gecesi ise bir Türk-Yunan gecesindeydik. İzmir’de zaten yaÅŸantımızın bir parçası Yunan ÅŸarkılarının melodileri. Adeta bütün ÅŸarkıları hem Yunanca hem de Türkçe söylemek mümkün oluyor. O gece Yorgo ve Despina da oradaydı. Durmadan oynadılar, eÄŸlendiler bizimle, birlikte rakı içtik. Dansı bittiÄŸinde ise Yorgo orkestranın önündeki biri kırmızılı diÄŸeri mavili iki küçük bayrağı sevgiyle öptü ve karşılarında eÄŸilerek saygısını gösterdi. Alkışlamamak mümkün deÄŸildi ama bu saygı bizler için garip deÄŸildi. Zira 9 Eylül’de yere serilen Yunan bayrağını kaldırtan ve her ülkenin bayrağının muteber olduÄŸunu söyleyen, hem de bunu İzmir’de söyleyen bir önderin yolunda gidiyoruz biz.
İşte Yorgo’yu izlerken aklımdan geçti. O salondaki Rumlar hiç mi bilmezler, maç bittikten sonra bir meyhaneye gidip o basketbolcularla iki duble rakı içebileceklerini, aynı telden çalabileceklerini, aynı mezeleri isteyebileceklerini. Onları tek anlayabilecek insanları taÅŸladılar o gün. Kendileri gibi birilerini dövmeye kalktılar. Avrupa BirliÄŸi’ndekilerin hiçbiriyle olmadığı kadar paylaÅŸacakları deÄŸer olan Türkleri rahatsız etmeye çalıştılar. Her iki ülke coÄŸrafyasında adalardakiler, denizin kayısındakiler, her iki taraf için de suyun öte yanındakiler birbirlerini iyi anlarlar. Her birinin kökenleri bile vardır diÄŸer tarafta. Kendi topraklarında gibi rahattırlar sihirli Ege’nin diÄŸer kıyısında.
O gün o salondakiler bunları idrak edebilecek kapasiteye sahip olsalardı, sanırım yapmazlardı. Eğitim şart.
Prof.Dr.Serkan ODAMAN
"Prof.Dr.Serkan ODAMAN" bütün yazıları için tıklayın...
