KIŞ MEVSİMİ BALIKÇILARI
Saçaklardan inen tıp, tıp sesleri beni uyarıyor. Şemsiyemi bahçeye çıkar çıkmaz açıyorum. Damlalar gergin kara bezin üzerinde zıpladıkça, Şair Tevfik Fikret’in “Küçük muttarid, muhteriz darbeler” diye başlayan yağmur şiirini anımsıyorum. Düzgün damlalar çekinerek yeryüzüne kendilerine atarken özür dileyen dilleriyle minik vuruşlar yapıyordu.
Sol yanım deniz, sağ tarafımda önde palmiye ağaçları arkada çam ağaçları Yeşilçam’ın figüranları gibi sette yer alıyor. Denizde karayelin getirdiği azgın dalgalar saklanmış, yerini sakin yatay bir yüzeye bırakmış. Fakat damlalar hiç durmuyor. Gökten inip su yüzünde oluşturdukları minik halkalarla motifler çiziyor. Yürürken çamların arkasında evlerin kırmızı çatıları, gerisinde acı biber yeşiline bürünmüş tepelerle tam bir zıtlık meydana getiriyordu. Niçin guvaş boyamı alıp arkadaki açık mor-gri bulutlarla birlikte görünümü resmetmiyorum diye kendime kızıyorum. Taksi duraklarının yanından geçerken şemsiyeli, yağmurluklu insanların çabuk hareketlerle ilerledikleri gözleniyor.
Ben de adımlarımı hızlandırınca kendimi Belediye Meydanı’nda buluyorum. Eskiden balıkçılar Yılmaz’ın kahvehanesinde toplanırdı. Bir dönem Kahveci Ahmet’in kahvehanesi onlara mekân oldu. İyi havalarda onları ya ağ tamir ederken, ya paragat yemlerken, ya da balıkhanede kantoda görebilirsiniz. İsmini andığım iş yerleri restorana bara dönüştü. Küçük Deniz’in işleri büyük, tekneleri küçük balıkçılarını yine bu semtte bulmak olası. Güzel havalarda üçgen limanın kıyıcığında onları görebiliyorsunuz. Ya ağlarını temizliyor, ya da denize açılmak için hazırlık yapıyorlar. Av bereketli geçtiği zaman, dostları ile çaylarını keyifle yudumlayıp, neşeleniyorlar. Balıklar satıldığında ya ufak bir tavla oyunu oynuyor, ya da dinlenmeye çekilmek için mahalle arasından evlerinin yolunu tutuyorlar. Balıkhanenin üstünde onlar için bir kahvehane yapılsa da onlar kayıklarını ve denizi, bir de ahbaplarını görmeden edemezler. Çoğunlukla Neco’da, İğdeli kahvede, bazen de Ali Hoca ve kardeşlerinin kahvesinde onları dağınık vaziyette bulabilirsiniz. İbo mu, üçgenin sol ucunda ya ağlarına bakıyordur, ya demleniyordur. Balıkçı İbo feleğin çemberinden geçmiş bir insandır. Balıkçılığı meslek edinse de eve yeterli harçlık bulamadığı zaman pratik bir biçimde eski mesleği boyacılığa dalıveriyor.
Mevsim uzun süre dışarıda kalmamıza elverişli değil. Restoranlara en yakın kahvehanenin buğulu camları arkasından birkaç gölge fark ediliyor. Camlı kapıyı açıp, içeri dalıyorum. Masaların etrafında yedi - sekiz kişi çay bardaklarından yükselen dumanın arasında sohbet ediyor. Ortadaki masaya yanaşıyorum. Yaşlı balıkçılardan biri; “eskiden adalar civarında her cins balık vardı. Şimdi birçok tür yok, balık azaldı. Bu gırgırlar yok mu? Yumurtaları da yavruları topladı.” Köşedeki; “Dayı, yalnız trolcülere yükleme, Aliağa’dan gelen kimyasal atıklarla Gediz’den gelen kırmızı - mor suları unutma. Bunlar da bazı balıkların sayısını azalttı.” Dik saçlı, boynu poşulu balıkçı sözün ucunu kaptı: “Otuz yıl önce kaç balıkçı vardı? Şimdi ne kadar? Bir kayık alan kendini balıkçı zannediyor.” Esnaftan Metin; “Balıkçı olmayanların denize açılmalarını yasak etmeli. Herkes kendi mesleğini yapsın canım.” Eski Belediye Meclis üyesi onları dinliyordu. Balıkçıların sorunları yarım saatten fazla konuşuldu. Balıkçılar kooperatifi başkanı içeri adımını atar atmaz, ağlar konusunu dile getiriyor. “Bazıları bizim ağlara kafayı takmış, görüntü kirliliği yapıyor diye şikayette bulunmuşlar. Yakında belediye, liman başkanlığı, kooperatif ve tüm balıkçılar sorunları konuşmak üzere toplanırız.” Balıkçılar ve diğer sakinler çay içerken birçok konuyu sıralıyorlar. Bir tanesi çok öfkeleniyor: “Bu işin yağmuru var, fırtınası var, her gün çıkamıyoruz ki. Hani balık nerede?”
Vakit ilerlemişti. O arada garson çocuğun açtığı TV. Kanalından bir türkü içeriye yayılıyor. “Denizlerin kumuyum/ Balıkların puluyum/ Aç kollarını Zühre’m/ Ben de Allah kuluyum.” Dışarı çıktı biri. Yağmurun birbiri sıra düşen damlalarına aldırmadan İsmetpaşa Mahallesi’nin yolunu tutuyor. Acaba yarın için cebinde ekmek parası var mı ola?
|