YEREL TOHUMA SAHİP ÇIKALIM / Tayfun ÖZKAYA
Tayfun ÖZKAYA

Tayfun ÖZKAYA

YEREL TOHUMA SAHİP ÇIKALIM



BaÅŸta buÄŸday birçok kültür bitkisi çiftçiler tarafından on bin yıl önce Anadolu’nun da içinde bulunduÄŸu bereketli hilal denilen bölgede geliÅŸtirildi. Bu durum Türkiye’de yaÅŸayan bizlere hem bir hak hem de bütün dünya adına bir sorumluluk yüklüyor.

Yerel tohumlarla saÄŸlanan bu muhteÅŸem biyoçeÅŸitliliÄŸe, özellikle 1980 sonrası uluslar arası tohum ÅŸirketleri ağır darbeler indiriyorlar. ÖrneÄŸin domateste veya buÄŸdayda nerede ise her köyün toprak ve iklim özelliklerine uyum göstermiÅŸ binlerce çeÅŸidi birkaç çeÅŸide indirerek bunları da patent veya benzeri fikri mülkiyet halkları ile sahiplenmek istiyorlar. Binlerce kuÅŸaktan çiftçinin geliÅŸtirdiÄŸi bu çeÅŸitlere birkaç gen sokarak veya çıkararak el koyuyorlar. Buna biyokorsanlık diyoruz. Buna hakları yok. Kendi çeÅŸitlerinin daha verimli olduÄŸunu iddia edebiliyorlar. Ancak her ürün ve yerde görülmeyen bu verim artışı kimyasal gübrelerle saÄŸlanıyor. Ayrıca ÅŸirket çeÅŸitleri hastalık ve zararlılara dirençsiz olduÄŸundan kimyasal ilaç kullanmak kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden insanlar kanser baÅŸta birçok hastalıktan sapır sapır dökülmekte. AraÅŸtırmalar yerel tohumlarla üretilmiÅŸ ürünlerin vitamin ve mineral maddeler baÅŸta besleyici özellikler yönünden ÅŸirket tohumlarından çok üstün olduÄŸunu ortaya koyuyor. ABD’de yapılan bir araÅŸtırma ile 1950–1999 yılları arasındaki 50 yıllık süre içinde 43 sebze ve meyvede 13 besin maddesinde besin deÄŸerlerindeki deÄŸiÅŸimler incelenmiÅŸtir. ÖrneÄŸin ıspanakta C vitamininde düşme oranı %52’dir. SoÄŸanda ise bu düşme %28’dir. Demir oranındaki düşüşler soÄŸanda %56, ıspanakta ise %10 olmuÅŸtur. Bu ise hastalıkların önlenmesi açısından çok önemlidir.

Şirket tohumları ile kullanılan kimyasal gübre ve ilaçlar toprağı bir süre sonra kullanılmaz hale getirdiği gibi doğal dengeyi bozarak giderek daha fazla tarım ilacı kullanmayı gerektirmektedir. Küresel iklim değişimine neden olan sera gazlarındaki artışın önemli kaynaklarından biri de bu anlattığımız kimyasal ilaç ve gübrelere, fosil yakıtlara, ağır makinelere ve aşırı suya bağımlı endüstriyel tarım sistemidir. Büyük tohum şirketlerinin önemli bir kısmı aynı zamanda tarım ilaçları üreticisidir. Hatta bazıları beşeri ilaç alanında da güçlüdür. Bu durumda tarım ilacının bol bol kullanılması bu şirketler için problem değildir. Kârlarının artışı böyle sağlanır.

Bütün dünyada yerel tohumlar kaybolmaktadır. ABD’de birçok sebze tohumu çeÅŸidi yüzde 95’lere kadar varan oranlarda yeryüzünden silinmiÅŸtir. BirleÅŸmiÅŸ Milletler Tarım ve Gıda Örgütü FAO dünyada çeÅŸit kaybının %75 olduÄŸunu bildirmektedir. Ülkemizde de çeÅŸitlerin kaybı hızlanmıştır. Genellikle yerel çeÅŸitler daÄŸ köylerinde kalmıştır. Ova köyleri endüstriyel tarıma ve ÅŸirket tohumlarına epeyce teslim olmuÅŸtur. Hâlbuki bunlara ihtiyacımız her geçen gün artıyor. Küresel ısınma yerel tohumları her bakımdan üstün hale getiriyor. Çünkü bunlar deÄŸiÅŸen iklim koÅŸullarına daha kolay uyum gösteriyorlar ve çoÄŸu zaman daha az suyla hatta susuz yetiÅŸtirilebiliyorlar.

Åžirketler tohumları sahipleniyor. Patent bu el koyma yollarından biridir. Hâlbuki “yaÅŸam patentlenemez”. Patent, tohum çeÅŸitlerini yani yaÅŸamı metalaÅŸtırmak demektir. Bu tohumları para ile satmaktan farklı bir ÅŸeydir. Birileri çoÄŸalttıkları tohumları satabilirler. Bunda bir problem yok. Patentte ise ÅŸirketler belli bir çeÅŸit üzerinde fikri mülkiyet hakları olduÄŸunu iddia ediyorlar. Resmen o tohum çeÅŸidi onların oluyor. Sanayiden örnek verelim. Bir ÅŸirket diyelim ilk kez faks makinesi geliÅŸtirdi. Bu makine daha önce yoktu. Åžirket bu makine üzerinde fikri mülkiyet hakkı iddia edebiliyor. Bunu bir dereceye kadar anlayabiliyoruz. Bir parantez açalım. Bu görüş bile eleÅŸtiriliyor. Faks makinesini geliÅŸtirmek için mutlaka baÅŸka bilgilere ihtiyaç var. Bu bilgileri üretenler bunlara karşı hiçbir bedel talep etmiyorlar. Ayrıca bu fikri mülkiyet hakları tüm insanlığın çıkarlarına aykırı olabiliyor. Aids ilaçlarının patentlenmesi ile ilgili tartışmaları hatırlayın. Tekrar konumuza dönersek, hayata ait olan on bin yıldır binlerce kuÅŸak köylü tarafından geliÅŸtirilmiÅŸ tohum çeÅŸitlerini ele alarak, ona birkaç gen sokarak veya çıkararak nasıl ÅŸirketler bu tohum çeÅŸitleri ve genleri üzerinde fikri mülkiyet hakkı (örneÄŸin patent) iddia edebiliyorlar? Bunun anlamı hayatın yaÄŸmalanmasıdır.

Büyük tohum devleri halen geliÅŸmekte olan ülkelerin yerel tohumları ile ülkelerin kamu kuruluÅŸlarına ait gen merkezlerindeki tohumlara istedikleri gibi el koymuÅŸlardır ve koymaya devam etmektedirler. Buna biyokorsanlık diyoruz. Bir ABD firması Hindistan’ın basmati çeÅŸidi pirincine el koyarak kendi adına patent çıkartmıştır.

Yerel tohumlar, köy çeÅŸitleri veya köy popülâsyonları bütün dünyada büyük bir önem kazanmakta. Bunlara İngilizce heirloom deniyor. Köylüler ÅŸirket tohumlarına satın tohum demekte. Tohum ve hayvanlar bütün bir insanlığa aittir. İtiraz ettiÄŸimiz ÅŸirketlerin bunlara sahip çıkma çabalarıdır. Domates, biber, patlıcan, tütün gibi birçok bitki Anadolu’ya Amerika’dan geldi. Domatesin geliÅŸinin üzerinden 100 yıl geçti. Patlıcan ve biberin ise 300 yıl önce geldiÄŸi tahmin ediliyor. DiÄŸer yandan on bin yıl önce Anadolu’da geliÅŸtirilen buÄŸday buradan bütün dünyaya yayıldı. Kim bunların üzerinde hak iddia edebilir? Bunlar bütün bir insanlığa aittir.

Dört yıl önce çıkarılan tohum kanunu ise durumu daha da kötüye götürüyor. Yerel tohumlar bu yasa ile adeta uyuÅŸturucu madde gibi yasa dışı ilan edildi. Türkiye’de 31.10.2006’da TBMM’den geçerek kanunlaÅŸan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu yerel çeÅŸitler veya köy popülasyonları ÅŸeklinde tanımlanan genetik materyalin ticaretini yasaklamaktadır. Kanunun 5. maddesi “Bakanlık tarafından, bitkisel ve tarımsal özellikleri belirlenerek sadece kayıt altına alınan çeÅŸitlere ait tohumlukların üretimine izin verilir.” 7. Maddesi ise “yurt içinde sadece kayıt altına alınmış çeÅŸitlere ait tohumlukların ticaretine izin verilir” demektedir. Yerel tohumlar birbirlerinden çok farklı özellikler göstermeyebiliyor. Ayrıca aynı yerel tohum içindeki bitkiler birörnek olmayabiliyor. Yıldan yıla deÄŸiÅŸkenlikler gösterebiliyor. Kanunda tanımlanan bu özellikleri nedeniyle yerel tohumlar çeÅŸit (varyete) sayılmayabiliyor. Kanun bu tohumları çeÅŸit saymıyor, tohum çeÅŸit listesine almıyor ve ticaretini yasaklıyor. ÖrneÄŸin Torbalı daÄŸ köylerinde ilginç bir patlıcan çeÅŸidi görüyoruz. Aynı tarlada üretilen patlıcanların hiç biri diÄŸerine benzemiyor. Renkleri sarı, mor, beyaz, siyah olabiliyor. Bu farklılıklar bizim için çok iyi iken, tohumu metalaÅŸtırmak isteyenler tarafından satılmamaları için gerekçe olarak kullanılabilecektir. Åžirketler yerel tohumları piyasadan silmek isterken, sadece kendi ıslah programlarında kullanmak üzere yaÅŸamalarını istiyorlar. Onlara göre yerel tohumların yeri tarlalar deÄŸil gen merkezleridir. Her ÅŸeyi bu arada tohumu metalaÅŸtırmaya çalışan bu sistem aslında üretici ve tüketicisiyle milyonlarca insanın çıkarlarına aykırı hareket edebilmektedir. Tohum Kanunu bu genetik kaynaklardan elde edilen yerel tohumlukların çiftçiler arasında deÄŸiÅŸimine açık olmakla birlikte ticaretine yasak getirmektedir. Benzer özellikler birçok diÄŸer ülke yasasında da bulunmaktadır. Bu yasalarla ulusötesi tohum ÅŸirketleri hegemonyalarını pekiÅŸtirecek yeni bir güç kazanmış olmaktadırlar. Kısacası köylünün, çiftçinin yerel tohumları ve bunlardan ürettiÄŸi fideleri satması yasaklanmıştır. Bu zulümdür. Bu durum yavaÅŸ yavaÅŸ hayata geçirilmektedir.

Anayasa Mahkemesinde tohum kanunu ile ilgili CHP’nin açtığı dava dört yılı aÅŸkın bir süreden sonra 13 Ocak 2011’de karara baÄŸlandı ve 21 Ocak 2011 de Resmi Gazetede yayınlandı. Karar özet olarak, küçük bir istisna ile baÅŸvurunun reddi anlamına geliyor.

Yerel tohumları bütün dünyada genellikle yaÅŸlı kadınların sakladığı görülüyor. Bunlardan biri öldüğünde bütün tohum sandığının çöpe dökülmesi iÅŸten bile deÄŸil. BU nedenle zamanımız daralıyor. Daha önce Torbalı’da yapıldığı gibi, Seferihisar Tohum Takas ÅženliÄŸi de yerel tohumların kaybolmaması, yayılması, ürünlerinin tanıtılması ve tüketiminin artması yolunda bir adım. Umarız bu adım dalga dalga bütün Türkiye’ye yayılır.

Bizim yapacağımız yerel tohumların kaybolmadan üretilmesi ve gelişmesini sağlamaktır. Yerel tohumlarımızın kaydının devletin yanında çeşitli düzeylerde ve özellikle çiftçi ve çevre örgütleri elinde tutulması son derece önemlidir. Bunların olabildiğince özellikleri kaydedilmeli, yapılabildiği ölçüde gen haritaları çıkarılmalıdır. Bunlarla yapılan yemekler kitaplara vb. geçirilmelidir. Yoksa bunların çalınması ve patentlenmesi işten bile değildir.

Yerel düzeyde tohum ağları, dernekleri kurulmalıdır. Yerel tohumlardan kimyasal ilaç ve gübre olmaksızın üretilen ürünler köy pazarlarında veya tüketim kooperatiflerinde satılmalıdır. Bunlara belediyeler öncülük yapmalıdır. Mücadele çok yönlü ve uzun sürecektir. Elbette tohum kanunu da bir gün değişecektir.

27.1.2011


Tayfun ÖZKAYA




28 Ocak 2011 Cuma / 2207 okunma



"Tayfun ÖZKAYA" bütün yazıları için tıklayın...