Güney Ege Pazarları Taze Adaçayı Kokar Bu Mevsim
Üreticiyle tüketicinin karşılıklı muhabbet edip, alıp verdiği Güney Ege pazarlarından sesleniyorum yine… Üretici süsü verilmiş çakma üretici olmayan gerçek köylüler ile doyasıya sohbetlerdeyim. Pazarlarda her tezgahta bulunan yöre çiçeklerini hayranlıkla seyrettim, dokundum, kokladım, anneme seslendim usulca; "anneciğim senin nünülerin açmış hadi gel."
Nergisleri, dağ lalesi nünüleri (Manisalılar anemon der), papatyaları genişçe kovalara ıslamışlar solmasın diye. Hepsinden birer demet satın almak istedim, her gördüğüm yöresel ürünün içine dalıp çıkmak, tadına bakmak, öykülerini dinlemek isterken zamanımın nasıl geçtiğini anlayamadım.
Bir köylü tezgahı hayal edin, üzerinde karışık ot çeşitleri, salatalık yeşillikler var, köy ekmekleri, saç börekleri, bazlamalar, yumurta, mantarlar, şalgam, pancar, yerelması yumruları, testi çökeleği, sadeyağ, pet şişelerde süt, kurutulmuş sebzeler, hububatlar, tohumlar, demetler dolusu nergisler, laleler, iri çekirdekli koyu yeşil çekişke ve yerli tavşan yüreği zeytinler ve hatta tutuşturulmak üzere kesilip hazırlanmış bildiğimiz çıra demetleri. Yok, yok tezgahların üzerinde.
Hele o diriliği ve yaprakları henüz üzerindeki narenciyelere ne demeli? Dalaman portakallarının, Hisarönü limonlarının kabuğuna tırnağınızı batırıp burnunuza götürün elinizi, bakın dünya nasıl dönüyor!
Henüz pazarın içine girmeden başlıyor iştah açan kokular, tüylü kadife gibi yumuşacık yapraklarıyla bütün bir pazarı esir alan taze adaçayı demetleri, bekar biti gibi minicik yapraklarıyla taze çıt çıt çalı kekikleri, taze kara naneler, dereotu, roka, kıvrık tereler, kuzu kulağı, kıvrık maydanozlar daha neler neler…
Turizm danışmaya hangi günler nerede pazar kuruluyor diye soruyorum, masa başında oturanlara güvenmeyip pazarcı kadınlara da danışıyorum, nereye hangi gün geliyorsunuz? Bin ağızdan bin bir cevap, haydi buyurun…
Çine’nin Söğütçük, Kafacakaplancık köylerinden Muğla’nın, Bozarmut, Yenikarakuyu, Marmaris’in Karaca Köyü, Çetibeli, Osmaniye, Çamlı köylerinden, Ula’dan, Söğüt, Bayır, Dalaman’dan, bütün civar köylerden yöresel giysiler içinde köylü kadınlar gelmişler Marmaris pazarına. Perşembe ve Pazar günleri kocaman bir pazarı var Marmaris’in. İçmeler pazarı, Çarşamba, Selimiye pazarı da Çarşamba günü, doğum yerim olan Bozburun’unki Salı...
Her defasında bir kez daha öğrenmek durumunda kalıyorum pazarların günlerini, değişiyor sürekli. Yıllar önce Cuma diye bildiğim bir bakmışım Perşembeye alınmış!
Pazarlardan pazar beğeniyorum her gün… Plastik ve beton kullanılmayan İçmeler pazarına bittim. İçmeler Belediyesi, ahşap tezgâhlardan sokaklar oluşturup çok şık bir düzenleme yapmış, fıstık çamı ve sığla ağaçlarının gölgesinde kurulmuş olan bu pazara ayaklarım koşarak giriyor. Fark bu olsa gerek, turist gideceği yeri biliyor zahar!
Bahar perileri buralara nefesini erken üflemiş, ya da kış hiç uğramamış. Pazar tezgahları gibi ormanların içindeki bitki örtüsü de rengarenk. Oysa, ilk cemrenin düşmesine bile daha 9 gün var! Günlerdir yağmur yağmadığı halde toprak ıslak ve çürümüş torf kokuyor. Nemin verdiği yaşam soluğunu hissetmemek mümkün değil. Bol bol çekiyorum ciğerlerime bu doğal arboretum oksijenini.
Cennetin cenneti bu yemyeşil kıyıları, Tanrı kem gözlerden ve ihmalkar insanların ateşinden korusun.
İki ay süren "yaz tatili" sezon mahkumiyeti kalkmalı!
Marmaris dağları kışın gerçek bir oksijen çadırı, yaşlılar ve küçük çocuklu aileler niçin kışın tatile çıkmazlar ki!
Kış tatili deyince niye illa ki kayak ve kar tatili anlaşılır onu da hiç anlayamam zaten. Anadolu coğrafyası dört mevsimi aynı anda sunma özelliğindeyken, biz bu topraklarda yaşayanlar Temmuz Ağustos gibi iki en sıcak ayda hücum ediyoruz kıyılarımıza! Hadi, sulu sepken kum güneş tatili yapan çocukları ve gençliği anlıyorum da, aşırı sıcakta tansiyonu çıkan, kalbi tutan orta ve ileri yaş tatilcilerini anlamak mümkün değil!
Deniz kum ve güneş üçlüsünü yaz mevsimine sıkıştıran zihniyetimizi rafa kaldırmanın zamanı geldi sanki! Elbet buna, turizm bölgelerindeki turistik tesislerin de uygulamaya geçmesi gerek. Kışın tatile çıkan hiç kimse soğuk bir odada uyumak istemez! Isıtılmış havuzlar sıcacık oteller ve eşsiz doğada tatil yapan minik bebekli aileler, yaşlı çiftler, okul ve iş güç ile ilişkisi olmayan insanlar... Evet böyle bir kitle var, hem de çoğunluktalar. Bütün bu kış özellikleri sadece çok yıldızlı SPA türü kış otelleriyle sınırlı olmamalı...
Sultani Bezelye pişirdim
Sultani bezelyeyi bilir misiniz? Hani şu kabuğuyla fasulye gibi pişirilen bezelye. Tıpkı fasulye gibi ayıklanıp kuru ve taze soğan ile zeytinyağında kavrularak pişirilen bezelye cinsidir bu. Baharın ilk habercisidir, taze fasulye ve taneli (araka) bezelyeden önce yetişip pazarlardaki tezgâhlarda yerini alır.
Foçalılar onu pek bilmez. Foça pazarında bulamazsınız, pazarcılar bazen bir bahar sezonunda sadece bir iki defa getirse de, bir daha getirmezler çünkü alıcısı pek yoktur. Oysa ki, kıyı Ege’nin sevgilisi, şımarık tatlımsı bir bezelyedir kendileri. Kendine has o keskin kokusunu salıncaya kadar zeytinyağında soğan ile kavurduktan sonra, bir fincan sıcak suyla pişirin, biraz kırmızı toz biber pek yakışıyor ama salça yakışmıyor. Ardından, pişmiş bezelyeye bolca dereotu doğrayıp tencerenin altını kapayın ki dereotuyla iyice halvet olsun. Sonrasında afiyetle tadına bakın…
Annem, bu kabuğuyla pişen bezelyeyi yerken üzerine limon sıkar. Zevk bu ya, ne denir!
Zemheri bile bitmeden nereden çıktı bu sultani bezelye diyorsanız cevabım hazır. Bereketli Dalaman ovasında yarı açık seralarda (yarı açık cezaevi gibi oldu!) baharı karşılayan taze bezelyeler, Güney Ege pazarlarında arz-ı endam etmeye başlamışlar. Çıtır çıtır körpecik… Sadece bezelye mi, yeşilin bin bir tonu var buralarda. Tanrım o ne ot bolluğu öyle!
Taze adaçayı, kekik, nünü, nergis, kara tırnak nanesi, dağ elması kokar memleketimin ormanları pazar yerleri ninelerimin ocakbaşları...
Bitmedi… Daha gezemediğim çok pazar var, söz anlatacağım…
www.ascifok.com
|