 
                
                
                Oğuz ÖZÜGÜL
  		
		  FREUD VE FELSEFE  I
		  
		  
				    
  
 
 
		 	
			
		  
			  
	
Önceki yazılarda Freud’un görüşlerini ele alırken bazı noktalarda eleÅŸtirel açıklamalarda bulunmuÅŸtuk. Åžimdi bu açıklamaları tamamlamaya ve derinleÅŸtirmeye çalışalım.
Freud’un psikanalizine ve buna dayanan toplum, tarih, kültür teorilerine bir bilim demek mümkün deÄŸildir, bu teoriler bilimsel yöntemleri dışlar ve yerine spekülasyonları geçirir. Freud, psikanalizi bir serüven diye tanımlamasına karşın, yine de bir bilim sayar. Ancak açık seçik kavramlar yerine Nietzsche’ye dayanarak söylenceyi [mit] tercih etmesi bu görüşle çeliÅŸir. Bilincimizin teorik düzeyini söylenceye indirgeme eÄŸilimi de Nietzsche’den kaynaklanır.
Biyolojik ve Mekanik İnsan İmgesi
Freud bilinç-dışı ile bilinci karşı karşıya getirir, bu durum, yaÅŸamın ve aklın yaÅŸam-felsefesi açısından karşılaÅŸtırılmasının psikanalize özgü bir çeÅŸitlemesidir. Bu karşılaÅŸtırma, haz ilkesini biyolojik-içtepisel “id” aÅŸaması diye ve gerçeklik ilkesini de akılcı “ben” ile “üst-ben” aÅŸamaları diye sınıflandırarak karşılaÅŸtırılmasına da uygun düşer.
Freud’a göre bireysel psiÅŸik geliÅŸmenin asıl temeli, büyük ölçüde aklın dışında olan bilinç-dışıdır. Bu ruhsal öğe, bireyin, çalışma sürecine girmesinden önceki dönemde, hatta dil-öncesi geliÅŸimi sırasında oluÅŸur. Demek ki söz konusu olan, toplumun, dilin, emeÄŸin ve bilincin yadsınması temeline dayalı bir ruhsal öğedir, yani sonuçta insanlıktan uzaklaÅŸtırılmış insanı belirleyen insanlık-öncesi bir ruhsal öğedir. Dahası: İnsan gerçi psiÅŸik olarak belirlenir, ama ruhsal öğe akıl-dışıdır.
BaÅŸka bir deyiÅŸle burada, dış etkilerden deÄŸil, sadece ilktarihsel ailevi yıkımlardan etkilenen, doÄŸuÅŸtan gelen ve sözde biyolojik güçlerden, içgüdülerden, içtepilerden söz edilmektedir. Üstelik bu durum kalıtımsal-psiÅŸik deÄŸiÅŸmezliklerde de görülür. Freud’a göre bu tür “biyolojik yapılar” bilinçsiz, bilinç-öncesi ve bilinçli psiÅŸik geliÅŸmemizin temelini oluÅŸturur; ilkesel olarak uzay ve zaman dışıdırlar, yani felsefenin temel sorunu anlamında idealdirler. Ancak Hegel’in idea’sı gibi geliÅŸmezler, yani hiçbir zaman deÄŸiÅŸmezler; kısacası sözcüğün Hegelci anlamında metafiziktirler. EÄŸer geliÅŸme varsa, bu, sadece doÄŸuÅŸtan varolan güçlerin geliÅŸmesi biçimindedir. Bu geliÅŸme, iki temel içtepinin [yaÅŸama ve öldürme] mücadelesine dayanarak gerçekleÅŸir. Bu içtepilerin mücadele güçleri, Freud’un, mekanik biliminden ve Nietzsche’den aldığı “içtepi enerjisi”nin bozulmayan dengesi nedeniyle sınırlı kalır. Böyle bir temel üzerinde sadece nicel deÄŸiÅŸmeler mümkündür. Buna göre toplum yaÅŸamı da deÄŸiÅŸmez, duraÄŸandır. Bu koÅŸullarda eÄŸitim, dönüşüm, toplumsal reformlar da zorunlu olarak duraÄŸan kalan bir sistem içindeki nicel deÄŸiÅŸmeler çerçevesinde gerçekleÅŸir. Bütün bu nedenlerden dolayı psikanaliz diyalektik deÄŸildir.
Bu teoride bilinç, iki bilinç-dışı öğe, yani yaşama ve öldürme içtepileri arasındaki mekanik bir oyunun sonucu olur. Hareket görünümü altındaki bu durağanlıkta, bu sözde diyalektikte, yerine göre kimi zaman birinci ilke, kimi zaman da öteki ilke daha güçlü bir şekilde etkili olur. Bu durum, çelişki sorununu ele alış açısından Hegelci düzeyin bile gerisinde kalır. Ayrıca bu iki temel içtepinin yakınlaşmasına dair görüşte yer alan gelişme düşmanlığı da gözden kaçmaz. Buna diyalektik bir sentez denemez; içtepisel gelişmenin gerilemeye, doğumdan önceki duruma, ölüme ulaşma çabası da gerçek bir diyalektikle, gelişmeyle bağdaşmaz.
 
      
     
	  
       
Oğuz ÖZÜGÜL
       
oguzozugul@hotmail.com
        
		
	  			 Önceki yazılarda Freud’un görüşlerini ele alırken bazı noktalarda eleÅŸtirel açıklamalarda bulunmuÅŸtuk. Åžimdi bu açıklamaları tamamlamaya ve derinleÅŸtirmeye çalışalım.
Freud’un psikanalizine ve buna dayanan toplum, tarih, kültür teorilerine bir bilim demek mümkün deÄŸildir, bu teoriler bilimsel yöntemleri dışlar ve yerine spekülasyonları geçirir. Freud, psikanalizi bir serüven diye tanımlamasına karşın, yine de bir bilim sayar. Ancak açık seçik kavramlar yerine Nietzsche’ye dayanarak söylenceyi [mit] tercih etmesi bu görüşle çeliÅŸir. Bilincimizin teorik düzeyini söylenceye indirgeme eÄŸilimi de Nietzsche’den kaynaklanır.
Biyolojik ve Mekanik İnsan İmgesi
Freud bilinç-dışı ile bilinci karşı karşıya getirir, bu durum, yaÅŸamın ve aklın yaÅŸam-felsefesi açısından karşılaÅŸtırılmasının psikanalize özgü bir çeÅŸitlemesidir. Bu karşılaÅŸtırma, haz ilkesini biyolojik-içtepisel “id” aÅŸaması diye ve gerçeklik ilkesini de akılcı “ben” ile “üst-ben” aÅŸamaları diye sınıflandırarak karşılaÅŸtırılmasına da uygun düşer.
Freud’a göre bireysel psiÅŸik geliÅŸmenin asıl temeli, büyük ölçüde aklın dışında olan bilinç-dışıdır. Bu ruhsal öğe, bireyin, çalışma sürecine girmesinden önceki dönemde, hatta dil-öncesi geliÅŸimi sırasında oluÅŸur. Demek ki söz konusu olan, toplumun, dilin, emeÄŸin ve bilincin yadsınması temeline dayalı bir ruhsal öğedir, yani sonuçta insanlıktan uzaklaÅŸtırılmış insanı belirleyen insanlık-öncesi bir ruhsal öğedir. Dahası: İnsan gerçi psiÅŸik olarak belirlenir, ama ruhsal öğe akıl-dışıdır.
BaÅŸka bir deyiÅŸle burada, dış etkilerden deÄŸil, sadece ilktarihsel ailevi yıkımlardan etkilenen, doÄŸuÅŸtan gelen ve sözde biyolojik güçlerden, içgüdülerden, içtepilerden söz edilmektedir. Üstelik bu durum kalıtımsal-psiÅŸik deÄŸiÅŸmezliklerde de görülür. Freud’a göre bu tür “biyolojik yapılar” bilinçsiz, bilinç-öncesi ve bilinçli psiÅŸik geliÅŸmemizin temelini oluÅŸturur; ilkesel olarak uzay ve zaman dışıdırlar, yani felsefenin temel sorunu anlamında idealdirler. Ancak Hegel’in idea’sı gibi geliÅŸmezler, yani hiçbir zaman deÄŸiÅŸmezler; kısacası sözcüğün Hegelci anlamında metafiziktirler. EÄŸer geliÅŸme varsa, bu, sadece doÄŸuÅŸtan varolan güçlerin geliÅŸmesi biçimindedir. Bu geliÅŸme, iki temel içtepinin [yaÅŸama ve öldürme] mücadelesine dayanarak gerçekleÅŸir. Bu içtepilerin mücadele güçleri, Freud’un, mekanik biliminden ve Nietzsche’den aldığı “içtepi enerjisi”nin bozulmayan dengesi nedeniyle sınırlı kalır. Böyle bir temel üzerinde sadece nicel deÄŸiÅŸmeler mümkündür. Buna göre toplum yaÅŸamı da deÄŸiÅŸmez, duraÄŸandır. Bu koÅŸullarda eÄŸitim, dönüşüm, toplumsal reformlar da zorunlu olarak duraÄŸan kalan bir sistem içindeki nicel deÄŸiÅŸmeler çerçevesinde gerçekleÅŸir. Bütün bu nedenlerden dolayı psikanaliz diyalektik deÄŸildir.
Bu teoride bilinç, iki bilinç-dışı öğe, yani yaşama ve öldürme içtepileri arasındaki mekanik bir oyunun sonucu olur. Hareket görünümü altındaki bu durağanlıkta, bu sözde diyalektikte, yerine göre kimi zaman birinci ilke, kimi zaman da öteki ilke daha güçlü bir şekilde etkili olur. Bu durum, çelişki sorununu ele alış açısından Hegelci düzeyin bile gerisinde kalır. Ayrıca bu iki temel içtepinin yakınlaşmasına dair görüşte yer alan gelişme düşmanlığı da gözden kaçmaz. Buna diyalektik bir sentez denemez; içtepisel gelişmenin gerilemeye, doğumdan önceki duruma, ölüme ulaşma çabası da gerçek bir diyalektikle, gelişmeyle bağdaşmaz.
Sürecek
Oğuz ÖZÜGÜL
oguzozugul@hotmail.com
"Oğuz ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...
