Kıyıların Yazgısı / Murat Mehmet UĞURLU
Murat Mehmet UÄžURLU

Murat Mehmet UÄžURLU

Kıyıların Yazgısı



        Biz büyüdük, ihtiraslara bürünüp paralar kazandık, kabuk deÄŸiÅŸtirdik, evlenip çoÄŸaldık ve hayal bile edeceÄŸimiz boyutlarda kirlettik dünyayı
        Çocukluk anılarımızı bile saklayacak yer bırakmadık. Birazcık duyarlı olanlarımızda, ÅŸurada ÅŸunu, burada bunu yapmıştık diyecek yüz kalmadı. BelleÄŸimizde yer etmemiÅŸ olsalardı geçmiÅŸimiz, halisinasyonların istilasına uÄŸradık sanacak, aklımızdan şüpheye düşeceÄŸiz.
        Kirletme aÅŸamasını çoktan kat ettik, yok etmeye, tüketmeye yöneldik ışık hızıyla.
        Pırıl pırıl suları ile sabahlardan akÅŸamlara dek oynaÅŸtığımız; kah yüzerek, kah savaklar savıp balık tuttuÄŸumuz dereleri, hoyratça, insafsızca büyük bir arsızlık ve umursamazlıkla pisliÄŸe boyayıp, ayak sokulamaz duruma getirdik.
        Önce oto yolları açıldı düğün bayram havasında, dere havzasını izleyen güzergahlarda. Dinamitler patlatıldı, kazmalar, kürekler ve kepçeli araçlarla yarıldı vadilerin bakir bağırları. Doyumsuz hazlara gark oldu gürültüye hasret kulaklarımız. KuÅŸ cıvıltılarında, köpek havlamalarından, rüzgar ıslığı ve dere ÅŸarıltılarının doÄŸal seslerinden baÅŸkasını tanımayan hücrelerimiz ÅŸehevi tatlarla ÅŸahlandı.
        Önceleri kamyonlara, asker emeklisi jeeplere doluÅŸtuk tıklım tıkış. Stabilize yollarda hoplaya zıplaya kızıl aÄŸaçların gölgeleri, avare avare çağıldayan derelerle yarıştık. Yorulduk çay taÅŸlarına “söykendik”, gölcüklerin serin sularında soluklandık.
        Özel otolar çoÄŸalınca, asfaltlandı, yol çizgileri ve trafik lambaları yer aldı yılan eÄŸrisi uzayıp giden yollarda. Sözüm ona medeniyetle de tanışmış oldu bir zamanların insan ayağı deÄŸmemiÅŸ, bitek toprakların ulu aÄŸaçlarıyla süslenmiÅŸ derin vadiler.
        Deniz kıyısında keten aÄŸartırlardı annem ve köyümüzün kadınları. Hint keneviri iÅŸlenir; don gömlek yapılırdı. Åžimdilerde, Åžile bezi dedikleri olsa gerek. Hint keneviri iÅŸlerdik ama esrar nedir bilmezdik. Ne dereler, ne denizler ne de bizler kirlenmemiÅŸtik o zamanlar.
        Annemler denize giremezlerdi ve keten üzerinde tepinme keyfi biz çocuklara kalırdı. Keten aÄŸartma mevsimini dört gezle beklerdik. Aslında köylü çocuklardık ve denize yedi bin metre uzaklıktaydık. Yüzmeyi, denizle oynaÅŸmayı, kaynaÅŸmayı bu vesile ile öğrendik. Okul çağına gelen kadar Salı günleri dışında ilçeye inmek ve denizle yüzleÅŸmek pek olası deÄŸildi.
        Her dönüşümde memleketime, poÅŸetlerin akınına uÄŸramış, yol üstüne yapılan evlerin lağımlarına kuyu olmuÅŸ gördüm derelerimizi. Derelerden denizlere ulaÅŸtı bu ayıplar çoÄŸala çoÄŸala. Ne sıcak günlerin erittiÄŸi kar sularının hiddeti, ne yaÄŸmur mevsimlerinin yıkıp yok eden azgın selleri temizlemeye yetmedi bu insani rezilliÄŸi. Sadece, önüne kattıklarının denizlere ulaşımını çabuklaÅŸtırdılar.
        Ardı arkası kesilmeden yenilerini, oluk oluk daha devasalarını salıyorduk.
        Belediyeler katı atık daÄŸlarını kıyılara, sulu atık marifetlerini denizlere baÄŸladılar. Köyden gelenle, kentten gelenler birleÅŸince kıyılar ve masmavi denizler lağım çukuru, çamur deryası ve iÄŸrenç kokular menbağına döndüler..
        Kimse bu iÅŸin sonu nereye varacak tasasına düşmedi. Herkes birbirini taklit etti kirlenmeden yana. O yaptı, ben de yapsam ne olur, ha bir, ha iki ne fark eder denildi. Yenildi içildi, döküldü saçıldı. Yerden bir çöp alan, akanın önüne set çeken olmadı.
        Muhtarların olan bitene sırtına dönmesi, belediyelerin aymazlığı yetmedi; bir de hükümetler yüklenmez mi kıyılara kıymaya. Kim temizleyecek, nasıl temizlenecek diye aranırken, moloz yığınlarıyla doldurulmadı mı denizler. Kocaman, bitmez tükenmez denen denizler ta uzaklara, ufuklara taşındı. Moloz yığınlarının ardına saklandı.
        Pis idiler, parmak sokulmaz pislikte idiler ama temizlenme, arıtma tesisleriyle eski günlerine döndürülme olasılıkları vardı. “Deniz kıyısında oturduk” sözü de mazide kaldı artık. Torunlarımıza anlatacak öykülerimizi de alıp götürdüler, molozların altına gömdüler. İskele, kumsal, rengarenk çakıl taÅŸları ve kıyıya vuran şıpır şıpır dalgalar hepten yok oldular. Kim bilir, evlere dolan iyot kokuları bile onca yolu kat etmekten yorgun düşüp yarı yolda yığılıverirler belki.
        Büyüdük, iÅŸlere girdik, paralar kazandık, evlendik, çocuklarımız hatta torunlarımız oldu. Kocaman adamlar olarak döndük memleketimize. Her ÅŸeyimiz oldu fakat denizimizi, derelerimizi yitirdik. Önce kirlettik, sonra kirletemeyecek kadar ıraklara sürgün ettik.
        O da kurtuldu bizden, biz de kurtulduk ondan.
        Zaten geçinmeye, birlikte yaÅŸamaya da niyetimiz yoktu.
        Arsalar aldık ve kentin baÄŸlık, bahçelik yerlerini arsaya çevirdik, eski dubleks evlerini de yıkıp çok katlı apartmanlara çevirdik. BeÅŸ bini bulan nüfusunu yirmi bine çıkardık. Ne var ki, derelerimize, denizlerimize sahiplik edemedik.
        Zaten benimsememiÅŸtik ki!
        Paramız vardı ya, hem kentte hem de köyde evimiz olmalı diye tutturduk. AÄŸaçları kökünden sökerek köye de beton bozuntusu ve mimari yoksulu birer hilkat garibesi kondurduk.
        AÅŸağıdan yukarıdan bastık pisliÄŸin onlarca çeÅŸidini ilkel arklarla derelere, denizlere.Yetmedi, göz yumduk kaçırılmasına ve teslim ettik yolculuklarımızın kısaltılması adına. Keyfimize, hız tutkumuza tutsak olup, maviliÄŸimizin elimizden alınmasına mahkumiyetle ödedik bedelini.
        Åžimdi melul melul seyrediyoruz yediÄŸimiz haltın sonuçlarını.
        Yolla, yolculukla baÅŸladı zaaflarımız ve adını koyamadığımız bir meçhule doÄŸru gidiyoruz. Önce vadileri deldik, derelere indirdik davullarla zurnalarla ve kemençelerle horonlar teperek. Sonra alıştırdılar bizi yıkıp yok etmeyi düğün bayramla karşılamayı. Düşünmedik bir an; kimin adına, neyin uÄŸruna.
        Kala kala çocukluk anılarımız kaldı belleklerimizde, yaÅŸadığımız dünyada mekanı, mevkii, karşılığı olmayan masalımsılar...
        Çok geç kaldık konuÅŸmak için. Çok yavaÅŸ davrandık. Kör olduk, sağır olduk. Dilsiz, yazısız, çizisiz baktık durduk. Biraz da yapılanları hep hayra yorduk. Sonuçta, onlar da insandı, onlar eÄŸitimli ordusundandılar. Onlar da duyarlı, yurtsever, aklı başında ve iÅŸin başında olanlardandılar. Ehliyetli, onurlu, bilgili, iÅŸinin ehli kiÅŸilerdirler.
        İnanmayacaktık, güvenmeyecektik de ne yapacaktık.
        Åžimdi geçmiÅŸ olsun hepimize. Geleceklere, geleceklerin doÄŸru iÅŸler olması için uyanık ve tetikte olmaya bakmak gerek. OlmuÅŸa boÅŸu boÅŸuna esip gürlemek yerine, daha kötüye geçit vermemenin çarelerine bakmak gerek.
        Bugüne kadar yaptıklarımız ve yapamadıklarımızla sınıfta kaldık.
        “Biz bu dünyayı atalarımızdan deÄŸil çocuklarımızdan miras aldık “ sözlerinin de hiçbir anlamı kalmıyor bunca olaydan sonra. Bırakalım çocuklarımızdan miras alma lafazanlığını, kendimize bile yetiremedik.


Murat Mehmet UÄžURLU




13 Eylül 2005 Salı / 2003 okunma



"Murat Mehmet UĞURLU" bütün yazıları için tıklayın...