
Cevat YILDIRIM
KENTİN RUHU
Her kentin iki ayağı vardır. Birinci ayak kentin yaÅŸamına can veren her türlü maddi varlıklardır. Yollar, caddeler, sokaklar, evler, iÅŸ merkezleri, ticari alanlar, imalâthaneler, insanlara doÄŸal yarar saÄŸlayan üretim binaları, parklar, bahçeler, köprüler bu gruba girer. Öteki ayak ise, kentte kurulan, kültür merkezleri, operalar, kütüphaneler, çok amaçlı salonlar, tiyatrolar, resim galerileri, kentin sanatçıları, yazarlar, ÅŸairler, müzisyenler, mimarlar, sanat insanları, sanat izleyicileri olmalı. İlk çaÄŸda Foça’nın yaÅŸadığı ticari yaÅŸamla birlikte bir de ruh ayağı vardı. Bize ruh ayağını, kazılar sonunda ortaya çıkan buluntular haber veriyor.
1991 yılı arkeolojik kazılarında Top Dağı’nın altında Antik dönem Fokai kenti tiyatrosunun basamaklarına ulaşıldı. Kazı grubu baÅŸkanının söylemlerine göre, tiyatro İ.Ö. 340-330 yıllarına aitti. İskender çağında Foça tüf taşından inÅŸa edilen açık hava tiyatrosu Anadolu’nun en eski tiyatrosuydu. Foça’da o çaÄŸda belli bir ekonomik güç vardı. İsimleri bilinmese de o çaÄŸda Fokai’liler iyi denizciydi. Çanakkale BoÄŸazı’ndan baÅŸlayıp, Karadeniz kıyılarında uydu kentler kurdular. Akdeniz’de Korsika Adası ve Fransa sahillerinde oluÅŸturdukları kentlerle ilgili bilgiler, yazılı kaynaklarda görülür. Deniz ticareti zenginlik getirince birçok binalar yanında, tapınaklar, iÅŸ atölyeleri, heykeller, tiyatrolar oluÅŸturarak kentin ruh ayağını da canlandırmışlardı. Eski Foça’nın o dönem insanlarını kutlamak gerekli.
Ege ve Akdeniz kıyılarında İlkçaÄŸdan günümüze gelen eski kentlerde, çarşı, pazar, caddeler, spor alanları, anıtsal çeÅŸmeler, tiyatrolar gibi yapıları gezginler hayranlıkla görüp izlemektedir. Bergama, Antalya civarındaki tiyatrolar günümüz insanlarına hala hizmet sunmakta, sanat ve kültür kıvılcımı yaymaktadır. Ünlü bir toplum bilimcimiz “gelecek kentlerdedir” derken uygarlık kentlerde doÄŸar, demek istedi sanırım. Büyük kentlerimizde uygarlığın iÅŸareti sayılan birçok sanat kurumu olmasına raÄŸmen geniÅŸ kitlelere ulaşır durumda deÄŸillerdir. Yeni geliÅŸen kentlerde sanat yaÅŸamına henüz yeterli biçimde ağırlık verilmemiÅŸtir. Oysa kentler, sanat kurumlarından yoksunsa; bir ayağı olmayan kiÅŸilere benzerler.
Önceki yıllarda bir dergide okumuÅŸtum, Orta Avrupalı bir sanat adamı, “biz İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımını tiyatro binaları yaparak, halkımızı buralarda eÄŸiterek atlattık. Anonim bir söze göre de, “Tiyatro Hayata Tutulan Bir Aynadır.” Foça’ya geldiÄŸim otuz iki yıl önce bazı arkadaÅŸlarla birlikte, ayda bir kez de olsa İzmir Devlet Tiyatrosu’nda oyun izlemeye giderdik. Emekli olduÄŸumuzda İzmir’e gidiÅŸler niçin bitti diye hep sordum kendime.
Geçen haftaki güzel bir günde, kasabamızın BeÅŸ Kapılar adı verilen yarımadada yürüyüşe çıkmıştım. Etrafta kimsecikler yoktu. Sahile iyice yaklaÅŸtım. Sirenlerin sesi miydi, yada ben dalgaların kıyıya vuruÅŸunu öyle mi sandım bilmiyorum. Bir ÅŸeyler söylüyorlardı. Karşıya bakarken eÄŸilip kulak verdim. “Antik çaÄŸla günümüz arasında en yakın köprü, ÅŸehre bir tiyatro kazandırmak” diyordu. Ben kendimce kültür merkezi var ya,” dediÄŸimde dalgalar yine seslendi. “İlk çaÄŸdaki gibi, İlk çaÄŸdaki gibi…”
Adımları atarken yolda bir dalga denizden kaldırıma atlamaz mı? “Foça’ya en az iki üç bin kiÅŸilik açık hava tiyatrosu gerekir.” Durdum, su beni ıslatmasın diye… Sirenler çığlık atarak tuzlu sularda saklanırken, kalenin taÅŸları da sohbete katıldı. “Yaz döneminde bizim içimize, iki yüz elli kadar insan sığıyor. Foça’ya bu yetmez” diye konuÅŸuyorlardı.
Tekrar yürümeye baÅŸlarken adalardan bir ses çok bas tonda, BeÅŸ Kapılara doÄŸru bağırıyordu. “Foça’ya girerken Top Dağı’nın sağında solunda dere içlerinde, yamaçlarda imbata karşı kurun tiyatronuzu!”
Denizden duyduÄŸum seslerle dondum kaldım. Sonra, ÅŸehirde bunu isteyecek siyasetçiler, yapacak giriÅŸimciler, yol gösterecek sanatçılar, aydınlar vardır herhalde, deyip yutkundum. Öğretmen eskisi; “boÅŸ ver sen taÅŸları, boÅŸ ver tuzlu suyu, sana ne kentin ruhundan.”
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...
Her kentin iki ayağı vardır. Birinci ayak kentin yaÅŸamına can veren her türlü maddi varlıklardır. Yollar, caddeler, sokaklar, evler, iÅŸ merkezleri, ticari alanlar, imalâthaneler, insanlara doÄŸal yarar saÄŸlayan üretim binaları, parklar, bahçeler, köprüler bu gruba girer. Öteki ayak ise, kentte kurulan, kültür merkezleri, operalar, kütüphaneler, çok amaçlı salonlar, tiyatrolar, resim galerileri, kentin sanatçıları, yazarlar, ÅŸairler, müzisyenler, mimarlar, sanat insanları, sanat izleyicileri olmalı. İlk çaÄŸda Foça’nın yaÅŸadığı ticari yaÅŸamla birlikte bir de ruh ayağı vardı. Bize ruh ayağını, kazılar sonunda ortaya çıkan buluntular haber veriyor.
1991 yılı arkeolojik kazılarında Top Dağı’nın altında Antik dönem Fokai kenti tiyatrosunun basamaklarına ulaşıldı. Kazı grubu baÅŸkanının söylemlerine göre, tiyatro İ.Ö. 340-330 yıllarına aitti. İskender çağında Foça tüf taşından inÅŸa edilen açık hava tiyatrosu Anadolu’nun en eski tiyatrosuydu. Foça’da o çaÄŸda belli bir ekonomik güç vardı. İsimleri bilinmese de o çaÄŸda Fokai’liler iyi denizciydi. Çanakkale BoÄŸazı’ndan baÅŸlayıp, Karadeniz kıyılarında uydu kentler kurdular. Akdeniz’de Korsika Adası ve Fransa sahillerinde oluÅŸturdukları kentlerle ilgili bilgiler, yazılı kaynaklarda görülür. Deniz ticareti zenginlik getirince birçok binalar yanında, tapınaklar, iÅŸ atölyeleri, heykeller, tiyatrolar oluÅŸturarak kentin ruh ayağını da canlandırmışlardı. Eski Foça’nın o dönem insanlarını kutlamak gerekli.
Ege ve Akdeniz kıyılarında İlkçaÄŸdan günümüze gelen eski kentlerde, çarşı, pazar, caddeler, spor alanları, anıtsal çeÅŸmeler, tiyatrolar gibi yapıları gezginler hayranlıkla görüp izlemektedir. Bergama, Antalya civarındaki tiyatrolar günümüz insanlarına hala hizmet sunmakta, sanat ve kültür kıvılcımı yaymaktadır. Ünlü bir toplum bilimcimiz “gelecek kentlerdedir” derken uygarlık kentlerde doÄŸar, demek istedi sanırım. Büyük kentlerimizde uygarlığın iÅŸareti sayılan birçok sanat kurumu olmasına raÄŸmen geniÅŸ kitlelere ulaşır durumda deÄŸillerdir. Yeni geliÅŸen kentlerde sanat yaÅŸamına henüz yeterli biçimde ağırlık verilmemiÅŸtir. Oysa kentler, sanat kurumlarından yoksunsa; bir ayağı olmayan kiÅŸilere benzerler.
Önceki yıllarda bir dergide okumuÅŸtum, Orta Avrupalı bir sanat adamı, “biz İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımını tiyatro binaları yaparak, halkımızı buralarda eÄŸiterek atlattık. Anonim bir söze göre de, “Tiyatro Hayata Tutulan Bir Aynadır.” Foça’ya geldiÄŸim otuz iki yıl önce bazı arkadaÅŸlarla birlikte, ayda bir kez de olsa İzmir Devlet Tiyatrosu’nda oyun izlemeye giderdik. Emekli olduÄŸumuzda İzmir’e gidiÅŸler niçin bitti diye hep sordum kendime.
Geçen haftaki güzel bir günde, kasabamızın BeÅŸ Kapılar adı verilen yarımadada yürüyüşe çıkmıştım. Etrafta kimsecikler yoktu. Sahile iyice yaklaÅŸtım. Sirenlerin sesi miydi, yada ben dalgaların kıyıya vuruÅŸunu öyle mi sandım bilmiyorum. Bir ÅŸeyler söylüyorlardı. Karşıya bakarken eÄŸilip kulak verdim. “Antik çaÄŸla günümüz arasında en yakın köprü, ÅŸehre bir tiyatro kazandırmak” diyordu. Ben kendimce kültür merkezi var ya,” dediÄŸimde dalgalar yine seslendi. “İlk çaÄŸdaki gibi, İlk çaÄŸdaki gibi…”
Adımları atarken yolda bir dalga denizden kaldırıma atlamaz mı? “Foça’ya en az iki üç bin kiÅŸilik açık hava tiyatrosu gerekir.” Durdum, su beni ıslatmasın diye… Sirenler çığlık atarak tuzlu sularda saklanırken, kalenin taÅŸları da sohbete katıldı. “Yaz döneminde bizim içimize, iki yüz elli kadar insan sığıyor. Foça’ya bu yetmez” diye konuÅŸuyorlardı.
Tekrar yürümeye baÅŸlarken adalardan bir ses çok bas tonda, BeÅŸ Kapılara doÄŸru bağırıyordu. “Foça’ya girerken Top Dağı’nın sağında solunda dere içlerinde, yamaçlarda imbata karşı kurun tiyatronuzu!”
Denizden duyduÄŸum seslerle dondum kaldım. Sonra, ÅŸehirde bunu isteyecek siyasetçiler, yapacak giriÅŸimciler, yol gösterecek sanatçılar, aydınlar vardır herhalde, deyip yutkundum. Öğretmen eskisi; “boÅŸ ver sen taÅŸları, boÅŸ ver tuzlu suyu, sana ne kentin ruhundan.”
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...