Işık Teoman
Kışın ada, yazın yarımada
Dünya milyarlarca yıl önce oluşmaya başlarken, bazı bölgeler, kentler, kasabalar, köyler içindeki tüm canlı ve cansız varlıklarıyla birlikte özel olarak yaratılırlar. Ben böyle inanıyorum. O bölgeye adım attığınızda büyülenirsiniz, heyecanlanırsınız. Doğanın güzelliğine dakikalarca bakar ve içinize sindirirsiniz. Her mahalleyi, her sokağı adımlayarak gezmek istersiniz.
Adeta özümsersiniz. Unutmamak için belleğinize iyice kazırsınız ve bir daha oradan çıkmaması için beyninizin en özel bölgesine alırsınız. Orada yaşamınızın sonuna kadar kalır. Ve bir kez daha gitmek istersiniz oralara ki, bu pek mümkün olmaz. Onun için imdadınıza fotoğraf makinaları yetişir. Güzellikleri ölümsüzleştirir. İnsanın içinde bir burukluk bırakmasına karşın, hatıraları canlandırır.
Biz de öyle yaptık. Uzun bir yolculuk güzergahı belirledik. Ege Bölgesi’ni terk ettik. Kuzeye doÄŸru, hatta biraz kuzey-doÄŸu da diyebiliriz. Uzun yolculuklar yorucudur. GidiÅŸi keyifli, dönüşü zahmetli olur. Ama görüp gezdiÄŸiniz yerleri epey bir süre aklınızdan çıkaramazsınız. Aktif gazetecilik yaptığım yıllarda, oldukça uzun gezilere çıktım. Bir haftalık, on günlük ve on beÅŸ günlük. Kimi yorucu, kimi zevkliydi haber malzemesi açısından.

Gölyazı işte iki mahalleyi birbirine bağlayan köprü ve üzerindeki rengarenk çiçekler
Bursa-Karacabey-Gemlik-İznik
Gezilerin verdiÄŸi mutluluÄŸu ve keyfi kentlerin baÄŸrını aralayıp içine biraz girince daha iyi anlıyorsunuz.Yol arkadaÅŸlarım, Engin Yavuz, Aykut Fırat ve İsmet Orhon ile birlikte İznik Gölü’nü hedef seçtik. Çadırlarımızı otomobilimize yükledik. Cumartesi sabahı erkenden buluÅŸtuk. Saruhanlı yolu üzerinde salaÅŸ bir kahvehanede çaylarımızı yudumlayıp, boyoz ve İzmir gevreÄŸi ile nefis bir kahvaltı ettik ardından yola koyulduk. Balıkesir’ i 90 kilometre kadar geçtikten sonra yolun saÄŸ tarafında güneÅŸ ışıklarının yansımasıyla parıldayan Uluabat Gölü tabak gibi karşımıza dikildi.Gölün görkemine kapılmışken gözüm bir levhaya iliÅŸti.
Gölyazı-Ağlayan Çınar
Arkadaşlara bu bölgeye mutlaka girmemiz gerektiğini söyledim. Ve geri manevra ile Gölyazı beldesinin yoluna giriş yaptık. İyiki dönüş yapmışız. Gölyazı (Apollania) tabelasını okuyup sağa dönerek, 5 km. kadar içeri doğru,zeytin bahçelerinin arasından nefis bir yolculuk yaptık. Binlerce yıl önce kurulmuş antik bir kente adım attık. Beldenin hemen girişinde sadece dört duvarı kalmış ama görkemli bir Kilise binası göze çarpıyor. Daha sonra,19. yüzyılda yörede yaşayan Rumlar tarafından yapımına başlanan ancak bitirilemeden mübadele nedeniyle inşaatı yarım kalan kilisenin daha sonraki yıllarda yıldırım düşmesi sonucu geçirdiği yangında çatısının yandığını öğreniyoruz.

Ağlayan Çınar 726 yaşında
Leylekler yaşamın ayrılmaz bir parçası
Kilisenin hemen önünde aydınlatma direÄŸinin tepesine yuvasını yapan leylek ve iki yavrusu da ayrıca hoÅŸ bir görüntü oluÅŸturmuÅŸ. Antik kente ait mimari kalıntılar yüzeyde kaldığı ölçüde görülüyor. Bölgeden çıkarılan eserlerin Bursa Arkeoloji Müzesi’nde sergilendiÄŸini öğreniyoruz. Beldeyi mahalleleri ve sokaklarıyla karış karış tabanlarımız piÅŸine kadar dolaÅŸtık.Kentin bulunduÄŸu yarımadanın en dar kısmında savunmayı kolaylaÅŸtırmak amacıyla bir kale bir de doÄŸal eÄŸim kullanılarak tiyatro kurulmuÅŸ. Ancak bunlardan günümüze sadece blok taÅŸlar kalabilmiÅŸ. Yine de yerleÅŸim 800 metre uzunluÄŸundaki surların içine yapılmış.

Kilise hem yarım kalmış hem de bir yangın geçirmiş ama dimdik ayakta ve leyleklere ev sahipliği yapıyor
Bir doÄŸa oyunu
Kış mevsimiyle birlikte gölün suyunun yaklaşık dört metre civarında yükseldiğini öğreniyoruz. Yüzlerce dönüm arazinin sular altında kalması nedeniyle beldede bulunan iki mahalleyi birbirine bağlayan köprü geçişi sağlıyor. Belki de yeryüzünde pek rastlanmayan bir doğa olayı gerçekleşiyor; yazın kara ile birleşip bir yarımada görünümü alan belde kışın tadına doyum olmayan bir adaya dönüşüveriyor.
Ramsar alanı
Bu doÄŸa harikası bölgede gezdiklerimiz ve öğrendiklerimiz karşısında daha da bir keyif almaya baÅŸladık. DoÄŸal miras olarak Uluabat Gölü Ramsar alanı ilan edilmiÅŸ. Çok sayıda ve türde kuÅŸ Uluabat Gölü' nde üreyip, konaklıyor. KuÅŸ gözlemek amacıyla yöreye pek çok yabancı turist geliyormuÅŸ.1998 yılında Uluabat Gölü’nde üreyen kuÅŸların sayımı yapılmış ve sonuç gerçekten çok sevindirici çıkmış. 823 çift Küçük karabatak, 660 çift Bıyıklı sumru, 32 çift PasbaÅŸ pakta, 109 çift Alaca balıkçıl, 48 çift Kaşıkçı ve 105 çift Gece balıkçı kayda geçilmiÅŸ.
Balıkçılık
Beldenin en önemli geçim kaynağı balıkçılık. Göl kenarında onlarca kayık var. Gençler, yeni aÄŸlar örüyor, eskilerini onarıyor. Gençler mutlaka balık yememizi öneriyor. Kent içinde birkaç lokanta var. Ama sanırım en önemlisi 726 yaşındaki çınar aÄŸacının altındaki lokanta. Öğlen yemeÄŸini nerede yiyelim düşüncesindeyken “neden balık yemeyelim” diye tartıştık ve Engin Yavuz’un “köfte” ısrarına karşın turna balığı yemekte karar kıldık. Gölün hemen dibinde AÄŸlayan Çınar’ın altına yerleÅŸtirilmiÅŸ masalardan birine oturduk. En lezzetli olduÄŸunu öğrendiÄŸimiz turna balığını ısmarladık. Afiyetle yedik. Birçok kez tatlı su balığı yedim. Ancak turna balığı gerçekten lezzet olarak diÄŸerlerinden çok farklı,balık sevenlere öneririm.

Ağlayan çınarın altında turna balığı yedik
Ağlayan Çınar
726 yaşındaki bir çınar aÄŸacının aÄŸlamasını önce garipsedik. Balıklarımızı yerken, lokantanın sahibi gelip gidenlere çınar aÄŸacının aÄŸlamasıyla ilgili öyküyü anlatıyor. Gerçekten de aÄŸacın hemen üstünden kırmızıya çalan bir akıntı geliyor. Sanırım, aÄŸacın kökleri bunu bir su akıntısından alıyor ve dalların arasında bir ÅŸekilde yeryüzüne indiriyor. Ama görülmeye deÄŸer. En keyiflisi ise 726 yaşındaki bir çınar aÄŸacının altında karın doyurmak. Çınar aÄŸacı, yüzlerce yıldır gölgesinde farklı ırktan ve dinden insanları ağırlamış. Dili, dini, ırkı ve kimliÄŸi ne olursa olsun, her gelene ulu gövdesinden fışkıran kudretli dallarıyla mutlaka bir gölge ayırmış. SavaÅŸlara, barışlara, güzelliklere, kötülüklere, doÄŸumlara ve ölümlere tanıklık etmiÅŸ. Lokantadan ayrılırken; çınar aÄŸacına “nice yıllara” demeyi ihmal etmedik.
Öykü bu ya!
Çok önceleri, Marmara Denizi'nin güneyinde bulunan Odryses (Mustafa Kemal PaÅŸa) Çayı, Bandırma'dan denize dökülürmüş. Bugünkü Apolyond (Uluabat) Gölü de bulunmuyormuÅŸ. Bu gölün olduÄŸu yerde Apollonya Krallığı, Mustafa Kemal PaÅŸa'nın bulunduÄŸu yerde de Melde Krallığı bulunmaktaymış. Apollonya kralının çok güzel bir kızı varmış. Odryses’de bulunan Melde Kralı, oÄŸluna bu kızı istemiÅŸ. Ancak kızın gönlü olmadığı için varmamış bu prense. Kral, bir tepe üzerinde saray yaptırarak, orada saklamış kızını. Bunun üzerine kızan Melde Kralı: " Ben size öyle bir felaket vereyim de sizi su ile boÄŸayım" demiÅŸ. Odryses (Mustafa Kemal PaÅŸa) Çayı’nı Apollonya kentinin bulunduÄŸu topraklara doÄŸru çevirivermiÅŸ. Irmak, tüm Apollonya topraklarını sular altında bırakmış. Apollonya kenti ile, prensesin bulunduÄŸu sarayın çevresi sularla çevrili birer ada olarak kalmış. Apolyond (Uluabat) Gölü de iÅŸte böyle oluÅŸmuÅŸ.

İznik Gölü'nün çevresi yeşile bürünmüş ince yollar köylere iniyor
İznik Gölü’nde kamp
Keyifli Gölyazı turunun ardından akÅŸam saatlerinde İznik Gölüne ulaÅŸtık. Çadır kurup sabah göl kenarında uyandık.Uzun ve yorucu bir yolculuk oldu. Gölün çevresini dolaÅŸtık yeÅŸillerin içindeki köylerde mola verdik çaylarımızı yudumladık, köylülerle sohbet ettik. Bursa-Karacabey-Gemlik-İznik gezimizin bu son durağında Gölyazı’nın tadının damağımızda kaldığına karar verdik. Bir gün yolumuzu tekrar bu bölgeye düşürmeyi planladık. Gölün üzerinden batan güneÅŸi izleyerek İzmir’e döndük.

İznik Gölü dönüş yolculuğu sırasında güneşin batışıyla unutulmayacak bir görüntü oluşturdu

Uluabat Gölü'nün üzerinde onlarca kuş özgürce uçuyor

Ağlayan Çınar asırlara meydan okuyor dimdik ayakta

Antik taşlardan kalanlar koruma altına alınmış

Balıktan dönen kayıklar sahile çekilmiş bir gün sonrası için yorgunluk atıyor

Gölyazı

Gölyazı beldesinde

Gölyazı beldesindeki eski yapılar,sokakta çamaşırlar ve bakıma alınmış sandallar hepsi birarada

Gölyazı'da balık ve sandallar olağan görüntüler

Gölyazı'nın girişinde yer alan bu fotoğraf helikopter ile çekilmiş ve ada yarımada oluşumunu çok güzel anlatıyor
Işık Teoman
isikteoman@gmail.com
Dünya milyarlarca yıl önce oluşmaya başlarken, bazı bölgeler, kentler, kasabalar, köyler içindeki tüm canlı ve cansız varlıklarıyla birlikte özel olarak yaratılırlar. Ben böyle inanıyorum. O bölgeye adım attığınızda büyülenirsiniz, heyecanlanırsınız. Doğanın güzelliğine dakikalarca bakar ve içinize sindirirsiniz. Her mahalleyi, her sokağı adımlayarak gezmek istersiniz.
Adeta özümsersiniz. Unutmamak için belleğinize iyice kazırsınız ve bir daha oradan çıkmaması için beyninizin en özel bölgesine alırsınız. Orada yaşamınızın sonuna kadar kalır. Ve bir kez daha gitmek istersiniz oralara ki, bu pek mümkün olmaz. Onun için imdadınıza fotoğraf makinaları yetişir. Güzellikleri ölümsüzleştirir. İnsanın içinde bir burukluk bırakmasına karşın, hatıraları canlandırır.
Biz de öyle yaptık. Uzun bir yolculuk güzergahı belirledik. Ege Bölgesi’ni terk ettik. Kuzeye doÄŸru, hatta biraz kuzey-doÄŸu da diyebiliriz. Uzun yolculuklar yorucudur. GidiÅŸi keyifli, dönüşü zahmetli olur. Ama görüp gezdiÄŸiniz yerleri epey bir süre aklınızdan çıkaramazsınız. Aktif gazetecilik yaptığım yıllarda, oldukça uzun gezilere çıktım. Bir haftalık, on günlük ve on beÅŸ günlük. Kimi yorucu, kimi zevkliydi haber malzemesi açısından.

Bursa-Karacabey-Gemlik-İznik
Gezilerin verdiÄŸi mutluluÄŸu ve keyfi kentlerin baÄŸrını aralayıp içine biraz girince daha iyi anlıyorsunuz.Yol arkadaÅŸlarım, Engin Yavuz, Aykut Fırat ve İsmet Orhon ile birlikte İznik Gölü’nü hedef seçtik. Çadırlarımızı otomobilimize yükledik. Cumartesi sabahı erkenden buluÅŸtuk. Saruhanlı yolu üzerinde salaÅŸ bir kahvehanede çaylarımızı yudumlayıp, boyoz ve İzmir gevreÄŸi ile nefis bir kahvaltı ettik ardından yola koyulduk. Balıkesir’ i 90 kilometre kadar geçtikten sonra yolun saÄŸ tarafında güneÅŸ ışıklarının yansımasıyla parıldayan Uluabat Gölü tabak gibi karşımıza dikildi.Gölün görkemine kapılmışken gözüm bir levhaya iliÅŸti.
Gölyazı-Ağlayan Çınar
Arkadaşlara bu bölgeye mutlaka girmemiz gerektiğini söyledim. Ve geri manevra ile Gölyazı beldesinin yoluna giriş yaptık. İyiki dönüş yapmışız. Gölyazı (Apollania) tabelasını okuyup sağa dönerek, 5 km. kadar içeri doğru,zeytin bahçelerinin arasından nefis bir yolculuk yaptık. Binlerce yıl önce kurulmuş antik bir kente adım attık. Beldenin hemen girişinde sadece dört duvarı kalmış ama görkemli bir Kilise binası göze çarpıyor. Daha sonra,19. yüzyılda yörede yaşayan Rumlar tarafından yapımına başlanan ancak bitirilemeden mübadele nedeniyle inşaatı yarım kalan kilisenin daha sonraki yıllarda yıldırım düşmesi sonucu geçirdiği yangında çatısının yandığını öğreniyoruz.

Leylekler yaşamın ayrılmaz bir parçası
Kilisenin hemen önünde aydınlatma direÄŸinin tepesine yuvasını yapan leylek ve iki yavrusu da ayrıca hoÅŸ bir görüntü oluÅŸturmuÅŸ. Antik kente ait mimari kalıntılar yüzeyde kaldığı ölçüde görülüyor. Bölgeden çıkarılan eserlerin Bursa Arkeoloji Müzesi’nde sergilendiÄŸini öğreniyoruz. Beldeyi mahalleleri ve sokaklarıyla karış karış tabanlarımız piÅŸine kadar dolaÅŸtık.Kentin bulunduÄŸu yarımadanın en dar kısmında savunmayı kolaylaÅŸtırmak amacıyla bir kale bir de doÄŸal eÄŸim kullanılarak tiyatro kurulmuÅŸ. Ancak bunlardan günümüze sadece blok taÅŸlar kalabilmiÅŸ. Yine de yerleÅŸim 800 metre uzunluÄŸundaki surların içine yapılmış.

Bir doÄŸa oyunu
Kış mevsimiyle birlikte gölün suyunun yaklaşık dört metre civarında yükseldiğini öğreniyoruz. Yüzlerce dönüm arazinin sular altında kalması nedeniyle beldede bulunan iki mahalleyi birbirine bağlayan köprü geçişi sağlıyor. Belki de yeryüzünde pek rastlanmayan bir doğa olayı gerçekleşiyor; yazın kara ile birleşip bir yarımada görünümü alan belde kışın tadına doyum olmayan bir adaya dönüşüveriyor.
Ramsar alanı
Bu doÄŸa harikası bölgede gezdiklerimiz ve öğrendiklerimiz karşısında daha da bir keyif almaya baÅŸladık. DoÄŸal miras olarak Uluabat Gölü Ramsar alanı ilan edilmiÅŸ. Çok sayıda ve türde kuÅŸ Uluabat Gölü' nde üreyip, konaklıyor. KuÅŸ gözlemek amacıyla yöreye pek çok yabancı turist geliyormuÅŸ.1998 yılında Uluabat Gölü’nde üreyen kuÅŸların sayımı yapılmış ve sonuç gerçekten çok sevindirici çıkmış. 823 çift Küçük karabatak, 660 çift Bıyıklı sumru, 32 çift PasbaÅŸ pakta, 109 çift Alaca balıkçıl, 48 çift Kaşıkçı ve 105 çift Gece balıkçı kayda geçilmiÅŸ.
Balıkçılık
Beldenin en önemli geçim kaynağı balıkçılık. Göl kenarında onlarca kayık var. Gençler, yeni aÄŸlar örüyor, eskilerini onarıyor. Gençler mutlaka balık yememizi öneriyor. Kent içinde birkaç lokanta var. Ama sanırım en önemlisi 726 yaşındaki çınar aÄŸacının altındaki lokanta. Öğlen yemeÄŸini nerede yiyelim düşüncesindeyken “neden balık yemeyelim” diye tartıştık ve Engin Yavuz’un “köfte” ısrarına karşın turna balığı yemekte karar kıldık. Gölün hemen dibinde AÄŸlayan Çınar’ın altına yerleÅŸtirilmiÅŸ masalardan birine oturduk. En lezzetli olduÄŸunu öğrendiÄŸimiz turna balığını ısmarladık. Afiyetle yedik. Birçok kez tatlı su balığı yedim. Ancak turna balığı gerçekten lezzet olarak diÄŸerlerinden çok farklı,balık sevenlere öneririm.

Ağlayan Çınar
726 yaşındaki bir çınar aÄŸacının aÄŸlamasını önce garipsedik. Balıklarımızı yerken, lokantanın sahibi gelip gidenlere çınar aÄŸacının aÄŸlamasıyla ilgili öyküyü anlatıyor. Gerçekten de aÄŸacın hemen üstünden kırmızıya çalan bir akıntı geliyor. Sanırım, aÄŸacın kökleri bunu bir su akıntısından alıyor ve dalların arasında bir ÅŸekilde yeryüzüne indiriyor. Ama görülmeye deÄŸer. En keyiflisi ise 726 yaşındaki bir çınar aÄŸacının altında karın doyurmak. Çınar aÄŸacı, yüzlerce yıldır gölgesinde farklı ırktan ve dinden insanları ağırlamış. Dili, dini, ırkı ve kimliÄŸi ne olursa olsun, her gelene ulu gövdesinden fışkıran kudretli dallarıyla mutlaka bir gölge ayırmış. SavaÅŸlara, barışlara, güzelliklere, kötülüklere, doÄŸumlara ve ölümlere tanıklık etmiÅŸ. Lokantadan ayrılırken; çınar aÄŸacına “nice yıllara” demeyi ihmal etmedik.
Öykü bu ya!
Çok önceleri, Marmara Denizi'nin güneyinde bulunan Odryses (Mustafa Kemal PaÅŸa) Çayı, Bandırma'dan denize dökülürmüş. Bugünkü Apolyond (Uluabat) Gölü de bulunmuyormuÅŸ. Bu gölün olduÄŸu yerde Apollonya Krallığı, Mustafa Kemal PaÅŸa'nın bulunduÄŸu yerde de Melde Krallığı bulunmaktaymış. Apollonya kralının çok güzel bir kızı varmış. Odryses’de bulunan Melde Kralı, oÄŸluna bu kızı istemiÅŸ. Ancak kızın gönlü olmadığı için varmamış bu prense. Kral, bir tepe üzerinde saray yaptırarak, orada saklamış kızını. Bunun üzerine kızan Melde Kralı: " Ben size öyle bir felaket vereyim de sizi su ile boÄŸayım" demiÅŸ. Odryses (Mustafa Kemal PaÅŸa) Çayı’nı Apollonya kentinin bulunduÄŸu topraklara doÄŸru çevirivermiÅŸ. Irmak, tüm Apollonya topraklarını sular altında bırakmış. Apollonya kenti ile, prensesin bulunduÄŸu sarayın çevresi sularla çevrili birer ada olarak kalmış. Apolyond (Uluabat) Gölü de iÅŸte böyle oluÅŸmuÅŸ.

İznik Gölü’nde kamp
Keyifli Gölyazı turunun ardından akÅŸam saatlerinde İznik Gölüne ulaÅŸtık. Çadır kurup sabah göl kenarında uyandık.Uzun ve yorucu bir yolculuk oldu. Gölün çevresini dolaÅŸtık yeÅŸillerin içindeki köylerde mola verdik çaylarımızı yudumladık, köylülerle sohbet ettik. Bursa-Karacabey-Gemlik-İznik gezimizin bu son durağında Gölyazı’nın tadının damağımızda kaldığına karar verdik. Bir gün yolumuzu tekrar bu bölgeye düşürmeyi planladık. Gölün üzerinden batan güneÅŸi izleyerek İzmir’e döndük.










Işık Teoman
isikteoman@gmail.com
"Işık Teoman" bütün yazıları için tıklayın...
