İki burun karşı karşıya
Biri Fener Burnu diğeri İngiliz Burnu… Birer gün arayla her iki burunda da fotoğraf çekip, koparmaya kıyamadığım faydalı otlara çiçeklere dokundum ve dayanamayıp biraz da topladım. Foça’yı, denizden karşılıklı koruyan bu yarımadalar, iki sınır bekçisi gibi karşılıklı bakışır dururlar. Onlar Foça’ya bakar Foçalılar da onlara.
Foçalı her çocuk ve gencin onlar hakkında birer düşü mutlaka olmuştur geçmişinde. Ya, kale kule yapıp dokunulmazlığını ilan eden komutan kral oldular, ya da bir sevgilinin düşler sarayındaki prens ve prensesi olup İngiliz Burnu’ndan kulaç attılar hayali düşmanlara...
Hem İngiliz Burnu hem de Fener Burnu için iç açıcı güzel şeyler yazmak istiyorum. İstiyorum da, nasıl yazacağımı kestiremiyorum. Hep iyi tarafını görmeye çalıştığım hayatın olumsuzlukları karşısında suskun kalışım acizliğimden olsa gerek! İngiliz ve Fener Burunlarının bitki örtüsü bir birine çok benziyor, bu bahar günlerinde her iki tarafın yamaçları da coşup çıldırmış, börtü böcek uyanmış… Basmaya kıyamadığım bu yerleri kimler nasıl ziyaret ediyorlar ki; Çalı dipleri teneke kutu, naylon torba, şişe kırığı, çöp, çöp, çöp… Böylesi cennetlerimize kimler neden kıyar? Ateş bile yakılmış külleri duruyor, buna kim izin verir? Yok mudur buraların polisi devriyesi? Veya çevre koruma timleri? Halk gönüllüleri? Foça sivil toplum insiyatifleri, bu güzelim seyirliklerin talan edilişini gerçekten görmüyor duymuyor olabilirler mi?
İki burun arası mavi denizler!
İki burun arası burnundan soluyan fok gibiyim diyecektim, Küçükdeniz sahilinde yine iki fok görmüş dostlar. Tahta iskeleye, burnumuzun ucuna kadar gelmiş keratalar, ne güzel değil mi?
Enis Batur’un Bordeaux Seyahatnamesi “İki deniz arası siyah topraklar” kitabının içeriğini beğenirim de, nedense ismini daha bir severim; İki deniz arası siyah topraklar... Bu “iki deniz arası” söylemi bana hep Foça’nın iki denizi; Büyükdeniz ve Küçükdeniz’ini çağrıştırır. Ah bir de; İngiliz Burnu, Fener Burnu arası mavi denizler diyesim geliyor.
İki burun arası mavi gözler, kırmızı dudaklar ve sevecen eller…
Neler yaşandı bu yarımadalarda kimbilir! Hangi yaşam öyküleri mutlu sonla, hangileri hüzünle bitti? Güneşin tüm görkemiyle battığı bu kıyılarda kimler nasıl seyrettiler ufuk çizgisini, ta uzak diyarları... Gençlerin aklından hiç çıkmayan o "gitmek" çok uzaklara gitmek duygusu kaç genç insanın yaşamını kabusa çevirdi! Bilinmez ki...
www.ascifok.com
|