
Cevat YILDIRIM
TOPRAK ÜRÜNE HAMİLE
Nisanın ortası henüz geçmiÅŸti. Fide kökleri toprağın içindeydi. Tahılın, toprakta yeÅŸil rengiyle boy attığı, eriklerin meyveye dönüştüğü günlerdi. 1940 yılının 17 Nisan günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “Köy Enstitüleri Yasası” kabul edildi. Köy çocukları bu okullarda eÄŸitilecek, yine geldiÄŸi köyüne dönecek, toprak ekini nasıl altın renkli baÅŸaklara erdiriyorsa, köyü, öyle canlandıracaktı
Mustafa Kemal; 1924 yılının ortasında, “Erkek ve kız çocuklarımızın benzer biçimde tüm öğrenim basamaklarında eÄŸitim ve öğrenimlerinin iÅŸ ve uygulamaya dayanması gerekir” derken eÄŸitimcilere nasıl bir yöntem uygulamaları konusunda ışık tutmuÅŸtu.
Atatürk’ün direktifleri ile Saffet Arıkan 1935’de Milli EÄŸitim Bakanlığı’na getirildi. Bakan Arıkan, İsmail Hakkı Tonguç’u Mektepler Müzesi Müdürü iken alıp, İlk Öğretim Genel Müdürlüğü’ne atadı. Tonguç Köy Enstitüleri yasası çıkarılmadan yedi yıl önce “İş ve Meslek Terbiyesi” isimli eserini yayınladı. Bu kitap, o yıllarda köye nasıl bakılması gerektiÄŸini anlatan ilk kaynaktı. Askerde çavuÅŸ onbaşı olup, köyüne dönen mehmetçiklerden köy çocuklarının eÄŸitimi için yararlanılacaktı. 1936 - 1937 yılında EskiÅŸehir Çifteler EÄŸitmen Kursu çalışmaya baÅŸladı. Bir yıl sonra; Edirne - KaraaÄŸaç ve Manisa Horozköy eÄŸitmen kursları faaliyete geçti. 1938’de İzmir - Kızılçullu EÄŸitmen Kursu köy gençlerini alarak eÄŸitmeye yöneldi. Daha sonra bu kursların sayısı arttı. Öğretmensiz köylerde eÄŸitmenler köylüye yol gösterecek ve çocukları; ellerine verilen kılavuza göre eÄŸiteceklerdi. Bu kurslarda yetiÅŸen eÄŸitmenlerin çoÄŸu baÅŸarı ile görev yaptılar.
EÄŸitmen kursları deneyimi, köylere öğretmen, ebe, saÄŸlık elemanı, sanat erbabı yetiÅŸtirmek üzere, Köy Enstitüleri fikrini doÄŸurdu. 1939 yılında Kastamonu - Gölköy daha yasa çıkmadan Köy Enstitüsü’ne öğrenci kabulüne baÅŸladı. Enstitülere alınan köy çocukları, kendi okulunu kendisi yaptı. Yalnız okul binası deÄŸil, iÅŸlik, depo, elektrik santralı, müzik salonu, tiyatro, öğretmen odası, öğretmen lojmanı, spor salonu, yemekhane, yatakhane gibi birçok binanın yapımında ustaların yanında çalışarak, kendileri de inÅŸaatçı, marangoz, tenekeci gibi meslekleri öğrenip, kullanışlı binalar yaptılar. İkinci Dünya Savaşı’nın en hareketli günlerinde devlet bütçesine yüklenmeden yararlı iÅŸler meydana getirdiler. 1947 yılında enstitülerin statüsü deÄŸiÅŸtirildi. 1954 yılında kapatılıncaya kadar 9000’ne yakın eÄŸitmen, 17251 öğretmen yetiÅŸtirildi. Toprak ekine gebe iken, Anadolu’nun köylerinden gelen yukarıda sayısını verdiÄŸim öğretmenler enstitülerde aldıkları eÄŸitimle yeniden doÄŸdular, görev yaptıkları yerlerde okuma yazma öğrettikleri gibi köyleri, canlandırma çabasına giriÅŸtiler. 1946 yılında feodal beyler köylünün uyanmasını istemedikleri için bu okulları kapatmayı baÅŸardılar. Dünya EÄŸitim Tarihinde de örnek olan okullar, savaÅŸ sonunda önce budandı. Daha sonra köklerinden yok edildi.
Salt binalar mı kaldı onlardan? Enstitülüler, yüzlerce dekar elveriÅŸsiz araziyi, tarla, baÄŸ, bahçe, meyvelik, ormanlık haline getirdiler. Çevreyi ÅŸenlendirdiler. Tarım kooperatifleri kurdular. Görev aldıkları köylerde tiyatro gösterileri yaptılar. Okuma odaları, kitaplıklar kurdular. Milli EÄŸitim Bakanlığı’nca dilimize kazandırılan dünya edebiyatının klâsiklerini okumak üzere köy insanına sundular. Köy hayatını, köy folklarını araÅŸtırdılar. Bu okullardan birçok yazar, ÅŸair, müzik insanı yetiÅŸti. Onlar da ülkemiz kültür yaÅŸamına katkıda bulundular. Enstitü mezunları, eÄŸitimciler, bir kısım aydınlar, her yıl 17 Nisanı bayram sayarak eski günleri yad ederler. Acaba bu anma günleri yalnız nostalji için mi ele alınıyor?
Köy Enstitüleri Türk Eğitim Tarihinde baş köşede yer aldı. Acaba bu seçkin yere nasıl geldi? Sadece ortaya konan eserlerle mi? Bence asıl değerleri bunlar değil. Enstitüler; uyguladıkları iş eğitimi, okuyup araştırmaları, düşünmeleri ve sonuçta ortaya konacak iş veya tez konusunu bitime erdirmeleri; yaparak, yaşayarak iş meydana getirme metotlarıyla günümüz eğitimine örnek olacak kurumlardı.
Köy Enstitüleri’nin öğretim yöntemleri, aydınlarımız ve eÄŸitimcilerimiz tarafından tekrar ele alınmalıdır ki, Atatürk’ün belirttiÄŸi hedefe ulaşılsın…
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...
Nisanın ortası henüz geçmiÅŸti. Fide kökleri toprağın içindeydi. Tahılın, toprakta yeÅŸil rengiyle boy attığı, eriklerin meyveye dönüştüğü günlerdi. 1940 yılının 17 Nisan günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “Köy Enstitüleri Yasası” kabul edildi. Köy çocukları bu okullarda eÄŸitilecek, yine geldiÄŸi köyüne dönecek, toprak ekini nasıl altın renkli baÅŸaklara erdiriyorsa, köyü, öyle canlandıracaktı
Mustafa Kemal; 1924 yılının ortasında, “Erkek ve kız çocuklarımızın benzer biçimde tüm öğrenim basamaklarında eÄŸitim ve öğrenimlerinin iÅŸ ve uygulamaya dayanması gerekir” derken eÄŸitimcilere nasıl bir yöntem uygulamaları konusunda ışık tutmuÅŸtu.
Atatürk’ün direktifleri ile Saffet Arıkan 1935’de Milli EÄŸitim Bakanlığı’na getirildi. Bakan Arıkan, İsmail Hakkı Tonguç’u Mektepler Müzesi Müdürü iken alıp, İlk Öğretim Genel Müdürlüğü’ne atadı. Tonguç Köy Enstitüleri yasası çıkarılmadan yedi yıl önce “İş ve Meslek Terbiyesi” isimli eserini yayınladı. Bu kitap, o yıllarda köye nasıl bakılması gerektiÄŸini anlatan ilk kaynaktı. Askerde çavuÅŸ onbaşı olup, köyüne dönen mehmetçiklerden köy çocuklarının eÄŸitimi için yararlanılacaktı. 1936 - 1937 yılında EskiÅŸehir Çifteler EÄŸitmen Kursu çalışmaya baÅŸladı. Bir yıl sonra; Edirne - KaraaÄŸaç ve Manisa Horozköy eÄŸitmen kursları faaliyete geçti. 1938’de İzmir - Kızılçullu EÄŸitmen Kursu köy gençlerini alarak eÄŸitmeye yöneldi. Daha sonra bu kursların sayısı arttı. Öğretmensiz köylerde eÄŸitmenler köylüye yol gösterecek ve çocukları; ellerine verilen kılavuza göre eÄŸiteceklerdi. Bu kurslarda yetiÅŸen eÄŸitmenlerin çoÄŸu baÅŸarı ile görev yaptılar.
EÄŸitmen kursları deneyimi, köylere öğretmen, ebe, saÄŸlık elemanı, sanat erbabı yetiÅŸtirmek üzere, Köy Enstitüleri fikrini doÄŸurdu. 1939 yılında Kastamonu - Gölköy daha yasa çıkmadan Köy Enstitüsü’ne öğrenci kabulüne baÅŸladı. Enstitülere alınan köy çocukları, kendi okulunu kendisi yaptı. Yalnız okul binası deÄŸil, iÅŸlik, depo, elektrik santralı, müzik salonu, tiyatro, öğretmen odası, öğretmen lojmanı, spor salonu, yemekhane, yatakhane gibi birçok binanın yapımında ustaların yanında çalışarak, kendileri de inÅŸaatçı, marangoz, tenekeci gibi meslekleri öğrenip, kullanışlı binalar yaptılar. İkinci Dünya Savaşı’nın en hareketli günlerinde devlet bütçesine yüklenmeden yararlı iÅŸler meydana getirdiler. 1947 yılında enstitülerin statüsü deÄŸiÅŸtirildi. 1954 yılında kapatılıncaya kadar 9000’ne yakın eÄŸitmen, 17251 öğretmen yetiÅŸtirildi. Toprak ekine gebe iken, Anadolu’nun köylerinden gelen yukarıda sayısını verdiÄŸim öğretmenler enstitülerde aldıkları eÄŸitimle yeniden doÄŸdular, görev yaptıkları yerlerde okuma yazma öğrettikleri gibi köyleri, canlandırma çabasına giriÅŸtiler. 1946 yılında feodal beyler köylünün uyanmasını istemedikleri için bu okulları kapatmayı baÅŸardılar. Dünya EÄŸitim Tarihinde de örnek olan okullar, savaÅŸ sonunda önce budandı. Daha sonra köklerinden yok edildi.
Salt binalar mı kaldı onlardan? Enstitülüler, yüzlerce dekar elveriÅŸsiz araziyi, tarla, baÄŸ, bahçe, meyvelik, ormanlık haline getirdiler. Çevreyi ÅŸenlendirdiler. Tarım kooperatifleri kurdular. Görev aldıkları köylerde tiyatro gösterileri yaptılar. Okuma odaları, kitaplıklar kurdular. Milli EÄŸitim Bakanlığı’nca dilimize kazandırılan dünya edebiyatının klâsiklerini okumak üzere köy insanına sundular. Köy hayatını, köy folklarını araÅŸtırdılar. Bu okullardan birçok yazar, ÅŸair, müzik insanı yetiÅŸti. Onlar da ülkemiz kültür yaÅŸamına katkıda bulundular. Enstitü mezunları, eÄŸitimciler, bir kısım aydınlar, her yıl 17 Nisanı bayram sayarak eski günleri yad ederler. Acaba bu anma günleri yalnız nostalji için mi ele alınıyor?
Köy Enstitüleri Türk Eğitim Tarihinde baş köşede yer aldı. Acaba bu seçkin yere nasıl geldi? Sadece ortaya konan eserlerle mi? Bence asıl değerleri bunlar değil. Enstitüler; uyguladıkları iş eğitimi, okuyup araştırmaları, düşünmeleri ve sonuçta ortaya konacak iş veya tez konusunu bitime erdirmeleri; yaparak, yaşayarak iş meydana getirme metotlarıyla günümüz eğitimine örnek olacak kurumlardı.
Köy Enstitüleri’nin öğretim yöntemleri, aydınlarımız ve eÄŸitimcilerimiz tarafından tekrar ele alınmalıdır ki, Atatürk’ün belirttiÄŸi hedefe ulaşılsın…
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...