KADINI ERKEK Mİ YARATTI?
Kadınların hayattaki rolünü, sadece anne, eş ve ev kadını olarak gören zihniyet, hala bu ülkenin gözardı edilen bir sorunu.. Kadın bu görevleri layıkıyla yerine getirip, daha fazlasını, yani kendi kararlarını vermek istediğinde, bu zihniyet karşısına dikiliyor. Bu ülkede daha kız çocuk olarak dünyaya gelmenin bile kabullenemezliği var. Çocuk yaşlardan itibaren dünyaya böyle gelmesinin, ileride bir kadın olarak biçilen rolün ne olduğu her fırsatta kulağına küpe yapılıyor. Her çocuk gibi, cinsiyetsiz, çocukça paylaşımla bir oyuna katılmak istediğinde hemen karşısına dikiliyor o hükmedici tavır, ''ne o erkek Fatma'' diye küçümseyen. Sokakta, okulda erkek çocukların küfürlerine karşılık vermek istediğinde, o küfür ağzına büyük geliyor. Çünkü dayak cennetten çıkma(?!)...
Gün geliyor koşar adımlarla çocukluktan gençkızlığa, kadınlığa geçişini yaşatıyor doğa.. Şaşkınlık ve heyecanla utanıyor. Seziyor bir yetişkin olmanın nasıl acılar yaşatacağını. Yeni oluşmaya başlayan göğüsleri belli olmasın diye sargılar sarıyor, kambur duruyor. Yüzündeki sivilcelerle kavga ediyor her sabah. Boyu uzuyor, beli inceliyor. Gözlerin üstüne niçin dikildiğini öğrenince başını öne eğiyor. Ağabey, amca dediklerinin ona nasıl baktığına anlam veremiyor, gözleri doluyor. Neden? Niçin?.. Soruların cevapları kör kuyularda. Bir okul sabahında bindiği otobüste, ilk cinsel tacizi yaşatıyor ona, yaptığını gururla kahve, meyhane köşelerinde anlatan.. Günler ardınca onun gibiler yaklaşıyor, şaşırıyor genç kız, utancından yerin dibine giriyor.. Utanması gerekenlerin baştacı edildiği bu toplumda.. ''bana dokunmayan yılan bin yaşasın'' diyor amcalar, ağabeyler kafalarını çevirip aman bulaşmayalım düşüncesiyle. Büyüyor serpiliyor, ilk aşkını tanıyor. Aşkın ve ilk öpücüğün filmlerdeki gibi olmadığını öğreniyor. Çalışmaya başlıyor, oysa ki çalışması bile göze batıyor kimilerince.. ''sabahın köründe sokaklarda'', ''otursun evinde beklesin kocasını''... İşyerinde ne kadar çalışkan, zeki ve başarılı olsa da hep bir ''et'' olarak görüldüğünü farkediyor, yüreği burkuluyor, dudaklarını ısırıyor. Sonra beyaz atlı prens dedikleri geliyor. Hayat arkadaşım, yoldaşım, candaşım diye sarılıyor, evleniyor.. Öğreniyor milyonlarca hemcinsiyle nasıl olup da aynı şeyleri paylaştığını..
Evde, tarlada çalışsın, para etsin diye okula gönderilmeyen kızlar, erkeğin namusu için hayatına son verilen kadınlar, babasının kesesi dolsun diye töreler karşılığı evdeki sandık kapıdaki eşek diye satılan genç kızlar.. Bugün hükmedici zihniyetin kadına şiddet ve baskısı, imana, dine sarılarak boy gösteriyor artık. 6 yaşındaki küçücük kızların başına türbanı takıp, hayatın yolun bu, itaat et, yolunu şaşırma deyip, erkek nazarından ve tacizinden korumak amacıyla türbana, çarşafa sokuyorlar. Erkeklerin hükmünü koyduğu dünyada kadının hükmü yok. Kadını yarattıklarını, kadın için en iyisini erkek olarak kendilerinin bileceğine inanıyorlar körü körüne. 'Erkek tahrik olmasın' diye yapılan benzetmeye, türbana karşı olan eğitimli erkekler bile.. anlayıştan uzak, gönül gözleri kapalı.
Mustafa Kemal'in resimlerine bakın. Cumhuriyet kadını hep yanında yada sadece bir adım gerisinde. Onun gibi bir önder gördünüz mü kadınlarla yan yana yürüyen? Dünyada gördünüz mü? Kadına kadın olmaktan öte insan olma hakkını teslim eden bir adam, adam gibi adam...
|