
Ahmet ÖNEL
İKİNCİ ZİL!
O gün hava soÄŸuk mu soÄŸuktur! SoÄŸuk ne kelime, hava ayaza, yerlerse buza kesmiÅŸtir. Orta yaÅŸlı adam, yine de bin bir güçlükle söyleÅŸi yapacağı salona ulaşır. Zaman yitirmeden sahneye çıkar ve… donup kalır. Onu dışarıdaki havadan daha bir üşüten durum ÅŸudur: koca salona dağılmış halde oturmakta olan izleyiciler dört kiÅŸiyle sınırlıdır! Koca adam hiç istifini bozmaz, mikrofona yaklaşır, önce bir öksürük patlatıp sesini kontrol eder; sonra da vecizesini yumurtlar! “Beyler!” der, o tumturaklı sesiyle… “Ben yazar, oyuncu, yönetmen, yapımcı, müzisyen, ressam Orson Welles. Yani ki, sizlerin toplamından daha kalabalığım. Bu nedendir ki, sanırım konuÅŸmama da hiç gerek yok!”
Olay ellili yıllarda Kanada’nın küçük bir kentinde geçiyor. O kent, ne denli küçük olursa olsun bizim güzel kasabamızdan daha büyüktür elbette. Demem o ki, Foça’ya henüz izleyici sayısından daha kalabalık bir konuÅŸmacı! belki de henüz gelmedi ama bu durum hiç kimseyi rahatlatmamalı!
Biraz muhalefet yerinde olacaktır artık. Neye mi? Yöreye hiç yakışmayan atalete elbette! Hemen yakınlarımızda yer alan Dikili’ye, Karaburun’a, Adatepe’ye… bakınca bir Foça sakini olarak bizim bu yörede neden maya tutturamadığımız gerçekten de yanıtını bulamadığım bir sorudur.
Düşlerimden birini fısıldayıvereyim öyleyse. Foça’ya bir “Kültür ve Sanat Akademisi”nin kazandırılması, belki de gerçek bir ütopya ama hadi bunun kadar savlı olmasa bile, daha kalenderce bir oluÅŸumu neden hayata geçiremeyiz, anlayabilmiÅŸ deÄŸilim. Yöremizde düşünür, sanatçı, kültür adamı, aydın.. elbette fazlasıyla var. Eksiklik belki de “helvayı karamamakla” ilgili. Bunun için öncelikle istekli olmak gerekiyor; gençlerin bu konuda talepkâr olmasını beklemek ise çok mu romantik kaçar dersiniz?
GeçmiÅŸ yıllarda Kültür Merkezi’nde gerçekleÅŸtirilen kültür/sanat söyleÅŸileri de sessiz sedasız çıkıp gitti hayatımızdan; açıkçası, bunun eksikliÄŸinden hayıflanan kimseye de rastlamış deÄŸilim. Bu türden oluÅŸumlar, yinelemekten geri durmuyorum, öncelikle toplumsal talebin bir sonucudur.
YaÅŸamı billurlaÅŸtıran düşüncenin ve onun güzel meyveleri olan kültürel paylaşımın eksikliÄŸinden rahatsız olmamak, sonuçta farklı alanlardaki “yazıklanmaları da” geçersiz kılacaktır. İnsan olmanın ayrıcalığı ve güzelliÄŸi ortak duygularda, insanlık erdemlerinde ve elbette onların somutlaÅŸmış yapıtlarında bizleri buluÅŸturmasıyla anlam kazanır.
DoÄŸanın bir kez daha kendisini tazelediÄŸine tanıklık ettiÄŸimiz günler. Hıdırellez’i geride bırakalı daha bir iki gün oldu; Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ise sessiz bir katar gibi geçip gitti hayatımızdan; önümüzde Gençlik ve Spor Bayramı var ve doÄŸrusu ufukta bütün bunları anlamlı kılacak herhangi bir çabanın görünmemesi insanı hüzünlendiriyor.
Ulusal coşkunun, kitap sevgisinin, ortak duyguyu hayata geçirebilecek daha pek çok erdemli buluşmanın alanlarımızı aydınlatmasını, salonlarımızı çınlatmasını beklemek çok mu gerçekleştirmesi zor bir dilektir?
En büyük korkum da yazının başında söylediÄŸimle ilgili: Bütün bunların gerçekleÅŸtiÄŸi noktada, etkinliklerin yörede “itibar görmeyeceÄŸi” korkusu, belki de insanların farkında olduÄŸu ve kolay dile getiremedikleri bir baÅŸka gerçek…
Oysa bir yerden baÅŸlamak gerekiyor… “Geç kalmanın” faturası yalnızca piÅŸmanlıkla sınırlı deÄŸil çünkü…
Ahmet ÖNEL
www.ahmetonel.com
O gün hava soÄŸuk mu soÄŸuktur! SoÄŸuk ne kelime, hava ayaza, yerlerse buza kesmiÅŸtir. Orta yaÅŸlı adam, yine de bin bir güçlükle söyleÅŸi yapacağı salona ulaşır. Zaman yitirmeden sahneye çıkar ve… donup kalır. Onu dışarıdaki havadan daha bir üşüten durum ÅŸudur: koca salona dağılmış halde oturmakta olan izleyiciler dört kiÅŸiyle sınırlıdır! Koca adam hiç istifini bozmaz, mikrofona yaklaşır, önce bir öksürük patlatıp sesini kontrol eder; sonra da vecizesini yumurtlar! “Beyler!” der, o tumturaklı sesiyle… “Ben yazar, oyuncu, yönetmen, yapımcı, müzisyen, ressam Orson Welles. Yani ki, sizlerin toplamından daha kalabalığım. Bu nedendir ki, sanırım konuÅŸmama da hiç gerek yok!”
Olay ellili yıllarda Kanada’nın küçük bir kentinde geçiyor. O kent, ne denli küçük olursa olsun bizim güzel kasabamızdan daha büyüktür elbette. Demem o ki, Foça’ya henüz izleyici sayısından daha kalabalık bir konuÅŸmacı! belki de henüz gelmedi ama bu durum hiç kimseyi rahatlatmamalı!
Biraz muhalefet yerinde olacaktır artık. Neye mi? Yöreye hiç yakışmayan atalete elbette! Hemen yakınlarımızda yer alan Dikili’ye, Karaburun’a, Adatepe’ye… bakınca bir Foça sakini olarak bizim bu yörede neden maya tutturamadığımız gerçekten de yanıtını bulamadığım bir sorudur.
Düşlerimden birini fısıldayıvereyim öyleyse. Foça’ya bir “Kültür ve Sanat Akademisi”nin kazandırılması, belki de gerçek bir ütopya ama hadi bunun kadar savlı olmasa bile, daha kalenderce bir oluÅŸumu neden hayata geçiremeyiz, anlayabilmiÅŸ deÄŸilim. Yöremizde düşünür, sanatçı, kültür adamı, aydın.. elbette fazlasıyla var. Eksiklik belki de “helvayı karamamakla” ilgili. Bunun için öncelikle istekli olmak gerekiyor; gençlerin bu konuda talepkâr olmasını beklemek ise çok mu romantik kaçar dersiniz?
GeçmiÅŸ yıllarda Kültür Merkezi’nde gerçekleÅŸtirilen kültür/sanat söyleÅŸileri de sessiz sedasız çıkıp gitti hayatımızdan; açıkçası, bunun eksikliÄŸinden hayıflanan kimseye de rastlamış deÄŸilim. Bu türden oluÅŸumlar, yinelemekten geri durmuyorum, öncelikle toplumsal talebin bir sonucudur.
YaÅŸamı billurlaÅŸtıran düşüncenin ve onun güzel meyveleri olan kültürel paylaşımın eksikliÄŸinden rahatsız olmamak, sonuçta farklı alanlardaki “yazıklanmaları da” geçersiz kılacaktır. İnsan olmanın ayrıcalığı ve güzelliÄŸi ortak duygularda, insanlık erdemlerinde ve elbette onların somutlaÅŸmış yapıtlarında bizleri buluÅŸturmasıyla anlam kazanır.
DoÄŸanın bir kez daha kendisini tazelediÄŸine tanıklık ettiÄŸimiz günler. Hıdırellez’i geride bırakalı daha bir iki gün oldu; Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ise sessiz bir katar gibi geçip gitti hayatımızdan; önümüzde Gençlik ve Spor Bayramı var ve doÄŸrusu ufukta bütün bunları anlamlı kılacak herhangi bir çabanın görünmemesi insanı hüzünlendiriyor.
Ulusal coşkunun, kitap sevgisinin, ortak duyguyu hayata geçirebilecek daha pek çok erdemli buluşmanın alanlarımızı aydınlatmasını, salonlarımızı çınlatmasını beklemek çok mu gerçekleştirmesi zor bir dilektir?
En büyük korkum da yazının başında söylediÄŸimle ilgili: Bütün bunların gerçekleÅŸtiÄŸi noktada, etkinliklerin yörede “itibar görmeyeceÄŸi” korkusu, belki de insanların farkında olduÄŸu ve kolay dile getiremedikleri bir baÅŸka gerçek…
Oysa bir yerden baÅŸlamak gerekiyor… “Geç kalmanın” faturası yalnızca piÅŸmanlıkla sınırlı deÄŸil çünkü…
Ahmet ÖNEL
www.ahmetonel.com
"Ahmet ÖNEL" bütün yazıları için tıklayın...