
Cevat YILDIRIM
KUMRU ANA
Köyümdeki evimin ön kısmında üç tarafı açık, arkası ve üzeri kapalı minik bir alan var. Tavan yönünde bize pembe üzüm veren, iki asma dalı uzanmakta. Kalın asma kollarının birleştiği yerde bir çift kumru; çerden çöpten yuva kurmuştu.
Onları gördüğümde ana kumru, arpacık tanesi yutmuÅŸ gibi yuvada pinekliyordu. Niçin orada yattığını merak ettim. KuÅŸcağız hasta mıydı? Hayır, hayır hasta deÄŸil, o kuluçkaya yatan sevimli bir Kumru Anne’ydi. Genelde yumurtalarının üzerinden pek kalkmıyordu. Günde birkaç kez erkek kumrunun getirdiÄŸi böceÄŸi, yada otu almak üzere uçuyor, incirin dalına oturuyordu. Ah o ne sevgi, birbirine destek çıkan, ana, baba kumrular… Erkek kumru eÅŸine yem taşıyordu. Halk, birbirini çok seven gençler için “çifte kumrular” yakıştırması yapar ya; bunlar gerçek çifte kumrular. Sözle deÄŸil, hareketleriyle, ötüşleriyle birbirine sevgilerini ne de güzel hissettiriyorlar.
Kaç gün olduğunu saymadım, yaklaşık on beş, on altı gün, Kumru Ana yumurtaların üzerine yattı. Onları sıcak tuttu, kanatlarıyla sardı. Birkaç günlüğüne o evden ayrıldım, kente geldim. Döndüğümde anneyi yavrularını beslerken buldum. Gagasıyla taşıdığı yemi getirip, yavrusunu nasıl beslediğine tanık oldum. Birbiriyle öpüşen iki sevgili gibi büyük gagadan, minik ağza yem aktarılıyordu. Yavru kumru hem besleniyor, hem anne sevgisiyle doluyor, diğer kardeş de sırasını bekliyordu. Bu kumru ailesini videoya almak insan kardeşlerime göstermek isterdim. O sıralarda evde tamir, bakım inşaatları vardı, bunu düşünemedim. Bir sabah erkenden kalktım, yuva boştu, daha uçamazlardı. Telefon tellerine asılmış anne ve baba kumrularla göz göze geldik, boyunları bükük yuvalarını gözlüyor; içlerinden, duyulmayan bir sesle ağlıyorlardı. Acaba bir vahşi aç kedimi, yavruları kaptı? Alıcı bir kuş tırnağına takıp minikleri götürdü mü?
O sevimli çift, ya incir aÄŸacında, ya telefon tellerinde beÅŸ gün yavrularını aradılar. Birbirlerine “mi, mii, miiiii!” diye seslendiler. Ana kumrunun kursağı kuÅŸ sütüyle doluydu. Yavrularına veremediÄŸi için gergin bir biçimde gugukçuk ÅŸeklinde ötüyor, erkeÄŸini ünlüyordu. Oldukça; dokunaklı, Abdullah Yüce’nin gazeli gibi; “gugukçuk, nerdesin? Yavrularımız hani, gugukçuk, gugukçuk, yavrularımı o ÅŸahin denen harami kuÅŸ mu yakaladı? Gugukçuk, gugukçuk, onları görmek istiyorum, İçimdeki mamayı minik gagalarına doldurmak istiyorum, gugukçuk, gugugugu- gugukçukkk.” O insana yakın iki kumrunun aÄŸlamalarına dayanamadım. Yavrularının nerede olduÄŸunu bilemedim. Fakat analığın çok yüce bir duygu olduÄŸunu tahmin ettim. Kadın anaların; yavrularına verdikleri sevginin sıcaklığını, besleme, büyütme ve yürütmenin kıvancını, çocuÄŸunun her anında kollamanın, sonra da yaÅŸamda onların kendi baÅŸlarına ayakta durmalarını saÄŸlamanın verdiÄŸi mutluluÄŸu görmenin, yazıyla anlatımı mümkün deÄŸil sanırım. Bunu anlatmak için ana olmak gerekli…
Avluya birazdan kumrular yine geldiler, çamaşır teline tünediler. Onların dilinden anlamasam da sordum: “Siz, Havva Anayı tanır mısınız? Hani ilk insan Adem’in eÅŸi diye bahseder ondan din kitapları. Ya arkeolojideki Ana Tanrıça’yı, Kibele’yi, Anadolu’nun Kadın tanrıçasını, Artemis’i örneÄŸin. Kazdağı’ndaki Sarıkız’ı, İsa’yı doÄŸuran Meryem’i. Anadolu’nun doÄŸusunda düşmana pala sallayan Nene Hatun’u, Gördesli Makbule’yi, KurtuluÅŸ Savaşının Kara Fatma’sını. AyÅŸe PaÅŸalı’yı.” da sordum. Ne bilsinler? Onlar kuÅŸtu, okumaları yazmaları yoktu. Biri Ana Kumru’ydu. İnsan sever bir kuÅŸtu.
Yine anaydı.
Elbet, ismini yazdığım mitolojik ve gerçek anaları, töreler, bilinçsizlik, bilgisizlik nedeniyle canlarına zarar verilen kadınları basından, kitaplardan okuyan çok kültürlü kadınlarımız var. Ancak ana olup yüreğiyle seven, yalnız kadınlığını yaşayamayan sessiz çoğunluk; bizim güzel kadınlarımız, kadın analarımızın hali nicedir? Ellerinden kim tutar? O yığınlar kumru gibi mi yaşasın? Geçmişi yitirmeden bütün anacıklarımız nasıl aydınlanır?
Dilimizde anaları öven çok güzel tümceler var. Hz. Muhammed’in, “Cennet anaların ayağı altındadır. / KeloÄŸlan’ın, AÄŸlarsa anam aÄŸlar. / Mustafa Kemal’in, Medeniyet kadının eseridir.” Özlü sözleri anaların ne denli yüce varlıklar olduÄŸunu belirtir.
Bu güzel sözcüklerin yanında, kadını hor gören, “saçı uzun aklı kısa, / kadının sırtından sopayı, karnından ………. eksik etmeyeceksin,” örneÄŸi çok tuhaf sözcükler en azından ansiklopedilerden, yazılı kaynaklardan kaldırılmalıdır, fikrindeyim.
Yalnız bunlar mı, hayır, hayır, analara bir gün yetmez, tüm ay boyunca ana konulu programlar her alanda anlatılmalı. Mahalli belediye tiyatrolarında, radyoda, görsel ve yazılı basında bize can veren, kan veren, hayat veren anaların ulu kiÅŸiler olduÄŸunu çok açık bir dille açıklayacak programlar ve konular düzenlenmelidir. Ana sevgisi okul kitaplarında okuma parçası olarak okutulmalı, evlenecek her gençten eÅŸine nasıl davranacağı hakkında kursa girip, baÅŸarmış belgesi istenmelidir. Okullarda konular, Prof. Üstün Dökmen’in “Küçük Åžeyler” eserindeki gibi iÅŸlenmelidir.
Anneler gününde Kumru Ananın yavrusunu bulup getiremedim. Onu guguk, guguk sesleri ile eşiyle birlikte tabiata emanet ettim. Kendi anam için iyi bir şey yapamadım. Keşke onun adına bir okul yaptırabilsem. Buna olanaklarım el vermiyor. Sonsuzluğa göçen anama ve tüm göçmüşlere rahmet dilerim.
Yeryüzünde var olan bütün anaları, Emile’nin “Hiçbir süs ve makyaj bir kadını analık sevgisi kadar güzelleÅŸtiremez.” deyiÅŸi ile kutluyorum. Günleriniz hep sevgiyle dolsun.
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...
Köyümdeki evimin ön kısmında üç tarafı açık, arkası ve üzeri kapalı minik bir alan var. Tavan yönünde bize pembe üzüm veren, iki asma dalı uzanmakta. Kalın asma kollarının birleştiği yerde bir çift kumru; çerden çöpten yuva kurmuştu.
Onları gördüğümde ana kumru, arpacık tanesi yutmuÅŸ gibi yuvada pinekliyordu. Niçin orada yattığını merak ettim. KuÅŸcağız hasta mıydı? Hayır, hayır hasta deÄŸil, o kuluçkaya yatan sevimli bir Kumru Anne’ydi. Genelde yumurtalarının üzerinden pek kalkmıyordu. Günde birkaç kez erkek kumrunun getirdiÄŸi böceÄŸi, yada otu almak üzere uçuyor, incirin dalına oturuyordu. Ah o ne sevgi, birbirine destek çıkan, ana, baba kumrular… Erkek kumru eÅŸine yem taşıyordu. Halk, birbirini çok seven gençler için “çifte kumrular” yakıştırması yapar ya; bunlar gerçek çifte kumrular. Sözle deÄŸil, hareketleriyle, ötüşleriyle birbirine sevgilerini ne de güzel hissettiriyorlar.
Kaç gün olduğunu saymadım, yaklaşık on beş, on altı gün, Kumru Ana yumurtaların üzerine yattı. Onları sıcak tuttu, kanatlarıyla sardı. Birkaç günlüğüne o evden ayrıldım, kente geldim. Döndüğümde anneyi yavrularını beslerken buldum. Gagasıyla taşıdığı yemi getirip, yavrusunu nasıl beslediğine tanık oldum. Birbiriyle öpüşen iki sevgili gibi büyük gagadan, minik ağza yem aktarılıyordu. Yavru kumru hem besleniyor, hem anne sevgisiyle doluyor, diğer kardeş de sırasını bekliyordu. Bu kumru ailesini videoya almak insan kardeşlerime göstermek isterdim. O sıralarda evde tamir, bakım inşaatları vardı, bunu düşünemedim. Bir sabah erkenden kalktım, yuva boştu, daha uçamazlardı. Telefon tellerine asılmış anne ve baba kumrularla göz göze geldik, boyunları bükük yuvalarını gözlüyor; içlerinden, duyulmayan bir sesle ağlıyorlardı. Acaba bir vahşi aç kedimi, yavruları kaptı? Alıcı bir kuş tırnağına takıp minikleri götürdü mü?
O sevimli çift, ya incir aÄŸacında, ya telefon tellerinde beÅŸ gün yavrularını aradılar. Birbirlerine “mi, mii, miiiii!” diye seslendiler. Ana kumrunun kursağı kuÅŸ sütüyle doluydu. Yavrularına veremediÄŸi için gergin bir biçimde gugukçuk ÅŸeklinde ötüyor, erkeÄŸini ünlüyordu. Oldukça; dokunaklı, Abdullah Yüce’nin gazeli gibi; “gugukçuk, nerdesin? Yavrularımız hani, gugukçuk, gugukçuk, yavrularımı o ÅŸahin denen harami kuÅŸ mu yakaladı? Gugukçuk, gugukçuk, onları görmek istiyorum, İçimdeki mamayı minik gagalarına doldurmak istiyorum, gugukçuk, gugugugu- gugukçukkk.” O insana yakın iki kumrunun aÄŸlamalarına dayanamadım. Yavrularının nerede olduÄŸunu bilemedim. Fakat analığın çok yüce bir duygu olduÄŸunu tahmin ettim. Kadın anaların; yavrularına verdikleri sevginin sıcaklığını, besleme, büyütme ve yürütmenin kıvancını, çocuÄŸunun her anında kollamanın, sonra da yaÅŸamda onların kendi baÅŸlarına ayakta durmalarını saÄŸlamanın verdiÄŸi mutluluÄŸu görmenin, yazıyla anlatımı mümkün deÄŸil sanırım. Bunu anlatmak için ana olmak gerekli…
Avluya birazdan kumrular yine geldiler, çamaşır teline tünediler. Onların dilinden anlamasam da sordum: “Siz, Havva Anayı tanır mısınız? Hani ilk insan Adem’in eÅŸi diye bahseder ondan din kitapları. Ya arkeolojideki Ana Tanrıça’yı, Kibele’yi, Anadolu’nun Kadın tanrıçasını, Artemis’i örneÄŸin. Kazdağı’ndaki Sarıkız’ı, İsa’yı doÄŸuran Meryem’i. Anadolu’nun doÄŸusunda düşmana pala sallayan Nene Hatun’u, Gördesli Makbule’yi, KurtuluÅŸ Savaşının Kara Fatma’sını. AyÅŸe PaÅŸalı’yı.” da sordum. Ne bilsinler? Onlar kuÅŸtu, okumaları yazmaları yoktu. Biri Ana Kumru’ydu. İnsan sever bir kuÅŸtu.
Yine anaydı.
Elbet, ismini yazdığım mitolojik ve gerçek anaları, töreler, bilinçsizlik, bilgisizlik nedeniyle canlarına zarar verilen kadınları basından, kitaplardan okuyan çok kültürlü kadınlarımız var. Ancak ana olup yüreğiyle seven, yalnız kadınlığını yaşayamayan sessiz çoğunluk; bizim güzel kadınlarımız, kadın analarımızın hali nicedir? Ellerinden kim tutar? O yığınlar kumru gibi mi yaşasın? Geçmişi yitirmeden bütün anacıklarımız nasıl aydınlanır?
Dilimizde anaları öven çok güzel tümceler var. Hz. Muhammed’in, “Cennet anaların ayağı altındadır. / KeloÄŸlan’ın, AÄŸlarsa anam aÄŸlar. / Mustafa Kemal’in, Medeniyet kadının eseridir.” Özlü sözleri anaların ne denli yüce varlıklar olduÄŸunu belirtir.
Bu güzel sözcüklerin yanında, kadını hor gören, “saçı uzun aklı kısa, / kadının sırtından sopayı, karnından ………. eksik etmeyeceksin,” örneÄŸi çok tuhaf sözcükler en azından ansiklopedilerden, yazılı kaynaklardan kaldırılmalıdır, fikrindeyim.
Yalnız bunlar mı, hayır, hayır, analara bir gün yetmez, tüm ay boyunca ana konulu programlar her alanda anlatılmalı. Mahalli belediye tiyatrolarında, radyoda, görsel ve yazılı basında bize can veren, kan veren, hayat veren anaların ulu kiÅŸiler olduÄŸunu çok açık bir dille açıklayacak programlar ve konular düzenlenmelidir. Ana sevgisi okul kitaplarında okuma parçası olarak okutulmalı, evlenecek her gençten eÅŸine nasıl davranacağı hakkında kursa girip, baÅŸarmış belgesi istenmelidir. Okullarda konular, Prof. Üstün Dökmen’in “Küçük Åžeyler” eserindeki gibi iÅŸlenmelidir.
Anneler gününde Kumru Ananın yavrusunu bulup getiremedim. Onu guguk, guguk sesleri ile eşiyle birlikte tabiata emanet ettim. Kendi anam için iyi bir şey yapamadım. Keşke onun adına bir okul yaptırabilsem. Buna olanaklarım el vermiyor. Sonsuzluğa göçen anama ve tüm göçmüşlere rahmet dilerim.
Yeryüzünde var olan bütün anaları, Emile’nin “Hiçbir süs ve makyaj bir kadını analık sevgisi kadar güzelleÅŸtiremez.” deyiÅŸi ile kutluyorum. Günleriniz hep sevgiyle dolsun.
Cevat YILDIRIM
"Cevat YILDIRIM" bütün yazıları için tıklayın...