ISSN 1308-8483
KUMRU ANA / Cevat YILDIRIM
Cevat YILDIRIM    
  Yayın Tarihi: 7.5.2011    


KUMRU ANA

Köyümdeki evimin ön kısmında üç tarafı açık, arkası ve üzeri kapalı minik bir alan var. Tavan yönünde bize pembe üzüm veren, iki asma dalı uzanmakta. Kalın asma kollarının birleştiği yerde bir çift kumru; çerden çöpten yuva kurmuştu.

Onları gördüğümde ana kumru, arpacık tanesi yutmuş gibi yuvada pinekliyordu. Niçin orada yattığını merak ettim. Kuşcağız hasta mıydı? Hayır, hayır hasta değil, o kuluçkaya yatan sevimli bir Kumru Anne’ydi. Genelde yumurtalarının üzerinden pek kalkmıyordu. Günde birkaç kez erkek kumrunun getirdiği böceği, yada otu almak üzere uçuyor, incirin dalına oturuyordu. Ah o ne sevgi, birbirine destek çıkan, ana, baba kumrular… Erkek kumru eşine yem taşıyordu. Halk, birbirini çok seven gençler için “çifte kumrular” yakıştırması yapar ya; bunlar gerçek çifte kumrular. Sözle değil, hareketleriyle, ötüşleriyle birbirine sevgilerini ne de güzel hissettiriyorlar.

Kaç gün olduğunu saymadım, yaklaşık on beş, on altı gün, Kumru Ana yumurtaların üzerine yattı. Onları sıcak tuttu, kanatlarıyla sardı. Birkaç günlüğüne o evden ayrıldım, kente geldim. Döndüğümde anneyi yavrularını beslerken buldum. Gagasıyla taşıdığı yemi getirip, yavrusunu nasıl beslediğine tanık oldum. Birbiriyle öpüşen iki sevgili gibi büyük gagadan, minik ağza yem aktarılıyordu. Yavru kumru hem besleniyor, hem anne sevgisiyle doluyor, diğer kardeş de sırasını bekliyordu. Bu kumru ailesini videoya almak insan kardeşlerime göstermek isterdim. O sıralarda evde tamir, bakım inşaatları vardı, bunu düşünemedim. Bir sabah erkenden kalktım, yuva boştu, daha uçamazlardı. Telefon tellerine asılmış anne ve baba kumrularla göz göze geldik, boyunları bükük yuvalarını gözlüyor; içlerinden, duyulmayan bir sesle ağlıyorlardı. Acaba bir vahşi aç kedimi, yavruları kaptı? Alıcı bir kuş tırnağına takıp minikleri götürdü mü?

O sevimli çift, ya incir ağacında, ya telefon tellerinde beş gün yavrularını aradılar. Birbirlerine “mi, mii, miiiii!” diye seslendiler. Ana kumrunun kursağı kuş sütüyle doluydu. Yavrularına veremediği için gergin bir biçimde gugukçuk şeklinde ötüyor, erkeğini ünlüyordu. Oldukça; dokunaklı, Abdullah Yüce’nin gazeli gibi; “gugukçuk, nerdesin? Yavrularımız hani, gugukçuk, gugukçuk, yavrularımı o şahin denen harami kuş mu yakaladı? Gugukçuk, gugukçuk, onları görmek istiyorum, İçimdeki mamayı minik gagalarına doldurmak istiyorum, gugukçuk, gugugugu- gugukçukkk.” O insana yakın iki kumrunun ağlamalarına dayanamadım. Yavrularının nerede olduğunu bilemedim. Fakat analığın çok yüce bir duygu olduğunu tahmin ettim. Kadın anaların; yavrularına verdikleri sevginin sıcaklığını, besleme, büyütme ve yürütmenin kıvancını, çocuğunun her anında kollamanın, sonra da yaşamda onların kendi başlarına ayakta durmalarını sağlamanın verdiği mutluluğu görmenin, yazıyla anlatımı mümkün değil sanırım. Bunu anlatmak için ana olmak gerekli…

Avluya birazdan kumrular yine geldiler, çamaşır teline tünediler. Onların dilinden anlamasam da sordum: “Siz, Havva Anayı tanır mısınız? Hani ilk insan Adem’in eşi diye bahseder ondan din kitapları. Ya arkeolojideki Ana Tanrıça’yı, Kibele’yi, Anadolu’nun Kadın tanrıçasını, Artemis’i örneğin. Kazdağı’ndaki Sarıkız’ı, İsa’yı doğuran Meryem’i. Anadolu’nun doğusunda düşmana pala sallayan Nene Hatun’u, Gördesli Makbule’yi, Kurtuluş Savaşının Kara Fatma’sını. Ayşe Paşalı’yı.” da sordum. Ne bilsinler? Onlar kuştu, okumaları yazmaları yoktu. Biri Ana Kumru’ydu. İnsan sever bir kuştu.

Yine anaydı.

Elbet, ismini yazdığım mitolojik ve gerçek anaları, töreler, bilinçsizlik, bilgisizlik nedeniyle canlarına zarar verilen kadınları basından, kitaplardan okuyan çok kültürlü kadınlarımız var. Ancak ana olup yüreğiyle seven, yalnız kadınlığını yaşayamayan sessiz çoğunluk; bizim güzel kadınlarımız, kadın analarımızın hali nicedir? Ellerinden kim tutar? O yığınlar kumru gibi mi yaşasın? Geçmişi yitirmeden bütün anacıklarımız nasıl aydınlanır?

Dilimizde anaları öven çok güzel tümceler var. Hz. Muhammed’in, “Cennet anaların ayağı altındadır. / Keloğlan’ın, Ağlarsa anam ağlar. / Mustafa Kemal’in, Medeniyet kadının eseridir.” Özlü sözleri anaların ne denli yüce varlıklar olduğunu belirtir.

Bu güzel sözcüklerin yanında, kadını hor gören, “saçı uzun aklı kısa, / kadının sırtından sopayı, karnından ………. eksik etmeyeceksin,” örneği çok tuhaf sözcükler en azından ansiklopedilerden, yazılı kaynaklardan kaldırılmalıdır, fikrindeyim.

Yalnız bunlar mı, hayır, hayır, analara bir gün yetmez, tüm ay boyunca ana konulu programlar her alanda anlatılmalı. Mahalli belediye tiyatrolarında, radyoda, görsel ve yazılı basında bize can veren, kan veren, hayat veren anaların ulu kişiler olduğunu çok açık bir dille açıklayacak programlar ve konular düzenlenmelidir. Ana sevgisi okul kitaplarında okuma parçası olarak okutulmalı, evlenecek her gençten eşine nasıl davranacağı hakkında kursa girip, başarmış belgesi istenmelidir. Okullarda konular, Prof. Üstün Dökmen’in “Küçük Şeyler” eserindeki gibi işlenmelidir.

Anneler gününde Kumru Ananın yavrusunu bulup getiremedim. Onu guguk, guguk sesleri ile eşiyle birlikte tabiata emanet ettim. Kendi anam için iyi bir şey yapamadım. Keşke onun adına bir okul yaptırabilsem. Buna olanaklarım el vermiyor. Sonsuzluğa göçen anama ve tüm göçmüşlere rahmet dilerim.

Yeryüzünde var olan bütün anaları, Emile’nin “Hiçbir süs ve makyaj bir kadını analık sevgisi kadar güzelleştiremez.” deyişi ile kutluyorum. Günleriniz hep sevgiyle dolsun.


Cevat YILDIRIM



2004










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)