Nesrin Teyze, Ceddin Amca
Ceddin Deden
Ceddin deden, neslin baban
Hep kahraman Türk milleti
Orduların, pekçok zaman
Vermiştiler dünyaya şan.
Türk milleti, Türk milleti
Aşk ile sev milliyeti
Kahret vatan düşmanını
Çeksin o mel’un zilleti.
Milliyetçilik mi, ırkçılık mı, cinsiyetçilik mi? Ne bu "ceddin deden, neslin baban"!
Analardan ninelerden söz eden yok. Şu erkek uluslar bir hoş oluyorlar, ne yapıp edip erkekliklerini öne çıkaracak bir kulp buluyorlar helal olsun.
Hiç aklımda yoktu böyle şeyler! Mehter takımının o görkemli şangır şungur resmi geçitleri, taa çocukluğumdan beri hoşuma gider. Çok gerilere giden çocuk dünyamın karelerinde ne Osmanlı, ne ordu, ne savaş göstergesi bir topluluk vardı.
Küçücüktüm; resmi geçitte mehter takımı yürümeye başladı mı içim bir tuhaf olurdu. Ürküp korkarak, biraz da gururla karışık seyrederdim onları. Kocaman sarıklarıyla, gülleli, zırhlı amcalar dev gibi ulaşılmaz boyutta görünürlerdi çocuk gözüme. Her adımlarıyla, her kol kaldırışlarıyla geri çekilip tırsardım. Onlar, devler ülkesinin kahramanlarıydılar ve her nedense hayrandım onlara! Mehterâna hayranlığım ne sözüneydi ne özüne. Görüntüsüneydi.
En çok, ayakta çalınan kudümleri (nakkare) hoşuma giderdi koltuklarına sıkıştırdıkları ve ustaca tempo tuttukları iki minik trampettiler bana göre. İki adım ileri bir adım geri sallanan mehter takımı elemanlarının resmi geçitleri hiç bitmesin isterdim çocuk aklımla, o vakitler aklıma gelmezdi mehterânın savaş coşturuculuğu!
Oysa ki; Özellikle savaş zamanlarında askeri coşturmak ve düşmanın maneviyatını bozmak mehterân takımının önemli hizmetleri arasındaymış. Barış zamanlarında da (Osmanlının savaşta olmadığı!) Mehter takımı, her gün ikindiden sonra saraydaki özel yerinde çalarmış. (Nevbet vururmuş) Ayrıca, yatsı namazından sonra üç fasıl daha çalarak, padişaha duada bulunurmuş. Ortalama bin kişilik mevcudiyetiyle sarayda özel bir statüsü olan mehterân, sabaha karşı divan halkını namaza çağırmak için de çalarmış....
Saray musiki bandosu da sayılan mehter takımı, sarayda çalınan saatlerle eş zamanlı olarak; Yedikule, Eyyub (Bugünkü Eyüp), Kasımpaşa, Galata, Tophane, Beşiktaş, Anadoluhisarı, Üsküdar ve Kızkulesi'nde de çalarmış.
Sadrazamların, derya kaptanlarının, vezirlerin, beylerbeyilerinin özel mehter takımları bulunurmuş. Devlet merkezlerinin dışındaki kalelerde de çalarmış mehterân .
''Vakt-i sürûru sefâ, Mehterbaşı Hey! Hey!''
''Merhabâ ey mehterân!''
''Merhabâ, Mehterbaşı!''
''Hasduuur!'' (Meselâ: ''Der fasl-ı Acem âşirân, cihâd-ı ekber marş!'' derdi)
''Haydi ya Allah!''
Rengarenk saten kaftanların içindeki mehteranın bol ve yerleri süpüren kumaş bolluğu, ışıklı bir dalgalanmayla ürpertirdi çocuk kalbimi. Zilgenlerin, zurnazenlerin, cevgenlerin ve boruzenlerin güneşle daha da parlayan ışıltıları, ufacık dünyamın göz kamaştıran, ulaşılmaz mertebesindeydi.
Mehter başının ucu kalkık yemeni ayakkabılarını Alaaddin'in sihirli lambasına benzetirdim, ya o davulların büyüklüğü! Ve o koskoca Osmanlı davullarını (kös)taşıyan süslü atlar. Atlar da talimliydi, onlara da saten ve kadife kumaşlardan elbiseler giydiriyorlardı. (Kös Mehterin yürüyüşü sırasında Mehterin gerisinde bir at sırtında taşınırdı)
Ben de yüksek sesle tempo tutardım "nesrin baba" diyerek. Neslin olurdu Nesrin. Ceddin de sanki bir isimdi Nesrin gibi.
Ceddin Amca gibi. Kişileştirilmiş Mehterân sözcükleriydi her biri. Nesrin Teyzeyle Ceddin Amca!
Hep kahramandı Türk Milleti! Çocuğuz ya, okulda da evde de öğretmişler EN KAHRAMAN TÜRK MİLLETİ.
Başka bir seçenek yok. İlla da kahramanız. En şahane ulusuz, en kahraman ordular bizde, her şeyin en güzeli bizim okulda, en iyi yemeği annem pişirir, en akıllı insan babamdır. En güzel şehir bizim yaşadığımızdır...
Televizyonların eli kulağında olduğu yıllardı, lakin; bazıları gibi başımıza bitler musallat olmamıştı.(!) Müsaitse komşu teyzeler, gezmeye annemlerle birlikte giderdik. Telesafirlik yıllarıydı deyip sıralayacak değilim TRT'li günlerin kanıksanmış anılarını! "Baba kemerinle dövme canım acıyor" versiyonları da uzaktı bizlerden, fakat duyulurdu etraftan Allah korusun tak tak tak evlerden uzak. Elalemde ne kötüler vardı, aman şaşırtmasın-dı Allah!
Yıllar sonra öğrendik mehter takımının bile, birilerinin siyaset propagandası için alet edildiğini! O çocuk zamanlarımızın ilkel beğenilerini bile açıklayamaz olmuştuk bir dönem, ya yanlış anlaşılırsak! Yine yıllar sonra karşıma çıkan Mehterân takımına, el çırpıyor olmama engel değildi kocaman yaşım ve akıllı başım!
Devir değişti! Nesrin Teyze'ler, Nesrin Hanım oldular. Ceddin Amcalar da "bey" olup yedi ceddimizi dua ile anıyorlar her gün. Savaşlara mehterân takımı götürülmüyor. Artık düğün, dernek, kurtuluş, açılış kutlamalarında, heybetli ve sembolik bir tören kıtasıdır mehterhânın konumu.
“Eli kan, kılıcı kan, sinesi üryan, ciğeri püryan. Allah yoluna revan..” düsturu insanlığa hiç yakışmasa da, bu çağa da hizmet etmeye devam ediyor.
|