Azime AKBAÅž YAZICI
Ah Güvercin…
Sıcacık bir kelebek etkisiyle ısınmak ne güzel. Elini saçlarına götüren boşluk kadar uzun olacak çırpınması kalbimin. Ne göllenmiş hüzünlere direnen kediler ne de beyazı boşluğa akan güvercinler gidecekler.
Sesi çok uzaklardan gelen karıncalar saç diplerine henüz oturmuştu ki, hayat sabahlara bölündü bir kez daha. Yorgun ağzından çıkan sözcükleri derin derin içine çekip terli gözlerini kaldırımlara bıraktı. Çürümemişti henüz ıssız sokağın zilleri, sureti silinmemişti aynalardan. Cebindeki son parayla aldığı bilete sarılıp, beş parasız ısınan düşlerine düştü. Yer altında kaç durak gürültüsü, kaç yön vardı bilemedi. Yanakları pembeleşti güvercinin, özledi gün ışığını gözleri.
Üç zaman diliminde duvarlara vuran gölgesi büyüdü karelerin. AÄŸrı ile uyandığı karanlık hücresinde seslendi balkondaki sardunyaya. Ah güvercin!... Söyle gerçek ismini bana. Apansız gelen yaÄŸmurlara söyle. Meydanlara seslen özlemini…çocuklara sonra. Kımıltısız ve kırmızı habercilere bir parça maviye duyduÄŸun özlemi haykır. Uzaklar duyacaktır…
Sevdaların inatçı olduğu toprak kokulu bahar ayları derin uykudaydı henüz. Uzaktı ruhunu saran yaban gülleri. Karelere bölünen hayatını köy yollarında, yarım düşlerinde, servis otobüslerinde, metro hatlarında, cenaze törenlerinde kaybetmemişti henüz.
Ölüm kusan siyah beyaz karelerden geçti bir kez daha. Barut kokulu aÄŸzını savaÅŸların… Unutmadı. Ağır yaralı tenlerden, siyaha çalan çığlıklardan, binlerce sorudan geçti. Boya kalemlerini arayan çocuklar gibi telaÅŸlıydı… Özlemini çektiÄŸi ebemkuÅŸağını çizmeliydi masal kitaplarına. Ah güvercin!...
GeçmiÅŸini silmek isterken, ihanetleri bıçak yarası gibi sırtında taşıyan bir ceza davasında gazete kesikleri gibiydi yüreÄŸi. Küçüldü kabuÄŸunda, ölüm ilanıydı gözleri. “İstemiyorum anne’’…
Uyku akan gözleriyle ilerlediği ayak izleri, örselenmiş genç bir kadın oluyor. Cam kırıkları, buzlanmış gözlerinde bir suçlu arıyor. Kuruyan damağında aradığı sözcükler kelepçeleniyor midesinde. Dilini yutan bütün suçlular için konuşmak istiyor.
Çilingir gelse açabilir mi dilini!...
Sokağın kedisini, çiçeğin kokusunu!... Getirsem.
Kimseye kulak asmayan sabahları unut. Genzini yakan anlaÅŸmalı gidiÅŸleri de… Masaya konulan kağıtları, adresleri… Köşeyi dönünce unutulan sözleri unut. Yanıtsız kalan çocukları unutamadığın gibi unutma dilini sol yanının.
Güvercin Beyazı bir gecede unuttuÄŸun ağırlıklar bir bir fısıldadı çıplak bedenine. Lacivert gecede, dalgaların ortasında, ıslak göğsünde acıyan bir kırmızı oldu gençliÄŸin. YaÄŸmursuz ve kedisiz büyüdün…Ah güvercin!...
Kimin aklına gelirdi ki…
www.kadinyazarlardernegi.org.tr
Azime AKBAÅž YAZICI
www.azimeayazici.blogspot.com
Sıcacık bir kelebek etkisiyle ısınmak ne güzel. Elini saçlarına götüren boşluk kadar uzun olacak çırpınması kalbimin. Ne göllenmiş hüzünlere direnen kediler ne de beyazı boşluğa akan güvercinler gidecekler.
Sesi çok uzaklardan gelen karıncalar saç diplerine henüz oturmuştu ki, hayat sabahlara bölündü bir kez daha. Yorgun ağzından çıkan sözcükleri derin derin içine çekip terli gözlerini kaldırımlara bıraktı. Çürümemişti henüz ıssız sokağın zilleri, sureti silinmemişti aynalardan. Cebindeki son parayla aldığı bilete sarılıp, beş parasız ısınan düşlerine düştü. Yer altında kaç durak gürültüsü, kaç yön vardı bilemedi. Yanakları pembeleşti güvercinin, özledi gün ışığını gözleri.
Üç zaman diliminde duvarlara vuran gölgesi büyüdü karelerin. AÄŸrı ile uyandığı karanlık hücresinde seslendi balkondaki sardunyaya. Ah güvercin!... Söyle gerçek ismini bana. Apansız gelen yaÄŸmurlara söyle. Meydanlara seslen özlemini…çocuklara sonra. Kımıltısız ve kırmızı habercilere bir parça maviye duyduÄŸun özlemi haykır. Uzaklar duyacaktır…
Sevdaların inatçı olduğu toprak kokulu bahar ayları derin uykudaydı henüz. Uzaktı ruhunu saran yaban gülleri. Karelere bölünen hayatını köy yollarında, yarım düşlerinde, servis otobüslerinde, metro hatlarında, cenaze törenlerinde kaybetmemişti henüz.
Ölüm kusan siyah beyaz karelerden geçti bir kez daha. Barut kokulu aÄŸzını savaÅŸların… Unutmadı. Ağır yaralı tenlerden, siyaha çalan çığlıklardan, binlerce sorudan geçti. Boya kalemlerini arayan çocuklar gibi telaÅŸlıydı… Özlemini çektiÄŸi ebemkuÅŸağını çizmeliydi masal kitaplarına. Ah güvercin!...
GeçmiÅŸini silmek isterken, ihanetleri bıçak yarası gibi sırtında taşıyan bir ceza davasında gazete kesikleri gibiydi yüreÄŸi. Küçüldü kabuÄŸunda, ölüm ilanıydı gözleri. “İstemiyorum anne’’…
Uyku akan gözleriyle ilerlediği ayak izleri, örselenmiş genç bir kadın oluyor. Cam kırıkları, buzlanmış gözlerinde bir suçlu arıyor. Kuruyan damağında aradığı sözcükler kelepçeleniyor midesinde. Dilini yutan bütün suçlular için konuşmak istiyor.
Çilingir gelse açabilir mi dilini!...
Sokağın kedisini, çiçeğin kokusunu!... Getirsem.
Kimseye kulak asmayan sabahları unut. Genzini yakan anlaÅŸmalı gidiÅŸleri de… Masaya konulan kağıtları, adresleri… Köşeyi dönünce unutulan sözleri unut. Yanıtsız kalan çocukları unutamadığın gibi unutma dilini sol yanının.
Güvercin Beyazı bir gecede unuttuÄŸun ağırlıklar bir bir fısıldadı çıplak bedenine. Lacivert gecede, dalgaların ortasında, ıslak göğsünde acıyan bir kırmızı oldu gençliÄŸin. YaÄŸmursuz ve kedisiz büyüdün…Ah güvercin!...
Kimin aklına gelirdi ki…
www.kadinyazarlardernegi.org.tr
Azime AKBAÅž YAZICI
www.azimeayazici.blogspot.com
"Azime AKBAŞ YAZICI" bütün yazıları için tıklayın...
