KUNTER HOCA’YI BULDUM; AMA...
Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
saat onikiyi çaldığı zaman
Beni Unutma
.......
.......
Unutuyoruz. Hiç unutulmayacakları bile. İnsana has, bizlere has bir şey.
Yıllardır sağlık kontrollerimin sonuçları normal çıkmışken, bu son kontrol de ne hikmetse doktorum, akciğer filmimde kesin teşhisini koyamadığı bir anormallik belirlemişti. Saatlerce spor yaptığımı, yürüdüğümü, koştuğumu, sağlık yönünden hiçbir şikayetimin olmadığını söylesem de nafile, bu işin üzerine gidilmeliydi. Takibeden günlerde değişik yönlerden çekilmiş onlarca röntgen filmi, ilaçlı mide bağırsak filmleri, ultrason kontrolleri derken o zaman, her hastanede değil her il de bile bulunmayan tomografi çekimine kadar inceleme derinleştirildi..
Her ayrı tetkik için gönderildiğim değişik hastanede sorulan soru -Şikayetiniz nedir ?
Cevabım onlara ilginç geliyor - Hiç bir şikayetim yok.
-Neden buradasınız o zaman ?
Her seferinde al baştan yapıyorum. Oraya nasıl geldiğimi, daha doğrusu nasıl gönderildiğimi anlatıyorum. Pek inanasıları gelmiyor gibi. Şikayeti olmayan birinin birkaç hastane değiştirecek kadar çokça tetkik sürecinden geçirilip, akciğer filmlerinde pekte belli olmayan bir iz için araştırma yapılması anlattığım herkese ilginç geliyor. İnim inim inleyen, derdine çare arayan, teşhisleri konmuş bunca hasta varken hiçbir rahatsızlıktan yakınmayan bana; teşhis konulmaya çalışılması benim açımdan da ilginç. Çok pahalı olduğu için bin bir nazla ve biraz da aracılar koyularak rica minnet çekilen tomografi’den önce yeni röntgen filmi çekerek başından savmaya çalışan radyoloji bölüm şefi -ancak seni göndereceğim kişi isterse tomografi çekebilirim- diyerek ona yönlendirmişti.
-Prof. Dr. Kunter BALKANLI.-
Kunter Hoca’yı böyle tanımıştım. Benzer soruları o da sordu.
- Şikayetiniz nedir ?
- Hiç bir şikayetim yok.
- Neden buradasınız o zaman ?
Hikayemi anlattıktan sonra, kendince muayenesini yaptı. Teşhissizliğime o gün, o son verdi. Tomografi çekimi sonrası da kesin kararı benim vereceğimi, çünkü tek çarenin ameliyat olduğunu bildirdi.
Haydeeee... Hiç şikayetim yoklarla ameliyat masasına uzanan bir süreç.
-Diyaframın doğuştan veya sonradan çok sert bir darbe ile yırtılmış. Bağırsak bu yırtıktan akciğerlere doğru girip çıkıyor ve akciğer filmlerinde iz olarak görünüyor. Diyaframın yırtık yerinde bağırsağını sıkıp bir an da ölüme götürebilir. Bu durum hemen de olabilir, 10 dakika veya 10 yıl sonra da olabilir. Ömür boyu hiçbir sorun olmadan da yaşayabilirsin, Karar senin. Az görülür bu durum bizim açımızdan nimet. Bu tür hastaya rastlama şansımız çok az.
Her şeyi de böyle açık söylüyor... Sen bizim için iyi bir malzemesin diyor.
Çamlıca’ya sırtını dayamış, gözünü İstanbul’a dikmiş bir hastane odasında yeni bir sayfası yaşanmaya başladı ömrümün. Koridorlarından, odalarına her tarafı tertemiz. Henüz doğalgazla tanışmamış İstanbul’un kirli havasının uzaklarında, balkonlarında yemek saatlerini ezberlemiş güvercinlerin ekmek kırıntıları beklediği, çam ağaçları arasında bir hastane...
Sonuçta az ya da çok risk taşıyan bir operasyon için gün sayan ben.
Her sabah vizite çıkan bir heyet. Odama da geliyorlar. Başlarında Kunter Hoca. Serviste heyetten kaytaran bir kişi bile yok. Hoca’nın ağzından çıkan bir kelimeyi kaçırırız korkusuyla izinli olanlar bile sabahın köründe hastanedeler. Koridorda temizlik yapanından, yemek dağıtanına, hastabakıcı, hemşire, başhemşire, uzmanlık öğrencileri, uzman doktorlarına varıncaya kadar herkes hocanın gözünün içine bakıyor. Korkudan, yılgınlıktan değil elbet. Öyle bir ortam yaratmış ki bölümünde sanki herkes - hoca benden bir şey istese- havasında.
Haftanın en az üç günü ameliyatta. Memleketin her yerinden özellikle acil gelmişlerle bazen dört beş gün. Neredeyse ameliyathaneden hiç çıkmayacak. Hastalarla sohbeti ihmal etmiyor. Odalara geliyor, hasta yakınlarına bile hal hatır soruyor. Koridorda yürüdüğümü görse, odasına davet ediyor. Ortak göz ağrımızdan; denizden, denizci geçmişinden anlatmaya başlıyor. Marmara’nın Ege’nin, Akdeniz’in, Karadeniz’in tuzu yüzüne vurmuş suyunu, tenini yakmış güneşini zaman zaman çok özlediğinden dem vuruyor. Muhabbet öyle koyulaşıyor ki; bir an Sakız’ın arkasında Psara kanalından yunuslar eşliğinde geçtiğini, günbatımlarında birkaç güzel poz yakalayacağım diye denize düşmekten zor kurtuluşunu, yaşadığın deniz kazalarını anlatır buluyorsun kendini.
O yoğun, stresli ortam da hep sakin, yüzünde küçümen gülümsemeler.
Sağlığına kavuşturduğu insan sayısı binlerle ifade edilir. Arayanı soranı hastalarının da birkaç katı en az. Ne telefonu susuyor, ne ziyaretçisi eksiliyor.
Hastaneden çıktıktan sonra birkaç yıl kadar, en azından bayramlarda, özel günlerde arayıp hal hatır sorsak da bir süre sonra görüşmeler kesildi.
Bir gün gelir de unuturmuş insan....
İstanbul’un 1 Mayıs 2008 günü görüntülerini televizyon haberlerinde izlerken, aklıma en son Şişli’deki küçük muayenehanesinde ziyaret ettiğim Kunter Hoca geldi.
İnternet’te ismini yazıp arattığımda kendisiyle ilgili pek çok haberin, değişik tıbbi konularda yayınlanmış makaleler, yazıların yanında, birkaç ay önce Aralık 2007’de vefat ettiği haberini de gördüm. Sağlık dağıtan biri kendi yaşamının 64. yılında bitmesine engel olamamıştı.
Teknolojinin cilvesi, yıllar sonra nerededir diye merak ettiğiniz birinin öldüğünü de haber verebiliyor size. Trakya Üniversitesi’nde kendinden sonraki sağlıkçıları yetiştirirken hayata veda etmiş. Ardında sağlığına kavuşturduğu binlerce insan, bundan sonra insanları sağlığına kavuşturmaya çalışacak sayısız meslektaş, tecrübelerinden ve tespitlerinden yararlanılması için sayısız doküman ve evlatlarını bırakarak.
Bir gün gelir de unuturmuş insan...
Unutsak ta zaman zaman, bir gün karşımıza çıkıyor hatırlıyoruz. Bazen aynı haller başımıza geldiğinde, bazen benzer durumları başkaları bize anlatırken, bazen hiçbir sebep yokken durup dururken hatırlıyoruz. O şehrin, o semtin adı geçtiğinde, onun gibi gülümseyen bir yüz görünce hatırlıyoruz.
Unuttuğumuz büyüklükte hatırlıyoruz da.
Bu dünyada işini iyi yapmışların rahatlığıyla, dualarımızla, huzur içinde uyu Kunter Hocam.
|