YAZ OKUMALARI _ 2 KİTAP SEÇME SANATI!
Yaz geçip gidiyor. Sonuçta, yaz ile yazının hurufattan mülhem akrabalığını(!) gıdıklayan yeni bir yazıya girişmekten kendini alamıyor insan. Yaz, hepimizin malumu, temponun alabildiğine düştüğü bir mevsim. Önce tempo düşer, sonra hayata yakın duran ilgiler! Neyse ki, günümüzde klasik tatil kavramı da değişikliğe uğradı. Altmışlı yıllarda Erdek gemisinin limandan açılmasıyla yol almaya başlayan yaz tipi yaşam modeli, ilk ağızdaki “Yalova sefası” tarzını hızla solladı ve “deniz, güneş, kum” üçlemesiyle buluştu. Çok çabuk uyum sağlayan, hızla kabuk değiştiren bir ulusun torunlarıyız. Bu modeli tez elden benimseyen yeni kuşak, kum ülkesinin rehavetine sığınırken, hasır plaj çantalarının içine havlunun yanı sıra iki de kitap atmayı ihmal etmedi. Sonuçta, serin havlular ve kumlu kitapların kılavuzluğunda yaz okumaları ummana açılıverdi. Şimdilerde ise aynı yönlendirmeyi kapsamlı, ciddi yazın dergilerinde de görmek insanı derin kedere boğuyor gerçekten. Yine yönlendiriliyor, zorunlu tutuluyorsunuz. Siz kendini bilmez okur adayları, yaz mevsiminin santigrat değerleriyle bir kitabın içerik yoğun değerlerini yan yana getirmeyi asla beceremediniz bu güne kadar! Seçimleriniz yanlış, tercihleriniz kuşkulu, kararlarınız tartışma götürür türden oldu her zaman için. Ve her zamanki gibi yine yol göstericilere gereksinimiz var anlaşıldığı üzre!
Okuma edimini bir çeşit “harakiri” yapmaya zorlayan bir tutum oysa bu. Öneriler zinciri kuşatmasındaki bir okurdan özgür seçimler yapmasını nasıl bekleyebiliriz peki? Sonuçta öneriler manzumesi tez elden devreye giriyor ve okura sahip çıkılarak sorun kökünden çözülüyor:
• Yaz mevsiminde hafif okumalar yapmak(!) neyin nesiymiş kuzum? Bana mevsimini söyle sana okuyacaklarının listesini anında çıkarıvereyim! Klasiklere yumulmak için daha ne bekliyorsun ey kari! Boş zamanlarında da ansiklopedi sayfalarında dolaşıver bari!
Kimi öneri sahibi ise, yılların es geçilmiş hor görülmüş edebi değerlerini hatırlatma sevdasında:
• Bu yaza Joyce ile şöyle sıkı bir giriş yap ahbap. Proust’un tozunu hızlıca at ve Hesse’de konakla. Antraktta ise Don Kişot’la Homeros’u tazelemeyi sakın unutma!
Ara sıcaklardan neler alacağımızı ise kimseler söylemiyor. Acımasız şu edebiyat taifesi gerçekten.
Oysa okur tatilde! Onun Ayşegül’den ne eksiği var, söyler misiniz? Belki önerilere hiç açık değil. Dahası, bu tür bombardımanlarla onda bir eksiklik duygusu yaşatmak da cabası. Potansiyel okuru “kış okumaları” konusunda da huzursuz edebilirsiniz. Ayrıca, yine ona kış okumalarıyla ilgili uzun ve derin listeler çıkartılmıyor. Kış okuru işini biliyor! Peki okurun yaz boyunca yaşadığı geçici bir bellek yitimi mi var? Onun okuma tasarrufunu neden ciddiye almaktan yana değiliz! Kış aylarında, yoğun iş temposu nedeniyle, yaza bıraktığı “birikmişleri” olamaz mı?
Zaten bu millete iyilik yaramaz türü bir karşı çıkışın tam sırası belki de. Yeterince okunmayan bir ülkede bu tür “palyatif” ateşlemelerin okur yüzdesinde bir kıpırdamaya neden olması az kazanç değil elbette.
Bence kazın ayağı öyle değil. Okuma edimi liberal yaklaşıma fazla yüz vermediği gibi otoriter tutumlara da sırt çeviriyor. Ne kadar allayıp pullasanız da, okur yine bildiğini, ya da “bulduğunu” okuyor. Tatile çıkmadan önce, son dakikada bavulun üst gözüne tıkıştırılan bir iki kulağı katlanmış roman! O kulak katlamaları da ihtimal geçen yazdan kalma. Ama ne gam! Bir okur, seçimiyle, okumaya ayırdığı zamanla, beğenisiyle asla tartıya gelmemeli! Çünkü o gereksinim duyarsa dergileri, gazetelerin kitap tanıtım sayfalarını bir güzel inceler ve beğenisine denk düşen kitapları ayırır. Bilinçli bir okur oluşturma konusundaki bu gayretin fazla bir gayret olduğunu düşünüyorum. Önermeler ve dayatmalar arasındaki bıçak sırtı dolaşmaların “seçim özürlü” bir aydın tanımlamasıyla buluşma riskini nasıl açıklamak gerekiyor peki?
İnsanın bir okur olduğu kadar bir “seçer” olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor sonuçta. Önermelerin dozunu tutturmak ve bir doktor reçetesi resmiyeti taşımasından kaçınmak akıllıca olmaz mı? Yemeklerden sonra yirmi sayfa Balzac hiçbir hastayı sağaltmaz çünkü. Okur sağduyusundan söz edemeyeceğimiz bir noktada algılamadan, estetize edilmiş bir yaşamdan hele hele birey olmaktan dem vurmamız mümkün değil. Bu nedenle allı pullu sayfalarda fiyakalı listeler hazırlayıp okur adayını yönlendirmek hiç “etik” durmuyor!
Kitabın “bilinçle” yakın ilişkide olduğunu söyleriz her zaman. Öyleyse onun seçim yaparken devreye soktuğu bilince de hürmetimiz olsun!
İyi bir okur’un aynı zamanda iyi bir seçici olduğuna güvenmedikten sonra…evet ne önersek, ne okutsak zaten eksik kalacaktır.
www.ahmetonel.com
|