SÖYLEŞİ / Bedriye KORKANKORKMAZ
Bedriye KORKANKORKMAZ

Bedriye KORKANKORKMAZ

SÖYLEŞİ



Tümay ÇobanoÄŸlu: Edebiyat okurları, seni geçen yılsonunda yayımlanan “YaÅŸamak ÇocuÄŸum” adlı ÅŸiir kitabınla tanıdı. Bu isim; hayata, insana dair umutlar çaÄŸrıştırıyor hemen. Kitabın ilk ÅŸiiri olan “YaÅŸamak ÇocuÄŸum”u okumaya baÅŸladığımızda da, senin sevgiye, insanlığa, uygarlığa, bilime, görkemli adalete olan sarsılmaz inancını hissediyoruz. Bu inancı, umudu diri tutabilmek konusunda neler söylemek istersin?

Bedriye Korkankorkmaz: Sevgili Tümay, bu sorun beni çok duygulandırdı. Demek ki, ÅŸiirde kendimi ifade edebilmiÅŸim ki, sen hiçbir yanlış anlaşılmaya meydan bırakmadan bana bu soruyu soruyorsun. Bu duygu kendimi iyi hissetmemi saÄŸladı. Yürekten teÅŸekkür ederim. Benim kiÅŸiliÄŸimi belirleyen en belirgin özellik insan sevgisi ile savaşçı yanımdır. İyiye, doÄŸruya, güzelliklere olan sarsılmaz inancımdır. İnsanın çıkarları karşısında da onurlu bir duruÅŸ sergilemesi gerektiÄŸini düşünüyorum. Sanatçı olmanın bana yüklediÄŸi insana dolayısıyla da insanlığa dair sorumluluÄŸum her geçen gün deÄŸiÅŸen koÅŸullara göre artıyor. Kendime yakın olmamın kendimi kazanmamın olmazsa olmasıdır bu sorumluluk duygum. Küçük hesaplara dayanan sadece bireyin çıkarlarını koruyan/ kollayan kazanımlara itibar etmiyorum. Savunduklarım ile yaÅŸadıklarımın arasında mesafe olmadığını sınamamın yolu evrensel erdemlere olan inancımı diri tutmamdan geçiyor. Daha fazla insanlaÅŸmak için kendi içimi/beynimi sürekli temizliyorum. Söz konusu sevgiye, insanlığa, uygarlığa, bilime, barışa, görkemli adalete… olan inancım salt yüreÄŸimde deÄŸil beynimde de alınteri gibi hak ettiÄŸi yerini almış. Hayat bir tercihler dizgesidir. Ve insan neyi beslerse o duygu ve düşünce geliÅŸir dal budak sarar sarmaşık çiçekleri gibi içinde. Bazen kendimi de ÅŸaşırtıyorum bu inancımla. İçinde yaÅŸadığım toplumun bir üyesi olarak beyaz yalanları söylerken bile hâlâ yüzüm kızarıyor. Sanki hiç kimse bana yalan söylememiÅŸ, sanki hiç kimse güvenime ihanet etmemiÅŸ, sanki hiç kimse iyiliÄŸe, güzelliÄŸe olan inancımı kendi çıkarları için bozuk para gibi harcamamış… KüreselleÅŸmenin tüm acımasızlığıyla hüküm sürdüğü çağımızda içtenlikle itiraf ediyorum ki, dünyanın içine düştüğü her türlü deÄŸer yozlaÅŸmasında payıma düşeni almadım/almama konusunda da kararlıyım. Hâlâ bana yalan söylendiÄŸinde bir çocuÄŸun masum ÅŸaÅŸkınlığı içinde kendimi buluyorum. Darmadağın oluyorum. Her türlü olumsuzluÄŸa raÄŸmen baskıların, iÅŸkencelerin, gelir dağılımındaki adaletsizliÄŸin insanlık tarihinden silinip yerine hayatta en kutsal varlık olan insanın onuruna yakışan yarınların geleceÄŸine duyumsadığım o büyük özlemden alıyorum bu gücü. Güç ve güçsüzlük, baÅŸarı ile baÅŸarısızlık kavramlarına bakışımdaki farklılık/farkındalık da sözünü ettiÄŸim inancımı diri tutmamda hatırı sayılır katkı saÄŸlıyor bana. İlkelerinden ödün vermiÅŸ insanı kendisi olmaktan uzaklaÅŸtırmış tüm yapay baÅŸarılara yalnız sırtımı deÄŸil yüreÄŸimi de döneli yıllar oldu. Bir insanın kendisinden baÅŸka bir insan olması kiÅŸiliÄŸinden ve inaklarından ödün vermesiyle baÅŸlayan bir sürecin dayattığı bir sonuçtur. Kendime sadece kendime benzemeyi ve içimdeki güzellikleri korumak adına ödediÄŸim bedelleri seviyorum. Bu yüzden acılarıma ve yalnızlığıma ithaf ettim kitabımı. Benim gibi yalnızlığına ve acılarına kitap ithaf eden kaç ÅŸair vardır bilmiyorum ama ben minnet duyuyorum acılarıma, yalnızlığıma, beni tüm kusurlarıyla ben yapan zaaflarıma… Ve acılarım ve yalnızlığımdan öğrendiÄŸim en büyük erdemin insanları benim Tanrımı sevme zorunlulukları olmadan, kendi Tanrıları ile birlikte sevmeyi… Dolayısıyla insanı sadece ve sadece insan olduÄŸu için seviyorum. İnsana; insan onurunu koruyan/ kollayan/ yücelten bir yaÅŸam yakıştığı için de insanı insan yapan erdemlere sımsıkı baÄŸlıyım. Whitman’ın ÅŸu haklı saptamasını anımsarım sık sık: "İdealler gulyabanidirler. Onların peÅŸine düşersen seni yoldan çıkarır bataklığa sürüklerler. Ancak sana kendi istekleriyle gelmelerine izin verirsen, gerçek dostların olur".

Tümay: DoÄŸup büyüdüğün yer Bingöl. Sert ve uzun kışlarını, yüce daÄŸlarını, güçlü sularını çoÄŸu kiÅŸinin bilmediÄŸi gizli kalmış bir köşe. Åžimdi geriye dönüp baktığında, gerek fiziksel, gerek sosyal ve kültürel ortamıyla Bingöl’ün senin edebi kiÅŸiliÄŸinin oluÅŸmasında ne gibi etkileri olduÄŸunu düşünüyorsun?

B.Korkankorkmaz: DoÄŸup büyüdüğüm Bingöl’ün kiÅŸiliÄŸimin biçimlenmesinde hatırı sayılır katkısı oldu. Babamın olaÄŸanüstü zengin bir kitaplığı olması baÅŸlı başına büyük ÅŸanstı benim için. İlkokul üçüncü sınıfta Victor Hugo’nun Sefiller’ini okudum. BeÅŸinci sınıfta Fuzuli’nin, Pir Sultan Abdal’ın, KaracaoÄŸlan’ın, Ruhi Su’nun… sanat ve yaÅŸama felsefelerine dair kendime dair düşüncelerim oluÅŸmuÅŸtu beynimde. Bu düşüncelerimin sistem içerisinde neden hak ettiÄŸi yeri almadığını sorguluyordum. Bu düşün üretkenliÄŸim sayesinde yaÅŸadığım kentte eÄŸitim eÅŸitsizliÄŸini algılamıştım çocukken. Derslerimiz boÅŸ geçerdi öğretmensizlikten. Sıralarımız yoktu. Bir sırada üç kiÅŸi bazen de dört kiÅŸi oturduÄŸumuzu anımsıyorum ilkokulda. Mahrumiyet bölgesinde kışın köylerin yolları altı ay kapalı olduÄŸu için kızaklarla Bingöl’e doÄŸum yapmak için getirilirken kan kaybından ölen kadınların, çocukların yaslarını tutmayı öğrenmiÅŸtim oyuncak bebeklerle oynamak yerine. Gerek fiziksel, gerek sosyal ve gerekse kültürel ortamın zenginliÄŸinden mahrumdu Bingöl. Haritalarda adı olan ama sosyal yaÅŸamda yeri olmayan bu kentte büyümek büyük kentlerin aksine insan iliÅŸkilerinde daha sıcak, daha iç içe geçmiÅŸ, daha gerçekçi iliÅŸkiler geliÅŸtirmemi saÄŸladı. Ölümlerde, hastalıklarda her türlü felaketlerin karşısında dayanışmanın önemini kavradım. İnsana dair her acının ve mutluluÄŸun ortağı olma yürekliliÄŸini öncelikle üyesi olduÄŸum ailedeki yetiÅŸme biçiminden öğrendim.

Batı’dan tayin nedeniyle Bingöl’e gelen insanların Bingöl’de yaÅŸamak zorunda oldukları için yüzlerine yansıyan korkuyu ve o korkunun neden olduÄŸu o karanlık öfkeyi görmenin acısını duyumsuyordum çocuk yüreÄŸimde. Ne ki, görsel güzelliÄŸi olmayan DoÄŸu’nun bu minik çocuÄŸu, daÄŸlarının eteÄŸindeki heybetli karın aksine misafirperverliÄŸiyle korkarak gelenleri aÄŸlayarak yolcu etmenin sevincini yaşıyordu. CoÄŸrafyanın insan kiÅŸiliÄŸi üzerindeki etkilerini, insanları birbirine yaÅŸadıklarının yaklaÅŸtırdığını, yaÅŸamadıklarının ise uzaklaÅŸtırdığı gerçeÄŸini çocukluÄŸumda fark etmem bundandır. Bingöl’ün sert iklimi kiÅŸiliÄŸimde deÄŸer verdiÄŸim ve savunduÄŸum ilkelere sıkı sıkıya baÄŸlı olmamı saÄŸladı. Özellikle umarsızlıkların insan üzerindeki o silinmez izlerini okuyarak deÄŸil bizzat yaÅŸayarak hissettim yüreÄŸimde. Nerede bir insan aÄŸlıyorsa o gözlerden akan yaşın benim yanağımdan süzüldüğünü derinden algılamam bu yüzden. Olanaklarından dolayı insanlar karşısında boyun eÄŸmemeyi, birey olmanın önemini, düşüncelerimi her türlü baskı ve zulme raÄŸmen özgürce ifade etmeyi önce ailemin özellikle de babamın yetiÅŸtirme biçiminden, bir de doÄŸduÄŸum kentten dolayı karşılaÅŸtığım haksızlıklara karşı verdiÄŸim mücadeleden öğrendim. Kürt sorununun ülkenin gündeminde yer aldığı dönemde lisede okuyordum. ArkadaÅŸlarımın silah taşıdığına ve sınıfta öğretmene silah çektiÄŸine tanık oldum. Can güvenliÄŸimiz yoktu. Lisedeyken katı bir Kemalist’tim. Atatürk’e olan hayranlığım ve devrimlerinin gerekliÄŸine dair düşüncelerim tüm saygınlığıyla sosyalist düşünceyi benimsememe karşın bugün de geçerliliÄŸini koruyor. Atatürk çocuÄŸu olmaktan dün nasıl gurur duyuyorsam bugün de aynı gururu duyuyorum. Atatürk’ü ne sosyalistlerin ne saÄŸcıların ne ülkücülerin ne de bilumum Cumhuriyetçilerin doÄŸru algıladığını düşünüyorum. Atatürk’ün yaktığı aydınlık meÅŸalesine bugün dünden de daha fazla ihtiyacımızın olduÄŸuna olan inancım tamdır. Dolayısıyla da Atatürk’ün dehasının da tıpkı Nietzsche’nin dehası gibi günümüzde yeterince algılanmadığını düşünüyorum. Sevgi ve insan olma bilinciyle yetiÅŸtirdi ailem beni. Bu konuda aileme sonsuz şükran duyuyorum. DoÄŸduÄŸum kentten dolayı beni yargılayanların sığ düşüncelerinden hiçbir insanın dini, dili, ırkı, mezhebi yüzünden ayrım gözetmeksizin sadece ve sadece insan olduÄŸu için sevebilme yürekliliÄŸini öğrendim. Beni gerçekten toplumsal acılar büyüttü. Her gün omuzlarda taşınan genç insanların tabutlarını gördüm doÄŸa manzarası yerine. Bingöl de senin de bildiÄŸin üzere OlaÄŸanüstü Hal ilan edilen illerdendi. Bu yüzden devlet köylere karakollar kurmuÅŸtu. Köylü evinde radyosunu dinlemek için ihtiyacı olan pil için, alacağı bir torba un, kısacası hayatını idame ettirmesi için gereken tüm gereksinimlerini karşılayabilmesi karakoldan alacağı onaya baÄŸlıydı. Bu türden baskıların, tehditlerin, kuÅŸ sesi yerine silah seslerinin duyulduÄŸu bir coÄŸrafyada yaÅŸayan insanların acılarına tanıklık etmek o acıları yaÅŸayan insanlardan daha derinden sarsıyor insanı… Yakılan okullar, boÅŸaltılan saÄŸlık ocakları, bellerinde silah taşıyan çocuklar… görmenin ruhumda yarattığı fırtına dinmeyecek yaÅŸadığım sürece. Nerede bir çocuk görsem farkından olmadan eline ya bir kitap ya bir defter ya da bir kalem veriyorum. Tüm bu somut gerçekler beni çocuk olmadan büyüttü. Yazık ki, yaşıtlarım gibi benim de bir çocukluÄŸum olmadı. Çocuk olmanın kayıtsızlığı içinde kırlarda özgürce koÅŸmadım, kendim için aÄŸlamayı bu gerçekler içinde unuttum…

Tümay: Baban uzun yıllar Bingöl’ün Kığı ilçesinde gazete çıkarmıştı. Türkiye’nin ve bölgenin bütün çalkantılarını yaÅŸayan bu küçük doÄŸu ÅŸehrinde bir gazeteci kızı olarak yaÅŸamak, ilginç deneyimler yaÅŸatmış olmalı sana. Ne dersin?

B. Korkankorkmaz: Babamın gerçek mesleÄŸi gazetecilikti. Ölene dek yapmaktan zevk aldığı tek meslekti gazetecilik. Babamın Bingöl’ün Kiğı ilçesinde çıkardığı tek gazetesiyle bana göre bugün için bile örnek alınması gereken bir gazetecilik baÅŸarısına imza atarak bir gazetecinin sistem üzerinde onurlu duruÅŸuyla ne tür farklılıklar yaratacağını belirtmesi açısından oldukça önemli bulduÄŸum bir dizi deneyimlerin içinde sadece bir örnek vermek istiyorum. Babamım matbaası vardı ve evi matbaadan gelen para ile geçindirmek zorundaydı. Gazetemizin yaptığı haberlerden dolayı devletten alması gereken resmi ilanı alamıyordu Bu da babamın hem gazetenin giderlerini hem de evin giderlerini karşılamasını zorlaÅŸtırdı. Açlığın sınırına dayandırdı bizi onun hayalindeki gazeteci yazarlığını hayata geçirmesi evde. Bir gün matbaayı yanında çalışan işçiye armaÄŸan etti ve ceketini alarak gazeteden çıktı babam. Çünkü babam yaÅŸamı boyunca önce toplum mutluluÄŸu, sonra aile mutluluÄŸu dedi. Babamın bu yaklaşımı ailesine ağır bedeller ödetti. Ben babamı ödediÄŸim bedellerle sevdim. Bir insanı sevmek onun önceliklerini de sevmektir. İlçeye Kemal KatıtaÅŸ adında genç bir kaymakam atanmış. Kaymakamın ne halkla ne de basınla arası iyi. Kaymakam kapısını halka kapatmıştı. Babam gazetesinde bu olayı manÅŸetten veriyormuÅŸ. Ne genç kaymakamın tavrı, ne de babamın olayı manÅŸetten haber olarak vermesi deÄŸiÅŸmiyormuÅŸ. Bir gün babamla genç kaymakam karşılaÅŸmışlar. Önce tartışmışlar; sonra durum deÄŸerlendirmesi yapmışlar. O günden sonra kaymakam kapısını halka açmış. Kaymakamla görüşmek isteyen her vatandaÅŸ evinin kapısını açar gibi Kiğı Kaymakamı’nın kapısını açmış ve sorunlarını kaymakamlarıyla paylaÅŸmışlar. Kiğı’nın genç kaymakamı Kemal KatıtaÅŸ’ın bu davranışı babamın haber anlayışına şöyle yansıyor: “İmparatorumuz kapısını da gönlünü de halka açtı! Babamın- İmparatorumuz -baÅŸlığıyla yaptığı haberler, Kiğı Kaymakamı Kemal KatıtaÅŸ’a dönemin İçiÅŸleri Bakanı tarafından “İMPARATOR” unvanı verilmesine neden oluyor. 1987 yılında Konya Valisi iken ablamla ziyaretine gittiÄŸimiz Kemal KatıtaÅŸ bana “İmparator Belgesi”nin öyküsünü böyle anlatmıştı. Babam için de ÅŸunları söylemiÅŸti: “Baban yürekliliÄŸiyle bana hayatımı geri verdi. O günden sonra kralların masasında halkı hiç unutmadım,” dedi. Babam uzun yıllar Bingöl gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Onun gazetecilik ve köşe yazarlığı deneyimlerinden her türlü baskı ve tehdide raÄŸmen yazdığın bir yazının arkasında durmanın ne anlama geldiÄŸini öğrendim. Ve büyümenin gerçekte insan kiÅŸiliÄŸi üzerindeki gerçek yerini ve o yerin büyülü anlamını böyle böyle içselleÅŸtirdim.

Tümay: BildiÄŸim kadarıyla Metin Altıok, lisede felsefe öğretmenindi. Öyle deÄŸil mi? Metin Altıok’u, onunla olan dostluÄŸunuzu, edebiyatla iliÅŸkine katkılarını anlatır mısın bize?
-
- B.Korkankorkmaz: Åžair Metin Altıok benim Bingöl Lisesi’nde okurken felsefe öğretmenimdi. Onunla dostluÄŸumuz şöyle baÅŸladı: Metin Altıok bir hafta raporluydu. Rapor sonrası derse kaldığı yerden devam etmek için sınıfa, "ArkadaÅŸlar içinizde düzenli defter tutma alışkanlığı olan arkadaşınız var mı?” diye sordu. Sınıf bir ağızdan "Bedriye" dedi. Öğretmenim defterimi istedi. Götürdüm. Ders sonrası, sınıftan çıkarken öğretmenim; “Bedriye seninle konuÅŸmak istiyorum," dedi ve koridorda birlikte yürüdük. Bana "Åžiirini okudum. Åžiiri sen yazdın deÄŸil mi?” diye sordu. Yanıt yok. O gün öğretmenimin kollarını bütün sevecenliÄŸiyle omzuma atıp "Bedriye ÅŸiiri bırakma e mi?” deyiÅŸiyle bana ne söylemeye çalıştığını anlayamamıştım. Metin Altıok insana dair güzel dünyasıyla, olgunluÄŸuyla, iyi bir dinleyici olmasıyla, arkanı yaslayacağın yüzyıllık bir çınar olduÄŸunu insana hissettirmesiyle, insanı yüreÄŸinde yüceltmesiyle sadece benim deÄŸil, güzelliÄŸi seven ve insani olan güzelliklere tutkun olan her insanın kadim dostuydu. Metin Altıok’tan bana geriye ne kaldı diye sordum kendime. Åžimdilerde onun insan yanının ÅŸiir üzerindeki ağırlığını daha iyi algılıyorum. Yıllardır yazının ve yazının içindeyim. Åžairlerin büyüklüklerinin ödüllerle ölçüldüğü, ÅŸiirin öldüğü söylemlerinin ortalıklarda hortlaklar gibi dolaÅŸtığı, sanal ortamın ÅŸiiri kuÅŸatma altına aldığı bir ortamda yaşıyoruz. Bir ÅŸair iyi ÅŸiirler yazabilir ama her iyi ÅŸiir yazan ÅŸair “güzel insan” olmaz. Altıok, ÅŸiirleri ve kiÅŸiliÄŸiyle güzelliklerin insanıydı. O yüzden insana dair her acının onun yüreÄŸinde karşılığı vardı. Onun en önemli özelliÄŸi ÅŸiirlerinde olduÄŸu gibi, davranışlarında da samimi olmasıdır. Önce insan sonra ÅŸairdi. Acıya kiracı deÄŸildi, acıya ev sahipliÄŸi yaparak ayrıldı aramızdan. Kabullenemiyorum sevmeyi bilmeyen insanların onu sevdiklerinden uzaklaÅŸtırmalarını… Kadim dostum, ortak üretim ve ortak tüketim ilkelerine inandığı için yakıldı. Katillerinden daha doÄŸru, daha soylu bir insan olarak ölen ÅŸair Metin Altıok’un insanlık tarihine armaÄŸan ettiÄŸi yaÅŸam eserinin, ÅŸiir kitaplarının önünde saygıyla eÄŸiliyorum. Kadim dostumun yüreÄŸimde yokluÄŸuyla bıraktığı boÅŸluk dolmuyor… Dinmiyor sızısı yüreÄŸimin… Hiç unutmuyorum onunla Karaman’daki ilk görüşmemizde bana “BismiÅŸah” diyerek imzaladığı “İpek ve Kılabtan” adlı ÅŸiir kitabını verdiÄŸi o anı… Merakla sordum: “BismiÅŸah’ın anlamı nedir?” Sorumu gülerek yanıtladı. “Bedriye, yeryüzünde insancıl deÄŸer ve güzellikleri temsil ettiÄŸine inandığımız bir Åžah varsa o ÅŸahın başı sensin.” Kitaba çizdiÄŸi avuç içinde gözü olan kadın figürüne açıklık getirmedi. Onunla olan dostluÄŸumuzda ikimiz de kendimizdik. Beni ÅŸiir yazabileceÄŸime dedemden sonra yüreklendiren tek insandır. Babam ÅŸiir yazmanın zorluÄŸunu çok iyi bildiÄŸi için bana bu zorluÄŸu hiçbir zaman aÅŸamayacağım yönünde farkında olmadan psikolojik baskı yapmıştı. Bu baskı yakamı bugün de bırakmadı. Çok az insan benim kendimi gönül rahatlığı içinde ÅŸair sıfatını yakıştırdığıma ÅŸahit olmuÅŸtur. Bu konudaki ürkekliÄŸim her geçen gün artıyor, eksilmiyor. Benim ÅŸiir yazamayacağıma olan sarsılmaz inancımı fark etmesi ve bu olumsuz inancı yüreÄŸimde silmeyi önemsemesi, bunun için mücadele etmesi onunla hiçbir ÅŸey paylaÅŸmamış olsaydık da yüreÄŸimde ölümsüz bir yer edinmesi için yeterliydi.
-
Beni sürekli ÅŸiir yazacağım konusunda yüreklendirdi. Yazdığı ÅŸiirleri bana okuduktan sonra okuduÄŸu ÅŸiirdeki hataları bulmamı isterdi benden. Taslak ÅŸiir ile bitmiÅŸ bir ÅŸiir arasındaki farkı görmemi saÄŸlardı böylelikle. Benim ÅŸiire olan sevgimi ÅŸiir birikimiyle tamamlamam için bana önce Karaman’da sonra da Ankara’da eÅŸiyle birlikte yaÅŸamamı önerdi. Teklifini ailevi sorumluluklarımdan dolayı kabul etmeyince ona ısrarla ÅŸu sözü vermemi istedi benden: “Bir gün olur da bu fani dünyadan ayrılırsam ÅŸiir yazacağına dair bana söz vermemi istiyorum” dedi. Benim ÅŸiiri karşılıksız sevme biçimim düşündüğümün aksine ÅŸiire hakaret etmeyeceÄŸime dair bana güvence verdi. O benim açık yürekliliÄŸimi ve dürüstlüğümü, riyakârlığa tahammülümün olmadığını biliyordu. Yalnızlığıma dostluÄŸuyla hayatım boyunca istese de ortak olamayacağını bildiÄŸi için ÅŸiire sarılmamı istiyordu benden. Benim zamanla ÅŸiirde kendimi ifade ederek beni hiçbir koÅŸulda terk etmeyen kadim bir dosta kavuÅŸturmak istediÄŸi için ÅŸiir yazmamı ısrarla istediÄŸini bugün daha iyi anlıyorum. Ben de 2 Temmuz’dan sonra ÅŸiir yazmaya baÅŸlayarak ona verdiÄŸim sözü tuttum/ tutuyorum. Onun ÅŸiirim üzerindeki etkisini böyle özetleyebilirim sanıyorum.İzin verirsen Metin Altıok hakkında bir açıklama yapmak daha istiyorum sorunun dışında. Ben hiçbir zaman hiçbir dergiye kendi kendime dostluÄŸumuzu anlatan yazı yazıp yayımlanması için göndermedim. Benden yazmam istendiÄŸi için yazdım. Sevgili Zeynep’in hazırladığı Gölgesi Yıldız Dolu adlı kitapta da Afrodisyas dergisinde de yazmam istendiÄŸi için yazdım. Her ÅŸey bir yana bir dostun yokluÄŸuyla insanın yüreÄŸinde bıraktığı acı ne türden bir acıdır bunu ben yaÅŸadım/yaşıyorum. Babam da kadim dostumdu benim. O da 19 Åžubat’ta beni bıraktı. Onun da yokluÄŸuyla yüreÄŸimde bıraktığı acının altında ezilmeden durmak için kendi kendimi acılarla sınıyorum. Babamı kaybettiÄŸim gün acıyı yeniden sorgulamaya baÅŸladım. Acı, yaÅŸadığımız olayların büyüklüğüyle deÄŸil, acılar karşısındaki duruÅŸumuzla ilintili…

Tümay: Şiir senin için nedir, diye sormak istiyorum. Şiir anlayışından bahseder misin?

B.Korkankorkmaz: Şiir benim yaşama nedenim ve ruh aynam. O aynadan gördüklerime bakarak hâlâ kendime ait olup olmadığımı araştırıyorum. Şiirle yazın dünyasının derinliğini algılamaya başladım. Şiirlerimin bana özgü bir nitelik taşımasını kendi başına bir varlık/bir buyruk olmasını çok istiyorum. Elbette bu konuda çok yaya kaldığımı, çok yol kat etmem gerektiğini biliyorum. Şiirlerimden de anlaşılacağı gibi duygu ve düşüncelerimi direkt kendi içime yöneltiyorum. Şiirde kendimi değil; kendimde şiirlerimi yaratmayı istiyorum. Şiirlerim kişiliğimin ruh aynasıdır. Onları yazarken içimi deşiyorum. İçimin derinliklerinden ele geçirdiğim duygu ve düşünce üzerinde yoğunlaşıyorum. Şiirin yüzeydeki yapısından çok derinlerdeki yapısıyla ilgileniyorum. Derinliğin, beni kavradığı gibi şiirlerimi de kavramasını istiyorum.

Kendi yaÅŸantımdan yola çıkarak yazdığım ÅŸiirlerimde yaÅŸamın güncel gerçeklerini irdeliyorum. Åžiirlerim insanlıktan yana yitirdiÄŸimiz deÄŸerleri imliyor. Dolayısıyla geçiciliÄŸin deÄŸil; kalıcılığın sınırlarını zorluyor. Kendi özdünyamın derinliklerine gömülmüş ÅŸiirleri günışığına çıkarmak için didiniyorum yıllardır. Åžiirime yabancılaÅŸmamaya özen gösteriyorum. Bu yüzden kendimi ve yaÅŸadıklarımı sorguluyorum ve sorguladıklarımı ÅŸiire yansıtıyorum. Åžiirlerimle karşılıklı olarak birbirimizin gerçeÄŸini anlayacak/ kavrayacak düzeye geleceÄŸim günün özlemini duyuyorum. Ben ÅŸiirlerimin mercek altına aldığı birisiyim. Kendimi ÅŸiirlerime ne kadar etkili anlatırsam ÅŸiirlerimin de beni okuyucuya o denli etkili anlatacağına inanıyorum. Gerçekte ÅŸiir okuyucusundan içinde gizlediÄŸi kendisini ona anımsatıyor, ondan da içinde gizlediÄŸi kendisine sahip çıkmasını istiyor. Åžiirlerimde genellikle somut imgelerle hüzünlü bir direniÅŸ hâkim. Yazarlığım ve ÅŸairliÄŸimden okuyucusunu seçme ayrıcalığını öyle sahiplendim ki umarım YaÅŸamak ÇocuÄŸum'u da okuyucuları öyle sahiplenir. Büyük bir ÅŸair olma gibi hırsı yok kelimelerle büyüyen bu çocuÄŸun. Ama YaÅŸamak ÇocuÄŸum’un sevenlerinin zamanla azımsanmayacak bir çoÄŸunluk yaratacağına inanıyorum. Okuyucunun YaÅŸamak ÇocuÄŸum'u incelenmeye ille de okunmaya deÄŸer bir eser olarak algılamalarını çok istiyorum. İnsan hayatındaki tüm kesitlerde yaÅŸamış ve yaÅŸamışlıkları kendince dile getirmiÅŸ YaÅŸamak ÇocuÄŸum yaÅŸayan ÅŸiirlerin kitabıdır. Adı YaÅŸamak olan çocuk, yaÅŸamı ve yaÅŸadıklarımızın karşısındaki duruÅŸumuzu sorgulayarak hayatın aslında tercihlerden ibaret olduÄŸunu tüm çıplaklığıyla bize anımsatıyor.

Åžiirlerim tarifsiz yalnızlık ile tarifsiz acıların ÅŸiiridir. Ve hepsi de topluma dairdir; yani çoÄŸuldur. Åžiirim yaÅŸama beslediÄŸi inancını okuyucusundan alıyor. Okuyucusuyla el ele yürüdüğü yaÅŸam yolculuÄŸunda yaÅŸama, dolayısıyla da insana katkılarıyla daha büyük bir kiÅŸiye/kiÅŸilere dönüşeceÄŸine inanıyorum sözcüklerin kundağına sarılan bu çocuÄŸun…

Åžiirlerimden her biri ilkin duygu/düşünce ve izlenimlerimden ibarettir. Dile getirilmeyen usumun ulaşılmazlığında olgunlaÅŸtıktan sonra sabırla “anlam derinliÄŸi” ile “kavrama derinliÄŸine” ulaÅŸacağı doÄŸru zamanı bekliyor. Åžiirlerimde ÅŸiirsel inceliÄŸe, dizelerin özgür/özgünleÅŸtirilmesine, söylediklerimin yalın olmasına, okuyucusunu derin uçurumlara götürmemesine; bununla beraber bilinçaltında algıda seçiciliÄŸi devreye sokarak okuyucuyu gereksiz duygu/düşünce karmaÅŸasından kurtarmasına özen gösteriyorum.

Åžiir kitabım yayımlanarak benden çıkmış, insanlığın kütüphanesine dolayısıyla da insana mal olmuÅŸtur. YaÅŸamak ÇocuÄŸum’un, evrensel yalnızlıkları/evrensel haksızlıkları/evrensel barışı/evresel kardeÅŸliÄŸi/ evrensel düşünce özgürlüğünü… kucakladığı sürece ermeyi hayal ettiÄŸi yalnızlığına zamanla kavuÅŸacağına, geçmiÅŸin geleceÄŸi olma yolunda kararlı adımlarla ilerleyeceÄŸine dair umutlarım var. Åžiir kitabımın okuyucuya beni unutturacağına, kendi deÄŸerlerini sahiplenerek toplumu deÄŸiÅŸtirme ve dönüştürme sürecinde yer alacağına inanmak istiyorum. İnsan kendisi olduÄŸu sürece insanlığın da bir parçasıdır. YaÅŸamak ÇocuÄŸum da insanlığın bir parçası olmayı baÅŸarmak adına eksileri ve artılarıyla kendisidir. Okuyucuyu belli beklentilere boÄŸmadan, her koÅŸulda belli sonuçlar almaya okuyucuyu ÅŸartlandırmadan, ‘birey’ olmanın yaÅŸam karşısındaki toplam gücünü bize anımsatacağını umuyorum YaÅŸamak ÇocuÄŸum’un.

Tümay: Şiirlerinin satır aralarında, çağına karşı sorumlu bir insanın sesi var. .../çalsam oynasam/ dert etmesem aç çocukları/ diyorsun örneğin. Sokak çocuklarına şiirler ithaf ediyorsun. / kumsala vuran dalgalar gibi üzerime geliyor/ tutsak ülkelerin özgürlük özlemleri/ diyorsun başka yerde. .../acıları bölüşsek/ kardeşlik ve eşitlik hasretimiz/...ya da .../senin coğrafyan benim coğrafyam/ benim sütüm senin kanın/ ekmeğin ve aşkın ortak ülkeleri/... İnsanlığın çektiği acılar, barışa özlem, sana şiir yazdırıyor. Şiirini harekete geçiren şeyler üzerine neler söylemek istersin?

B.Korkankorkmaz: Bu doÄŸru tespitin için seni kutlamak istiyorum izin verirsen. A.Gide’in belirttiÄŸi gibi "Sanat sürekli bir baskının ürünüdür... büyük sanatçı, güçlüğün coÅŸturduÄŸu engeli kendisine sıçrama tahtası yapan adamdır.” Beni yazmaya, üretmeye iten temel iç dürtü acı çeken, haksızlığa uÄŸramış, yoksul olduÄŸu için kendini umarsız hissetmiÅŸ… insanları görmek ve onlara yardım edememek… İnsanın insana kulluk etmesini kabullenemiyorum ben. Hayatım boyunca dünyayı kötülüklerden, haksızlıklardan, gelir dağıtımının eÅŸitsizliÄŸinden kurtaracak gücümün olduÄŸuma inandım. Ve bu gücümü doÄŸru ve yerinde kullanmadığım için de insanların dolayısıyla da insanlığın acılar içinde kıvrandığını düşünerek tarifi imkânsız acılar azaplar ıstıraplar içinde kıvrandım durdum. Bu acıları, ıstırapları… ÅŸiir yazarak sarmak istiyorum. Bu konuda kendime karşı çok acımasızım. Bana göre herkes üzerine düşeni yapsa bu dünyayı yaÅŸanılabilir bir dünya olarak çocuklara bırakabiliriz. Benim kendimle baÅŸlattığım savaşın altında yatan asıl neden ÅŸu: Dünyayı bulduÄŸumdan daha güzel bir ÅŸekilde bizden sonrakilere bırakma sorumluluÄŸum… Bu boyumu aÅŸan sorumluluÄŸun altında ezilip yok olmamak için de sürekli içimi çapalıyorum sürekli… Zamanın beni yaÅŸadıklarımla olgunlaÅŸmış biçimde bulmak istediÄŸini düşünüyorum hep. Ve ben de zamanı beni hayal ettiÄŸi bir ÅŸekilde karşılaması için yaÅŸadığıma inanıyorum.

Her şeye karşın merhamet duygum acılarımdan daha güçlü olmasaydı ayakta duramazdım herhalde. Şefkat içimi kötülüklerden arındırıyor. Bana kötülük/haksızlık etmiş bir insanın yardımıma ihtiyacı olduğunda hiç düşünmeden onun yanında buluyorum kendimi. Öyle anlarda onun içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtulmasından başka hiçbir şey beni mutlu etmiyor.

Bireysel olarak barış, özgürlük de dâhil olmak üzere bir insan hayatını belirleyen tüm kavramları hayatımda yeri yok. Biz olma duygusu benliğimi istila etmiş. İflah olmak da istemiyorum. Toplumsal acılar karşısında kendimi koruma içgüdüm sıfır. Bu yüzden hayatı kolay kılacak yeteneklerden yoksunum. Bu yüzden hayatım boyunca savunduğum ilkelerin yazdığım her kelimenin bedelini ödedim/ ödüyorum. Rahat bir hayat sürmeyi hayal edemiyorum bireysel olarak ama çoğulcu olarak rahat bir hayat sürdürme inancım söz konusu olduğunda aslan kesiliyorum bir anda.

Tümay: Kırılgan ama dirençli bir ses yükseliyor şiirlerinden. .../yılanların ısırdığı kalbim acıyor/... veya .../ülkelerin ülkesi kalbim/ incinen duygularda atıyor/... derken alabildiğine incinmiş, .../kendimi yargıladığım davaları kazanıyorum/... derken sorgulayıcı, .../yol yorgunu değilim bilesiniz/... ve .../ gücümü yitirmedim/ ruhumun derisini soyan dille sesleniyorum/... derken acılara, yokluklara direnmeye karar vermiş bir sesle çıkıyorsun karşımıza.

B.Korkankorkmaz: Çok haklısın bu tespitinde. O kadar kırılgan, o kadar alınganım ki… Sürekli kanayan bir yüreÄŸim ve düşüncelerim var. Canım sürekli acıyor. Bu acıların yüreÄŸimdeki karşılığı ne kadar derinden hissediyorsam yüreÄŸimde acılar karşısındaki duruÅŸumda o denli dirençli oluyor. YüreÄŸimin ve düşüncelerimin o güçlü bir haykırışı karşısında acılar heybetini yitiriyor yerini yaÅŸama sevincine bırakıyor. YaÅŸama sevincim de özünde barındırdığı bilgeliÄŸiyle beni içimde çoÄŸaltıyor. Görünürde tek bir Bedriye olarak görünsem de içimde sayısız Bedriye’ler doÄŸuruyorum her gece içimde. İşte bu tür sorgulamalardan geçerek dünyaya geliyor yeni Bedriyeler…

Tümay: Dikkatli okuyucular seni diğer dergilerden ve inceleme yazılarından da hatırlayacaklardır. Söyleşi yaptığımız bir şair; düzyazının, şiire nefes aldırmak için bir ihtiyaç olduğunu söylemişti. Sence de düzyazı böyle bir ihtiyaç mı? Yoksa .../seviniyorum bilmediklerimin çoğalmasına/... dizesinde de yazdığın gibi; öğrenmek, araştırmak senin vazgeçemediğin bir parçan mı?

B.Korkankorkmaz: Ben düzyazının ÅŸiire nefes aldırmasından dolayı inceleme yazıları yazmıyorum. Ben, ne kiÅŸiliklerine ne de eserlerine yabancılaÅŸmamış ÅŸair sanatçı ve düşünürlerin düşün ve duygu dünyalarına yolculuk ederek bilmediklerimi çoÄŸaltmayı seviyor ve seçiyorum. Benim inceleme yazım senin de bildiÄŸin gibi diÄŸer inceleme yazılarından özü itibarıyla farklı. Ben eserlerini incelediÄŸin sanatçıların ruhsal analizlerini de yapıyorum metin üzerinde. İncelemenin denemesini yazıyorum dersem yanlış ifade etmiÅŸ olmam sanıyorum. Oscar Wilde incelememden anlaşıldığı gibi. Wilde’ın cinsel tercihini farklılaÅŸtırmasının altında yatan nedeni derinlemesine irdeliyorum. Böyle bir tercihin onun sanatı ve kiÅŸiliÄŸi üzerindeki etkilerinden yola çıkarak annesiyle, kız ile erkek kardeÅŸiyle iliÅŸkisini kiÅŸiliÄŸi üzerinde olumlu/ olumsuz yansımalarını önemsiyorum. Özellikle de yasadışı bir çocuk olduÄŸunu öğrenmesiyle yüreÄŸinde kabaran isyan eserlerinin ne kadarını kuÅŸatma altına aldı? Bu kuÅŸatmanın etkisiyle dünyayı boÅŸ vermiÅŸliÄŸin ona kazandırdığı sınırsız özgürlüğü, o özgürlükten aldığı güçten yola çıkarak ölçüsüz yaÅŸamı tercih etmesinin nedenlerini... Sevdiklerinin hataları sonucunda üzüntüden öldürdüğünü düşünmeseydi Oscar acı ve ıstırap içinde aÅŸağıda alıntıladığım ÅŸiir dizelerini yazabilir miydi?

“Kulak verin sözlerime iyice
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu
Kimi dalkavukça sözlerle/ Korkaklar öpücük ile öldürür
Yürekliler kılıç darbeleriyle!”


Ne zaman masanın başına bir inceleme yazısı yazmak için otursam André Gide’in ÅŸu haklı tespitini anımsıyorum: “Bütün büyük ÅŸairler sonunda tabiatıyla eleÅŸtirmen olurlar. Yalnız içgüdülerinin ardından giden ÅŸairlere acırım; bence onlar tam deÄŸildirler. EleÅŸtirmen olan ÅŸairlerin fikir hayatında bir buhranın baÅŸ göstermesi mukadderdir, bu buhran içinde sanatları ortaya çıkar. Ben sadece incelediÄŸim sanatçının yaÅŸadığı çaÄŸa tanıklık etmek istemiyorum. Sanatçının hayat felsefesini edebiyat birikimi ile sentezlemeyi önemsiyorum. Böylelikle doÄŸduÄŸu andan baÅŸlayarak yazın serüveninin izini sürerek ölüm anına dek yaÅŸadıkları her ana tanıklık etme olanağını zorluyorum. Böyle böyle o sanatçının iç dünyasını içten içe -Sevgili kuÅŸatabileceÄŸimi düşünüyorum. Ve incelediÄŸim sanatçının önce insan sonra da sanatçı dehasını derinlemesine tanımasını önemsiyorum okuyucunun. Bu türden incelemelerimi bir kitapta toplamayı düşünüyorum. Åžartlar ve koÅŸullar olgunlaşırsa.

Tümay: Severek okuduğun şairleri sorsam...

B.Korkankorkmaz: Severek okuduÄŸum ÅŸairler o kadar çok ki… Metin Altıok, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Fuzuli, Ahmet HaÅŸim, Nâzım Hikmet, Sabri Altınel, Ahmet Arif, Attila İlhan, Ece Ayhan, Turgut Uyar, Behçet Necatigil, Rilke, Verlaine, Rimbaud, Emily Dickinson, O.Wilde, vs. vs.

Tümay: Lacivert adına teşekkür ederim.

B.Korkankorkmaz: Bana duygu ve düşüncelerimi ifade etme olanağını verdiğiniz için başta sen olmak üzere dergiye emeği geçen tüm sanatçı arkadaşlara yürekten teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılarınızın devamını temenni ederim. Ve dergi çizgisini değiştirmeden sürdürmesinde başta sen olmak üzere emeği geçen tüm sanatçı arkadaşlarınızı izin verirsen kutlamak istiyorum. İçten sevgilerimle.


* ilk Yayım: Lacivert Dergisi. Temmuz-Ağustos 2011.s.112-120.


Bedriye KORKANKORKMAZ




25 Temmuz 2011 Pazartesi / 2364 okunma



"Bedriye KORKANKORKMAZ" bütün yazıları için tıklayın...