SU EGE’DİR
Seyfi GÜL’ün 23.07.2011 tarihli yazısını okuduğumda adeta yıkıldım, kan beynime fırladı. Foça-Midilli seferleri son buluyordu. Oysa ulaşabilmek her şeydir. Ülkenin dört bir yanına giden uçakların nasıl bir gelişim sağladığını, küçük kentlerin havasını nasıl değiştirdiğini, ekonominin nasıl geliştiğini görmezden gelebilir miyiz? Nasıl oluyor gerçekten anlayamıyorum, ayağımıza kadar gelen fırsatları nasıl bu kadar kolayca teperiz, gerçekten inanmak istemiyorum. Festivalin de bu sene yapılmayacağı doğru mudur bilmiyorum. Neredeyse her liman kentimizin, yakınındaki Yunan adasıyla ilişkileri var, sürekli gidiş gelişler yaşanıyor ve yıllardır devam ediyor. Biz ise yaşatamadık. Yazıda da belirtildiği gibi, İzmir’in bu kadar yakınındayken, yeşil pasaporta vize kalkmışken, birbirimize bu kadar benzerken, hadi bir de kişisel çabamdan yola çıkayım, İzmir’de başlattığım Yunanca kurslarını Foça’da sembolik bile olsa devam ettirebilmenin yollarını ararken, suyun öte yanıyla bağlantımız koptu. Ben Foça sokaklarında daha çok Yunanca, Midilli sokaklarında da daha çok Türkçe duymak istiyordum. Tavla festivali yapmak istiyordum her iki kıyıda. Birlikte şarkılar söylemek ve dans etmek istiyordum her iki tarafta balık yerken ve rakımızı içerken. Kahretsin, olmadı.
Şimdi gelelim bu bilgiler ışığında Foça’nın durumuna. Yazıdaki bazı satırlara ve yazıya yorumlara nasıl katılmam ki? Bir Yunanlı dost geldiğinde ya da bırakın Midilli’yi, bir yerli turist geldiğinde Foça’da nelerle karşılaşacak? Öncelikle artık tadı iyice kaçmaya başlayan kedi enflasyonu. Hayvanlara hiçbir düşmanlığım yok, tersine son derece de sevimli buluyorum ancak Foça tam bir kedi istilasında. Hele bir yerde bir şeyler yemeye kalkarsanız bu tam bir azap haline dönüşebiliyor. Kendi bahçemde bazı zararsız önlemler alabildim ama başka yerlerde yemek yediğimde ayağıma sürtünen onlarca kediden gerçekten bıktım. Öylesine çok kedi var ki, bazılarının artık yollarda araçların altında telef olduğunu görüyorum. Diğer sıkıntı başıboş köpekler, bazı sokaklarda korkmadan yürümek adeta imkansız. Ben köpekleri kedilere esasen tercih ederim, daha fazla severim ama köpek bu, tehlikeli de olabiliyor bazıları. Hiçbir şey yapmasa, yabancı gördüğünde sert bir şekilde havladığında ben küçük oğlumla o sokaktan geçemiyorum. Bunun hayvan severlikle ya da hayvan düşmanlığıyla bir alakası yok. Gidin Avrupa’nın gelişmiş kentlerine, sokaklarda bir tane sahipsiz kedi ya da köpek göremezsiniz, tüm hayvanlar sahiplidir, iyi bakımlıdırlar, iyi beslenirler ve kimseyi rahatsız etmezler. Bir başka önemli sorun ise plaj magandaları. Ailenizle evinizin yakınından huzurla denize girmeniz gerçekten mümkün değil. Birçok sahilde görülen bu manzara ne yazık ki Foça’da da var. Hele hafta sonu bu sıkıntı katlanılmaz boyutlara ulaşıyor. Kim bunu denetleyecekse, kim bunu engelleyecekse göreve çağırıyorum. Plajlarda ya da sokak aralarında giyinip soyunan, bakışlarıyla aileleri rahatsız eden, yer ayrımı gözetmeksizin sofrasını kurup yemek yiyen, içki içen, sonra da tüm pisliğini orada bırakan bir yığın adama katlanmak zorunda mıyız? Ben evimin dibinde denize huzurla girebilmek varken, arabayla çevre yerlere gitmek zorunda mıyım? Madem arabayla denize gitmek zorundayım, Foça’nın Çeşme’den ne farkı kalıyor? Halbuki ben saflığı ve basitliği için Foça’dayım.
Bunlardan başka, Foça’da konaklama imkanı son derece kısıtlı. Kendimi bildim bileli birkaç motel-pansiyon var, bu konuda birkaç çok iyi çaba dışında hiç kayda değer bir gelişme yok. Ben de beş yıldızlı otel istemiyorum ama sevimli küçük mekanları artırmak çok mu zordur? Bundan başka, Foça’da azımsanmayacak sayıda balık lokantası var, bu işi çok da iyi biliyorlar ama müzik konusunda sıkıntı mevcut. İyi müzik yapabilmelerini diliyorum, Ege’ye yakışan, suyun hem bu yanından hem diğer yanından ortak melodilerin çınladığı mekanları görmek istiyorum. Yemek sadece doymak değildir, özellikle balık yerken hem damağınız, hem gözleriniz hem de kulaklarınız bayram etmelidir.
Son sözlerim ise sinek ve su konusunda. Gerek sivrisinek gerekse karasinek tam bir dert. Bunu engellemek çok zor olmasa gerek diye düşünüyorum. Özellikle geceleri bahçelerde oturulmuyor, gündüz bile çim sularken çimlerin arasından çıkan sivrisinekler hepimizi perişan ediyor. Nihayet su, olmazsa olmaz su, ne yazık ki durmaksızın kesilen su, eksikliğiyle bir kenti kokutan su. Halbuki su bizim lügatımızda keyiftir, su berekettir, su ferahlıktır, su bağlantımızdır, su kardeşliktir, su Midilli’dir, su Foça’dır, su Ege’dir.
|