Aşk Hiç Bitmemelidir!
Çok duymuşsunuz bunu, söz evlilikten açıldı mı, genelde “ah, evlilik, evet, tabii, özveri kaçınılmazdır.” deriz de başka bir şey demeyiz.
Özveri… yani eskinin deyimiyle fedakarlık. İyi, güzel hoş da kim olacaktır bu “kaçınılmaz özveri”nin asıl sahibi? Siz mi, yoksa karşınızdaki kişi mi? Ayrıca bu özveri ne kadar sürecektir?
Bir süre mi, kısa ya da uzun bir süre mi, ne kadar bir süredir bu? Yoksa bir hayat boyu mu? Evlilik, uzun süreli bir özveri durumuna dönüşürse.. inanın bana, ortada ne aşk kalır, ne meşk. Olağandışı güzel ve güzellik adına ne varsa hepsi bir anda yok olup gidiverir hayatımızdan, bakakalırız.
İnsanın doğası gereğidir, bir “şey”de ille de sonuna dek diretir; hayattan beklediklerimizi aşktan da bekleriz. Nasıl mı?
Aşk özgür olmalıdır, aşk devingen ve değişken olmalıdır, aşk bir süreklilik de olmalıdır elbet, ve… aşk hiç bitmemelidir.
Ne var ki, hayatta aşırı olmak, her şeyin ne bahasına olursa olsun son sınırına dek varmakta, vardırmakta boş yere çaba harcamak, bir yerden sonra olumlu olmanın çok uzağındadır.
Gerçeğin doğrulandığı bir veri, boşanma konusundaki istatistiklerdir. Sözgelişi (diyelim) Amerika Birleşik Devleri’ndeki her iki evlilikten biri boşanmayla sonuçlanmaktaymış. Yine o örneklediğim ülkede (nüfus sayımlarına göre ABD’li çocuklarından üçte biri günümüzde bir tek ana-babanın bulunduğu evlerde yaşıyormuş..
Evlenmek, bir kaçış, bir kurtuluş mu acaba? Yalnızlar ve yalnızlıklar denizinde bir sığınak, güvenli bir liman mı dersiniz?
İnsan kolay kolay mutlu olamıyor, ama mutsuz olabiliyor pekala, bu nasıl gerçekleşiyor? Dünyanın en uygar ülkesinde bile olsanız, gökdelenlerin gölgesindeki büyük caddelerde yaya ya da arabanızla da gelip gitseniz… çevreniz insanlarla kaynaşsa da… herkeste bir yalnızlık, bir insanlarla birlikte fakat insanlara rağmen yalnızlık ve yine insanlardan uzak olmanın hüznü bütün insan yüzlerinden açık ve seçik okunmaktadır.
Neden?
Çünkü dünyamızda adına aşk dediğimiz o “şey”e öylesine yabancılaşıyoruz ki…
|